‘O ayakkabı’ Bilgi’deydi…

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn, İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü’nde konferans verdiği salonda dinleyiciler arasındaki bir kişi tarafından ayakkabı fırlatılarak protesto edildi.

Protestocunun İstanbul’da Birgün gazetesi politika editörü Selçuk Özbek olduğu öğrenildi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi öğrencisi Özbek’in aynı zamanda Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) üyesi olduğu ve eylemi Gençlik Muhalefeti adına gerçekleştirdiği belirtiliyor.

Başkan Dominique Strauss-Kahn, konferans sırasında konuşmasının ardından soruları yanıtlarken, Bir Öğrencinin soru sorduğu sırada bu öğrencinin bulunduğu bölümün arka tarafında oturan bir kişi bağırarak ayakkabısını Kahn’ın bulundugu sahneye fırlattı. Ayakkabı fırlatan kişinin salondan çıkarılması sırasında yanında bulunan bir başka kişi de pankart açmak istedi ancak bu girişim de güvenlik güçleri tarafından engellendi. Daha sonra pankart açmaya çalışan kişinin de aynı gazetede muhabir olarak çalışan Zeynep Çatalkaya olduğu öğrenildi. Olay sırasında salonda bulunan öğrencilerin IMF başkanını ve güvenlik güçlerini alkışla protesto ettikleri görüldü.

Protesto sonrasında Kahn, son soruyu da yanıtladı ve Konferansı bitirdi. Kahn’ın konferans salonundan dışarıya çıktığı sırada da bazı öğrenciler ayağa kalkarak, IMF ve hükümet aleyhinde slogan atarak Kahn’ı protesto etti. Protestonun ardından, Konferansın bitmesiyle salon boşaltılarak basın mensupları üniversiteden çıkarıldı. Ayakkabı fırlatan Selçuk Özbek ve pankart açmaya çalışan Zeynep Çatalkaya polis tarafından gözlem altına alındı. Olayın ardından IMF Başkanı Kahn’ın şikayetçi olmaması üzerine akşamüstü saatlerinde protestocu Selçuk Özbek serbest bırakıldı.

HaberVs / Arka sıralardan fırlatılan ve IMF Başkanını hedef alan bir spor ayakkabısı, soru soran öğrencinin kafasına çarparak sahneye düştü; Strauss-Kahn’a isabet etmedi.

IMF başkanına yapılan ayakkabılı protestonun hiç bir yerde yayınlanmayan görüntülerini yandaki video penceresinden izleyebilirsiniz.

Kahn Bilgi Üniversitesi’nde neler anlattı

‘Krizden çıktık’ diyebilmek için henüz erken

Strauss-Kahn İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada küresel krizin bittiğini ancak zafer ilan etmek için de çok erken olduğunu belirterek şunları anlattı:
”Zafer ilan etmek için çok erken. Ancak, işler daha iyiye gidiyor. Türkiye gibi bir ülkede belki daha bir yıl gibi bir süre devam edecek. İyileşme konusunda tamamıyla emin olamazsınız. Önümüzdeki 12 ay içinde, İşsizlik evet, artık azalıyor diyebildiğimizde krizin bittiğini söyleyebiliriz. Bazıları düşüşten, dibe vuruştan söz ediyor. Bu IMF’nin senaryosu değil ancak elbette mümkün. Dolayısıyla yeniden kriz sürecine geri dönme riski de hâlâ mevcut. Bunun iki nedeni var; Bunlardan ilki, daha önce söylediklerinin tam tersini yapmak, yani zafer ilan etmek… Kriz boyunca yapılanları, örneğin Merkez Bankaları için ya da merkezi hükümetler açısından mali kuralların yerleştirilmesi gibi konularda bu politikaların terk edilmesi durumunda böyle bir likidite riski olacak. İkinci olarak, krizden çıkış stratejisine 6 ay ya da 12 ay sonra ‘artık para politikalarında değişikliğe gidebiliriz’ demek … Bugün henüz o gün değil. Bugün çok erken ve eğer hükümetler krizden çıkıldığını düşünerek o kararlarını çok erken verirlerse, o zaman evet, bir dibe iniş, bir vuruş söz konusu olacaktır.”

David Kohen

Çekim için ses kontrolü yapıyoruz. O, daha biz söylemeden ne yaptığımızı fark ediyor ve mikrofona konuşmaya başlıyor. Sesi, kameranın üzerindeki “volume metre”de son derece gür ve net şekilde beliriyor.

“Sesiniz çok iyi” diyorum.
“Benim sesim yaşıma uygun değil” diye cevaplıyor, “telefonda benle konuşanlar karşılaşınca çok şaşırıyor. Çünkü olduğumdan çok daha genç olduğumu sanıyorlar.”

1924 doğumlu. 60 yıllık sigortacı. Türkiye’de faaliyet gösteren en eski firmalardan birinin sahibi. 19. yüzyılın sonlarında, kendisiyle aynı ismi taşıyan dedesi David Kohen’in Selanik’te başladığı bu mesleği ailesinin üçüncü kuşağı olarak yürütüyor. Eskisi kadar çalışmasa da her gün saat 08:30’da, Maslak’taki plazalardan birindeki bürosunda oluyor. İşleri yürüten “dördüncü kuşağa” yardımcı oluyor.

Kohen, ilerleyen yaşına rağmen bulunduğu sektörün sorunlarına kafa yoran ve bunu yaparken geride bıraktığı 60 yılın deneyiminden yararlanan biri, belki de tek isim. Hatip ve nüktedan. Bu nedenle onu sigortacıların kendi içinde gerçekleştirdiği hemen her toplantıda kürsüde ya da genel müdürlerin masasında görebilirsiniz. (Ama 86 yaşındaki Kohen’in “kadın nüfusunun azlığı” nedeniyle bu masayı beğenmediği de olur!)

Kohen’in genç meslektaşlarına aktardıkları sadece sektörün gidişatıyla ilgili gözlemleri değil. Deneyimli işadamı aynı zamanda “Türkiye’nin Wall Street”i olarak tanımladığı ve geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında ülkedeki finans piyasasının merkezi konumundaki Bankalar Caddesi’ni en iyi bilen isimlerden. Mesleğinin, ülkemizdeki yakın tarihinin yakın tanığı. Beş yıl önce katıldığı bir toplantıda konuşma yapan bir yöneticinin, Türkiye’de erken dönem sigortacılığı hakkında yanlış bilgiler verdiğini görmesi üzerine “anlatmanın zamanı geldi” diye düşünüyor. “Gerçekten bilmiyorlar” diyor, “çünkü bizim sigortacılık tarihimiz gerçek anlamda yazılmadı.” Ve genç meslektaşlarını Bankalar Caddesi’ne götürüp, bina bina dolaştırıyor. Kohen bu caddedeki, sigorta ve finans şirketlerinin bulunduğu ünlü Union Han’da 1948’den 1999’a kadar çalışmış. O yıl, kızı ve damadının da yönetici olduğu şirketini finansın yeni merkezi Maslak’ta bir plaza taşımış. Türkiye’de mesleğini, en azından sigortacılığı, sektörün emekle döneminden başlayarak devasa plazalara taşındığı günlere kadar sürdüren bir başka isim olduğu konusunda şüpheliyim.

Gelgelelim Kohen’in mesleğinin tarihine ilgisi sadece bilgi edinmekle sınırlı değil. Uzun yıllardır sigorta belgeleri ve görselleri topluyor. Bunca parçayı nereden topladınız sorusunu yine soruyla cevaplıyor: “Koleksiyoncu malını nerden temin eder? Sağdan, soldan, sabırla müzayedelerden, bazı evlerin satışlarından…”

İşte Kohen’in sağdan soldan sabırla topladığı koleksiyonunun bir bölümü (yaklaşık üçte biri) geçtiğimiz aylarda Bankalar Caddesi’ndeki Osmanlı Bankası Müzesi’nde bir sergiye konu oldu. “Mal Canın Yongasıdır” ismini taşıyan sergi, Türkiye topraklarındaki sigortacılığın Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki günlerini canlandırıyordu.

Türkiye’nin belki de en yaşlı sigortacısı olarak Kohen’in kaygıları sadece geçmişi belgelemekle ilgili değil. “Bugün Türk ekonomisinin, dünyanın ilk 15. büyük ekonomisi olarak anılıyor” diyor. “Oysa sigortacılığımız 40. sırada bile değil. Aradaki büyük uçurumu kapatabilecek güçte olmamıza rağmen temel hatalar yaptığımıza inanıyorum” diye ekliyor. Umuyorum ki David Kohen Türk sigortacılığının, onun arzu ettiği yere geldiğini de görebilecek.


Haber:
Kurgu: Ertan Önsel-İşvecan Özen
Kamera: Gökhan Tünay

Karadeniz, sel ve otoban…

sayfasını ziyaret edebilirler.

Doğayı katleden proje

Yaklaşık 4.2 milyar dolara mal olan 542 kilometrelik Karadeniz sahil yolunda, 27 kilometre uzunluğunda 263 adet köprü, 41 kilometre uzunluğunda 12 adet tek tüp tünel, 18.5 kilometre uzunluğunda 20 adet çift tüp tünel yer alıyor. Karadeniz sahil yolu, Samsun’dan Sarp’a kadar, 6 il, 63 ilçe, 17 bucak merkezi, 9 liman, 2 havaalanı ve bir çok yerleşim birimine uzanıyor.

Öte yandan proje büyük bir sahil şeridinde GAP topraklarından daha büyük bir alanın kayalarla doldurulmasına neden oldu. Karadeniz yapısı itibariyle kapalı bir sisteme sahip olduğu için kıyıdan açığa doğru gidildikten çok kısa bir mesafe sonra denizdeki canlı varlığı oldukça azalıyor. Bu nedenle proje doğal ortamları kıyılarla sınırlı canlılar için büyük bir tehdit oluşturuyor.

Bu korkunç düzeydeki tahribata karşılık yapılan yol ve yapılan masrafların boşa gitme ihtimali de var. Zira yolun azgın Karadeniz sularına dayanamayacağı, çelikten de yapılsa alttan çökeceği söyleniyor. Projeye karşı çıkanlar, yolu içerden geçirerek kıyı şeridine zarar vermeden tüneller açarak bir güney projesi oluşturmak gerektiğinden söz ediyorlar. İşte “Son Kumsal” belgeseli de Karadeniz halkına bu seçeneği hatırlatmak ve “sahiline sahip çık!” mesajı vermek için Aydın Kudu ve Rüya Arzu Köksal tarafından çekilmiş…

Nihat Kahveci yeniden!

HaberVs

Son bir kaç haftadır spor kamuoyunu meşgul eden Nihat Kahveci transferinin gerçekleştiği Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören tarafından açıklandı. Beşiktaş’ın Nihat için Villarreal Kulübü’ne 4,5 milyon Euro bonservis bedeli ödeyeceği öğrenilirken, Nihat’ın alacağı ücret konusunda bir açıklama yapılmadı. Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören iki kulübün daha önceden anlaştığını belirterek , “Nihat Kahveci Beşiktaş camiasına hayırlı olsun.Nihat bundan sonra Beşiktaş’ın başarısı için ter dökecek” açıklamasını yaptı.

Habervesaire bundan tam bir yıl önce Nihat Kahveci’yi kulübü Villareal’in bulunduğu Valencia’nın 170 bin nüfuslu Castellon kentinde ziyaret etmiş ve uzun bir söyleşi yapmıştı. Bilge Egemen‘in gerçekleştirdiği söyleşide Kahveci futbola İspanya’da devam etmek istediğini, Türkiye’ye dönmeye pek de niyetli olmadığını anlatmıştı. Eğer bir gün Türkiye’ye dönerse de top koşturacağı kulübün Beşiktaş olacağını söylemişti. Nihat Kahveci Türkiye’ye dönmeye, düşündüğünden erken karar verdi. İşte Nihat’ın Villareal’deki hayatı ve Türkiye’deki futbol dünyası üzerine düşünceleri…

Oyun içinde çocuk hakkı


İstanbul Bilgi Üniversitesi Çocuk Çalışmaları Bölümü tarafından hazırlanan Söz Küçüğün Kutu Oyunu, 10-15 yaş arası ilköğretim çağındaki çocukların insan haklarını oynayarak öğrenmelerini hedefliyor. Monopol isimli oyundan esinlenerek tasarlanan Söz Küçüğün Kutu Oyunu, öğretmen, pedagog, oyun tasarımcısı ve sivil toplum kuruluşu üyesi gibi farklı alanlarda çalışan bir ekiple birlikte hazırlandı. Eyüp ve çevre ilçelerdeki okullarda oynanmaya başlanan oyun, İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından da ilgiyle karşılandı.

Tanıtımı Santralistanbul’da gerçekleştirilen oyun dış ve iç olmak üzere iki parkurdan oluşuyor. Hak savunuculuğu ve hak ihlallerine dayalı sorunlar karşısında çocuklara, “Ne söylersin?” ve “Ne yaparsın?” soruları yöneltiliyor. Oyunun tasarımcılarından Gülesin Nemutlu, çocuk haklarıyla ilgili bir oyun hazırlamanın çok zevkli, fakat çok da zor olduğunu söylüyor. Özellikle ekip olarak, “Çocuk hakları çocuklara mı, yoksa yetişkinlere mi öğretilmeli?” sorusu üzerine hâlâ tartıştıklarını sözlerine ekliyor.

Oyunu oynayan öğrencilerin aileleriyle de bir takım atölye çalışmaları yapan Çocuk Çalışmaları Birimi, oyunun daha da geliştirilerek tüm ilköğretim okullarında oynanmasını hedefliyor.

Haber: Mine Savaş
Kamera-Kurgu: Ertan Önsel

50 yıllık TV yıldızı: Küresel ısınma


Yine 5 Haziran Dünya Çevre Günü geldi çattı. Çevre dendiğinde herkesin ağzından çıkan iki kelimeden biri olan ‘’küresel ısınma’’, son yılların en büyük sorunu. Buzulların eriyeceği ve suların yükseleceği ihtimali, bir gölge gibi peşimizde dolaşıyor. Peki küresel ısınmanın, 50 yıldır televizyonlarda konuşulan bir gerçek olduğunu kim biliyor?

Yapımcılığını Frank Capra’nın üstlendiği ‘’Unchained Goddess’’ adlı belgesel, 1958 yılında ABD’deki TV kanallarında bu konunun konuşulduğunu gösteriyor. Yönetmenliğini William T. Hurtz ile Frank Capra’nın paylaştığı 12 Şubat 1958’de yayınlanan belgeselde, Dr. Frank C. Baxter’ın anlatımıyla küresel ısınma konusundaki neden sonuç ilişkisi, izleyiciye aktarılıyor.
Baxter, “Mevcut bilgimizle, zamanla neler olabileceği hakkında bir fikir üretemiyoruz. Şu an bile insanoğlu, uygarlığının atık ürünleriyle istemeden de olsa dünyanın iklimini değiştiriyor olabilir. Havanın, güneşin sıcaklığını emmesine neden olan fabrika ve otomobillerimizin atıkları dolayısıyla her yıl bir milyar ton karbondioksit yüzünden atmosferimizin sıcaklığı artıyor” sözleriyle küresel ısınmanın olumsuz sonuçlar doğuracağını 50 yıl önce anlatıyor.

Dr Baxter’a eşlik eden Amerikalı aktör Richard Carlson’ın anlatılanlara karşı sorduğu “Atmosferin ısınması kötü mü?” sorusu filmin en can alıcı bölümü. Çünkü o zamanlar bu etki kötü bir durum olarak algılanılmıyor. Bu soru üzerine Dr. Baxter çareyi yapılan ölçümleri söylemekte buluyor; Yeryüzü sıcaklığındaki bir kaç derecelik artışın buzulları eriteceğini ve Mississipi Vadisi’nin bir iç denize dönüşeceğini söylüyor.

Dr. Baxter hiç kuşkusuz televizyonda dile getirdiği bu bilgileri, o ana kadar yapılan bilimsel araştırma sonuçlarından ve konuyla ilgili makalelerden aktarıyor. Bir başka deyişle bundan 50 yıl önce ilk kez Dr. Baxter tarafından televizyonlarda dile getirilen küresel ısınma tehlikesiyle ilgili bilimsel çalışmalar aslında çok daha eskiye dayanıyor. Ancak asıl ilginç olan, popüler kültürde 50 yıldır konuşulan küresel ısınma konusuyla ilgili 50 yıl sonra hâlâ ciddi bir adım atılmamış olması…

Dr. Baxter televizyonun bilimsel ikonu

Dr. Frank C. Baxter, Amerikalıların hayran olduğu bir televizyon yıldızı ve eğitmen. Aynı zamanda Southern California Üniversitesi’nde ingilizce profesörü. Dr. Baxter, içlerinde Unchained Goddess’ın da bulunduğu sekiz eğitici filmden oluşan “Bell Laboratory Science Series” adlı televizyon serisinin Dr. Research adlı karakter sayesinde Amerika’nın yıldızı haline geliyor. Dr. Baxter, bu sekiz filmde de baş karakter, anlatıcı ve eğitmen. Ne kadar ilginçtir ki bilim adamı olmamasına rağmen bir bilimsel ikon haline geliyor.

“Bell Science Series” için çekilen belgesel filmler, 1950’lerin sonlarına doğru televizyon için üretildi ve 1960-1980 yılları arası okullarda vazgeçilmez bir öğe haline geldi. Filmlerde bilimsel bilgiler, aktörler ve animasyon birleştirilerek; canlı, eğlenceli ve yalın bir anlatım esas alınmış. Çekilen diğer başlıca filmler ise; “Our Mr. Sun” (1956) , “Hemo the Magnificent” (1957), “Gate to the Mind” (1958) ve “The Alphabet Conspiracy” (1959).

Falcıya kim neden gider?


Türkiye son iki gündür İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın falcıya gittiği haberini konuşuyor. Ancak Hürriyet yazarı, Yılmaz Özdil’in Celalettin Cerrah’ı işaret eden ‘Fal’an filan’ başlıklı yazısına İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yalanlama geldi. Yapılan açıklamada köşe yazısında yer verilen bilgilerin yalan olduğu, fal ve falcılara danışarak olay aydınlatmanın söz konusu olmadığı belirtildi.

HaberVs muhabirleri, İstanbul Emniyet Müdürü’ne kadar giden bu fal merakının nedenlerini ve sonuçlarını araştırdı Falcılara kim neden gidiyor? Ne umuyor, ne buluyor?

Yılmaz Özdil’in “Fal’an filan” başlıklı yazısından bir bölüm:

“Gazeteciliğe başladığım şehirde pek meşhur bir medyum var şu sıralar… Vergi levhalı, fişli faturalı, resmi yani… Elini eline koyuyorsun, gözüne bakıyor, başlıyor anlatmaya… İstersen geçmişten, istersen bugünden, istersen gelecekten.

Gelen gidenin haddi hesabı yok.

En son kim geldi biliyor musunuz?

Bir başka büyük şehrin, pek meşhur,

pek medyatik Emniyet Müdürü!

Peki, ne sordu?

Başı kesilen ve katili bir türlü bulunamayan kızcağız var ya… Onun akıbetini!

Medyumluk böyle bi şey işte…

Bulaşıcı.

Bakın, hangi emniyet müdürü olduğunu yazmadım ama, şak diye bildiniz kim olduğunu…”


İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklama:

02.06.2009 tarihli HürriyetGazetesindeki Yılmaz Özdil’in köşesinde “Fal’an filan…” başlığı altında Münevver Karabulut’un öldürülmesi olayının aydınlatılmasında, halk arasında falcı tabir edilen kişilere başvurulduğu şeklinde yalan bir habere yer verildiği görülmüştür.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü olayları pozitif bilim tekniklerinden yararlanmak suretiyle delilden sanığa giderek aydınlatmaktadır. Fal ve falcılara danışarak olay aydınlatılması asla söz konusu olamayacağı gibi İl Emniyet Müdürümüz Sayın Celalettin Cerrah’da son yedi yıl içerisinde İzmir iline gitmemiştir.

Ayrıca, Öncel Öziçer’in 27.05.2009 tarihli Yeni AsırGazetesinde yayınlanan köşe yazısında ileri sürdüğü, İstanbul Emniyet Müdürü’nün İzmir İlinde bir falcıya gittiği yalan haberi ile ilgili de avukatlarımız aracılığıyla yasal işlemler başlatılacaktır.

Gerçekle bağdaşmayan, suçlayıcı iddialara yer verilmesi objektif gazetecilik ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.


Video haber:
Meryem Ayhan – Orçun Niş

İlk Kadıköy

Video: Müge Ergül – Gökhan Tünay

Salı Pazarı, sadece orta yaşı geride bırakanların hatırlayabildiği ismiyle Kuşdili Çayırı, Kadıköy’ün imar görmemiş son alanı. 1930’lardan itibaren burada kurulan, zamanla markalaşan ve ünü kent dışına taşan, gıda maddesinden ihraç fazlası tekstile her şeyin bulunduğu halk pazarı 2008’in son ayında Hasanpaşa’ya taşındı. Tümüyle boşalan alan İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından otopark olarak işletiliyor.

Ama İstanbul’un refah düzeyi en yüksek ilçelerinden birinin ortasındaki bu yaklaşık 50 bin metrekarelik “açıklık” ne pazar ne de otopark olamayacak kadar kıymetli. İştah kabartıyor. En az 30 yıldır projeler üretildiği, ancak bir türlü harekete geçilemediği ifade ediliyor. Bunca yıl sonra alanın “Kuşdili Çayırı Sabit Pazar, Kültür ve Rekreasyon Merkezi Kentsel Tasarım Projesi”yle imara açılmasını ise meslek örgütleri ve Kadıköylüler tepkiyle karşılıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Salı Pazarı hakkında yakın gelecekte alacağı karar Kadıköylüleri yakından ilgilendiriyor. Çünkü gerek Kadıköylülerin ve bilim adamlarının buradan önemli beklentileri var.

Sit alanında inşaat talebi

“Eski Kuşdili Çayırı”, 1981 yılında Bölge Koruma Kurulu tarafından doğal sit alanı ilan edildi. Bu karar yapılaşmayı engelliyordu. Yapılaşmanın önünü ise, Koruma Kurulu’nun alabileceği yeni bir karar açabilecekti. Büyükşehir Belediyesi bu amaçla ilk kez 2002’de 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na başvurdu. Belediyenin getirdiği “Kuşdili Çayırı ve Çevresi Projesi” kurul tarafından beğenildi. Ancak projeyi sunan belediyenin yerine getirmesi gereken daha önemli bir şey daha vardı: Söz konusu yer bir sit alanı olduğu için, bölgeye özel bir “koruma amaçlı imar planı” yapılması gerekiyordu.

10 bin yıllık Kadıköylü
(Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi’nin basın açıklaması)

İstanbul’un en ünlü semt pazarlarından biri olan Kadıköy Salı Pazarı’nın bulunduğu alana İstanbul Büyükşehir Belediyesince ihale edilen “Kuşdili Çayırı Sabit Pazar, Kültür ve Rekreasyon Merkezi Kentsel Tasarım Projesi” Antik Dönem’in en önemli kentlerinden Kalkhedon üzerinde bulunmaktadır.

Kadıköy’ün Kuşdili Caddesi, Kurbağalıdere Caddesi, Söğütlüçeşme, Yoğurtçu Parkı civarı, Altıyol, Hasanpaşa, Çilek Sokak, Yeldeğirmeni, Rıhtım Caddesi gibi bir çok yerinde yapılmış olan kazı çalışmalarında Neolitik Dönem’den Roma Dönemi’ne kadar çok geniş bir zaman aralığına tarihlenen çok sayıda kültür varlığı ve dolayısı ile çok önemli arkeolojik bilgi elde edilmiştir.

Yapılması planlanan kültür ve rekreasyon merkezi inşaatı, Kadıköy ilçesi sınırları içerisinde sistemli arkeolojik kazılarla ortaya çıkartılmış Neolitik Dönem Fikirtepe yerleşmesine de oldukça yakın bir konumdadır. Arkeoloji literatüründe Fikirtepe Kültürü olarak adlandırılan, Marmara’nın ve İstanbul’un en eski yerleşik hayatına ilişkin çok önemli veriler sunan Fikirtepe, Kurbağalıdere’nin hemen kenarında yer almaktadır.

Ülkemizde sıkça rastlandığı gibi inşaat faaliyetleri başladıktan sonra alanın arkeolojik bakımdan önemi kamuoyunun dikkatini çekmektedir. Oysa bu kez henüz inşaat çalışmaları başlamadan, arkeolojik kazı yapma imkanı bulunmaktadır. Doğru bir projelendirme yapılarak ileriki uygulamalara örnek olma fırsatı kaçırılmamalıdır.

Derneğimiz çağdaş bir sivil toplum örgütü duyarlılığında, konuyu tüm ilgili ve taraflarına duyurmuştur.

Belediye koruma kurulunun kapısını 2006’da tekrar çaldı. Fakat koruma amaçlı imar planı yapılmadığı için kurul tarafından onaylanmadı.

Proje, 2007’de Mimar Hakan Kıran ve ekibi tarafından yeniden yapıldı. Kıran’ın çizdiği projede, alanın ortasında dev bir çadır içinde toplanan 1140 satış noktasının bulunduğu bir alışveriş merkezi ve bunun ortasında da 90 metre yüksekliğe sahip bir kule yer alıyordu. Proje 13 Haziran 2007’de Koruma Kurulu’na, Hakan Kıran’ın da katılımıyla sunuldu. Ancak tüm tartışmalara rağmen yine onaylanmadı.

Derken kurulun yapısı ve müdürü atamalarla değişti. İddiaya göre kurul içinde Büyükşehir Belediyesi’ne yakın üyelerin sayısı arttı. Ve Hakan Kıran’ın projesi 18 Temmuz 2007’deki toplantıda yeni imar planlarıyla birlikte kabul edildi.

Yeşil alan nerede?

Mimarlar Odası Anadolu Yakası Şube Başkanı Arif Atılgan bu gelişmeyi Eylül 2007’de arkitera.com’a şöyle yorumluyordu: “Sit alanı kararı bulunmasına rağmen Hakan Kıran’ın projesi, adeta koruma amaçlı uygulama projesi olarak kabul edildi. Alışveriş Merkezi kapladığı 12 bin metrekarelik alanla meydanın tamamını doldururken çayır ve koruluk vasfı nasıl korunabilecek?”

Mimarlar Odası, ayrı ölçeğe sahip koruma amaçlı iki farklı imar planının aynı anda ve aynı toplantıda kabul edilmesini kanunlara aykırı buluyor. Ayrıca Kuşdili Çayırı’nın, ilçenin ihtiyaçları göz önüne alınarak yeşil alana ayrılması görüşünde ısrar ediyor.

Büyükşehir Belediyesi’ne yaptığı başvurulara cevap alamayan Mimarlar Odası İstanbul Şubesi çareyi hukuk yoluna gitmekte buldu ve Kuşdili Çayırı’yla ilgili koruma amaçlı imar planlarının iptali için belediyeye iki ayrı dava açtı. Bu davalar devam ediyor.

HaberVs’ye konuşan Mimarlar Odası Kadıköy Şubesi’den Mehtap İnan, Büyükşehir Belediyesi’nin, Kuşdili Çayırı’ndaki alışveriş merkezi projesi ve koruma amaçlı imar planıyla ilgili değişiklikleri gündeme aldığı bilgisini veriyor. İnan “Konuyla ilgili tepkileri dile getirmenin tam sırası” diyor.

Arkeologlar: “Bilimsel kazı şart”

Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi ise, Salı Pazarı’nın bugüne kadar hiç dile getirilmeyen farklı bir yönüne dikkat çekiyor. Arkeologlara göre bu alan, İstanbul tarihinin bilinen en eski buluntularını saklıyor. Fikirtepe gibi, yakın çevrede yapılabilen az sayıda arkeolojik kazı, Kuştepe Çayırı’ndaki buluntuların günümüzden 8 bin yıl öncesine uzandığını gösteriyor. Derneğin ikinci başkanı Gülbahar Baran Çelik’ın ifadesine göre antik kaynaklar, Kadıköy’e ismini veren Kalkhedon kentinin limanının Salı Pazarı’nın altında olduğunu ortaya koyuyor.

İşte, meslek örgütleri ve Kadıköylüler, Eski Kuşdili Çayırı’na yapılması düşünülen alış veriş merkezini protesto etmek için 16 Mayıs’ta Salı Pazarı’nda bir araya geldi. Buranın eskisi gibi yeşil alan haline getirilmesi için mücadele edeceklerini, sazlı sözlü bir etkinlikle dile getirdi.

‘Ölü şeğire oşgeldiniz’

Kentsel dönüşüm projesi kapsamında, İstanbul sur içinde çoğunlukla Roman vatandaşların oturduğu Neslişah ve Hatice Sultan mahallelerinin yıkımı Hafriyat Karaköy’de açılan “Sulukule’yi Aldılar Darbukamı Kırdılar” sergisine konu oldu.

Sergi, dünyanın en eski yerleşik Roman topluluklarından birinin, yüzlerce yıllık yaşam alanından ve sosyal çevrelerinden koparılarak, kent dışındaki (Arnavutköy’e bağlı Taşoluk beldesi) çok katlı binalara gönderilişini fotoğraflarla ve belgelerle anlatıyor. Projenin yürütücüsü Fatih Belediyesi ile kurulmaya çalışılan iletişim çabalarını belgeleyen dökümanlar, STOP girişimi tarafından hazırlanan alternatif kentsel plan, bölgede yapılan araştırmalar, basın taramaları ve videolar da yer alıyor.

Sulukule Platformu tarafından düzenlenen sergi 31 Mayıs’a kadar görülebilir.

Haber:Müge Ergül
Kamera:Gökhan Tünay

Ezidiler


Ortadoğu halkları Coğrafî ve kültürel olarak yakın olmalarına rağmen birbirlerini ya çok az tanıyor; ya da birbirlerinden habersiz yaşıyor. Bilinenler ise çoğunlukla önyargılardan, yüzeysel kanaatlerden ve eksik bilgilerden ibaret. Ezidilik de çok az bilinen, tek Tanrılı bir din.

Fotoğraf sanatçısı Hüsamettin Bahçe’nin 2005-2008 yılları arasında Kuzey Irak’ta çekmiş olduğu Ezidi fotoğrafları Beyoğlu, İstiklal Caddesi’ndeki Fototrek Fotoğraf Merkezi’nde sergileniyor.

1970’li yıllara kadar Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde yaşayan Ezidiler’in bugün Türkiye’de yaşayanlarının sayısı 500’e yakın. Ezidîler ayrıca Suriye, İran, Irak, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Almanya, Belçika ve Fransa’da yaşıyorlar. Ezidî dini ve kültürünü yansıtan fotoğraf sergisi 22 Mayıs’a kadar görülebilir.

Merve AkçayDuygu Furuncu