Taksim’de 1 Mayıs marşı

1 Mayıs’ın kutlanması konusunda sendikalarla hükümet ve İstanbul valiliği arasında ortaya çıkan gerginlik geçen yıldan farklı olarak bu yıl Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs Marşı’nın söylenmesiyle sona erdi.

Sabah 9:30 civarında DİSK genel merkezi’nden ayrılan işçiler ve KESK üyesi memurlar uzun süre Şişli Halaskargazi Caddesi üzerinde polis tarafından bekletildiler.

Yan sokaklardan caddeye çıkmak isteyen gruplarla polis arasında çatışma uzun süre devam etti. Bu arada yine yan sokaklardan ana korteje katılmak isteyen gruplar da polisin sert müdahaleleriyle karşılaştı. Bu müdaheleler zaman zaman ortamın aşırı derecede gerilmesine neden oldu.

Daha sonra Osmanbey’den Harbiye, Elmadağ ve Taksim yönüne yürüyüşe geçen DİSK ve KESK korteji çeşitli duraklamalarla Taksim’e ulaştı. İşçilerin buradaki bekleyişi sonrası polis barikatının açılmasıyla üç bin kişi civarındaki grup Taksim Meydanı'nı doldurdu. Böylece işçiler 1978 yılından bu yana 1 Mayıs’ta ilk kez Taksim Meydanı’na topluca ulaşmış oldu.

Kazancı Yokuşu önünde toplanan kalabalık 1 Mayıs 1977’de gerçekleştirilen provokasyon sonucu hayatını kaybeden 36 kişiyi andı ve ardından yıllar sonra ilk kez Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs marşı toplu olarak söylendi.

Gösteride konuşan DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ve KESK Başkanı Sami Evren bunun bir başlangıç olduğunu belirterek işçi sınıfının yoksulluk ve yolsuzluğa karşı mücadelesini sürdüreceklerini dile getirdiler.

Konuşmalar sırasında Taksim Atatürk Anıtı çevresi bir şenlik alanı görünümündeydi. 13:30’da ise mitingin sona erdiği duyuruldu.

Yunan partizanların Kaptan Kemal’i Mihri Belli

Yunan İç Savaşı’na (1946-1949) gerilla olarak katılan, Demokratik Ordu saflarında çarpışan 94 yaşındaki Mihri Belli, Türk solunun önemli isimlerinden biri. Partizanlar ona, komutan anlamına gelen “Kaptan (Kapetan) lakabını ve Kemal ismini vermişti. Savaşta, Batı Trakyalı solculardan oluşan Osmanlı Tugayı’nın başında bulunan Belli’nin hikayesi Yunanlı yönetmen Fotos Lambrinos’un da dikkatini çekti. Lambrinos Kaptan Kemal, Bir Yoldaş (Captain Kemal: A Comrade) ismini verdiği belgeselinde Belli’nin Yunan partizanlarla omuz omuza mücadelesini konu aldı.

Belli’nin II. Dünya Savaşı sonunda Yunanlı komünistlerle ABD ve İngiltere tarafından desteklenen hükümet güçleri arasında patlak veren iç savaşta komünistlerin safında verdiği mücadeleyi anlatan belgesel, 28’inci Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında izleyicilerle buluştu. Filmin son gösterimi 18 Nisan Cumartesi saat 21:30’da Pera Sineması’nda gerçekleştirilecek. Yunanistan’da da gösterime giren ve halkın takdirini toplayan belgeselin yönetmeni Lambrinos, filmin ortaya çıkış hikayesinden, çekim sırasında yaşananlara kadar tüm merak edilenleri HaberVs’ye anlattı.

Röportaj: Ariana Ferentinou
Çeviri: Niyazi Dalyancı – Pınar Keleş
Kamera: Ertan Önsel – Gökhan Tünay
Kurgu: Ertan Önsel
Editör: Güventürk Görgülü

Mehri Belli

1916’da Silivri’de doğan Mihri Belli, İstanbul’da Robert Koleji’ni bitirdikten sonra Amerika’ya İktisat okumaya gitti. Orada gençlik ve işçi hareketlerine katılan Belli, 1940’da Türkiye’ye dönerek Türkiye Komünist Partisi (TKP) ile ilişkiye geçti. O zamanlar Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi altındaki Türkiye’de ise tek muhalefet parti TKP’ydi. 1943-1944’lü yıllarda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde asistanlığa başlayan Belli, orada İlerici Gençler Birliği’ni kurdu ve sonrasında tutuklandı. 1946’da yurt dışına çıkarak Yunanistan iç savaşında, Yunanlı komünistlerle beraber mücadele ederken iki kez yaralandı. Sonrasında Türkiye’ye pasaportsuz girmekten ve tabanca bulundurmaktan tekrar yargılandı. 1950 yılından sonra Türkiye’ye döndü, ancak bu sefer de TKP yöneticisi olmak suçundan tutuklandı. Bu cezası da bitince, ilk defa 1960’lı yıllarda “Aydınlık Sosyalist Dergi”, “Türk Solu” gibi yayın organlarında yazma imkanı elde ettikten sonra, yazılarından dolayı aylarca hapse mahkum edildi.

Yine bu dönemde Milli Demokratik Devrim (MDD) tezini geliştirdi ve Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi liderlerle de iletişime geçti. 12 Mart 1971 darbesinde yurt dışına çıktı ve ardından, 1974 affından yararlanarak Türkiye’ye döndü ve Türkiye Emekçi Partisi’ni (TEP) kurdu. 1980’de TEP kapatıldı ve aynı yıl gerçekleşen 12 Eylül askeri darbesinin ardından tekrar yurt dışına giderek bir süre İsveç’te yaşayan Belli, 1997’de Türkiye’ye dönerek yakından takip ettiği Kürt sorunuyla ilgili sonradan kitap olarak da yayınlanacak Abdullah Öcalan’la görüşmeler yaptı.

1996 yılında Özgürlük ve Dayanışma Partisi’ni, (ÖDP), 2002’de de Sosyalist Demokrasi Partisi’ni (SDP) kurduktan sonra, 2002 seçimlerinde DEHAP’tan İstanbul 1. Bölge adayı oldu.

İstanbul’da Paskalya

Hıristiyan inancına göre, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişi ile yeniden dirilişini sembolize eden Paskalya Bayramı geçtiğimiz hafta kutlandı.

Tüm dünyadaki Hıristiyanlar gibi istanbul’da yaşayan hıristiyan cemaatler de paskalya çörekleri ve boyalı yumurtalarla başlayan paskalya ritüellerini pazar günü kiliselerinde gerçekleştirdikleri törenlerle noktaladılar.

HaberVs, Paskalya’yı ve İstanbul’daki Hıristiyan cemaatlerin paskalya kutlamalarını araştırdı ve izledi.

A Turkish fighter in the Greek Civil War

A bloody Civil War took Greece under its grip just after the defeat of Nazi Germany in World War II. The hostilities between the governmental army supported by the USA and Britain and the Democratic Army of Greece (ELAS) continued until 1949 when the western powers and the Greek government were able to negotiate a peace settlement with the communists after Britain landed combat troops in the country.

Famous Greek director Photos Lambrinos found out by chance that a Turk took part inn the struggle on the side of ELAS and immediately decided to make a documentary about him. He was I said Mihri Belli, a well-known figure in Turkey’s political left.

“It was a casual information given to me by a friend in the beginning of 2007, in Komotini (Gumulcine). He was a Turk from Komotini, Sami Karabuyukoglu. He works at the state radio there. We became good friends and as we were talking about this and that, he asked whether I am aware of the existence of Mihri Belli, I said ‘no.’” Lambrinos explains how he came to know about Mihri Belli.

Karabuyukoglu, tells Lambrinos about Belli’s participation in the Greek Civil War on the side of the communists.

“It was a Tuesday and by Saturday, after I went to Athens and borrowed a camera from a friend, I was in his (Mihri Belli’s) home shooting the first pictures,” says Lambrinos.

They started talking in Greek and as they went on, says Lambrinos, Belli’s Greek became more fluent. He remembered the language he learned on the Rodopi mountains northeastern Greece.

Lambrinos says that he noted down the things Belli had to say about his life as a fighter. “From that initial material shot almost nothing was included in the film. I used that material to set up the scenario, it served as a preliminary work,” explains Lambrinos.

After returning to Athens from Istanbul, Lambrinos found a producer to finance his project.

“The producer, Costas Lambropoulos was enthusiastic about the subject, he took over the production, he gave me a crew, money and everything and I returned to Istanbul immediately. I found him (Mihri Belli), we did shootings at his house, in various parts of Istanbul and also the Four Seasons Hotel which was the prison (during the 19’/50s) where he had spent some time,” explains Lambrinos.

They also shot on the narrow street where Belli was critically wounded at an assassination attempt in 1979.

By train to revisit the battle grounds

After the shooting in Istanbul Lambrinos took Belli, then 92 years old, by a train to Western Thrace.

“We shot material in Alexandroupolis (Dedeagac) and also in Organi, a village up on the Rodopi mountains where he found some old partisans,” Lambrinos says.

“He found two partisans, one Greek and the other Turkish. They were much younger. The Greek was about ten years younger and the Turks was also ten years younger than him. At any rate in the partisan army of that period, the Democratic Army, most of the fighters were extremely young, sixteen years old, boys and girls, eighteen, twenty, twenty five. The instructors were a bit older,” Lambrinos explains.

Lots of Anatolian refugees in the ranks of ELAS

Many of the partisans fighting within the ranks of the communist army were Rums (Anatolian Greeks) who were subjected to exchange of populations between Turkey and Greece in 1923, so they spoke Turkish, Lambrinos says.

Mihri Belli was given the name Kapetan Kemal, (Kapetan was the term that referred to commanders of the partisans forces).

“Both Turkish speaking Muslims and Turkish speaking Pomaks but also many Greeks whose origins were from Mikra Asia (Anatolia) were speaking in Turkish to him until he started learning Greek, which he learned and spoke very well in the end,” says Lambrinos.

Contrary to the general belief, the Muslims of Western Thrace are not rigidly conservative. Many of the Muslims took part in the struggle on the side of ELAS.

“That is why he (Kapetan Kemal) started publishing a newspaper in Turkish called ‘Savas’ and he also prepared and published an alphabet book in Turkish. He also translated the ELAS anthem into Turkish and they all used to sing it together,” says Lambrinos.

Actually, in the documentary Mihri Belli remembers the ELAS march and sings it both in Greek and Turkish.

Kapetan Kemal also set up a 500-man partisan unit called the “Ottoman Regiment” consisting not only of Muslims but also Pomaks and Greeks, Lambrinos says.

Kapetan Kemal was needed on the mountains because of the existence of Muslim and Turkish-speaking elements in the ranks of the Democratic Army, explains Labrinos.

“Pomaks and Turkish origin people were living high up on the mountains, the remotest mountains were liberated first by the Democratic Army,” says Lambrinos.

“Kapetan Kemal” was received enthusiastically in Greece

Lambrinos says that “Kapetan Kemal” was first shown a month ago at the Salonica Film Festival and was received very enthusiastically by the audiences. In Athens too, the film was shown at a movie house for three days to a packed audience.

“The reactions were very positive. What I found interesting was that although Kemal makes some ‘stinging’ remarks about the Greek-Turkish war of 1919-1922, nobody reacted. Nobody told me, ‘How he can say such things!’ Because what he said was quite the opposite of the things that has been established as stereotypical in Greek history,” says Lambrinos about how his film was received by the audiences.

Newsreels as elements of historical documentaries

Lambrinos explains that he has been working with newsreels for the last 40 years and using them as elements for is documentaries.

“Newsreel is not something that we should accept as autonomous and undisputed evidence. We use that material to understand what actually happened, because they do not always tell the truth, or rather they almost never tell the truth. So we know what it shows but we have to handle it in a way in order to understand and comprehend what exists behind them,” says Lambrinos

“In other words, we use them for illustration not for documentation. There is a vast difference between the two,” he adds.

“Mihri Belli’s life resembles the life of my parents”

About Mihri Belli or as he calls him “Kapetan Kemal,” Lambrinos said, “I do not have special knowledge about his political course, his theory of revolution. I think, as he himself says, he is a Marxist revolutionary with whom you may agree or disagree. But what I consider as his greatest qualification is that he has a very high sense of humor and self sarcasm. I personally adore this. This was crucial for to get to love him very much. That was why during the screening I said that his life and his wife’s life resembles very much that of my mother and father,” said Lambrinos

Ariana Ferentinou

Eyüp’ün ahşap oyuncakları yeniden vitrinlerde

Osmanlı döneminde 18’inci yüzyıldan başlayıp 1950’li yıllara kadar üretilen Eyüp oyuncakları bugün yeniden canlandırılıyor. Eyüp Belediyesinin desteğiyle, Avrupa Birliği ve Türkiye iş kurumu’nun ortaklığında yütütülen Eyüp Oyuncakları Projesi kapsamında oluşturulan atölyede ahşap oyuncaklar yeniden hayat buluyor. Atölyede oyuncak üretimini Bölgede oturan kadınlar gerçekleştiriyor.

‘Başka tünel yapılmamalı’

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, yoğun kent trafiğini rahatlatma iddiasıyla üç yıl önce başladığı 7 Tepe 7 TünelProjesi’nin ilk ayağı tamamlandı. Yapımına 15 Mayıs 2007’de başlanan ve Kağıthane’yi Piyalepaşa Bulvarı’na bağlayan tünel, 14 Mart’ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıldı. İnşası tamamlanan ve Dolmabahçe’yi Bomonti’ye bağlayacak olan ikinci karayolu tünelinin ise önümüzdeki ay açılması bekleniyor.

Büyükşehir Belediyesi yakın zamanda İstanbul’da 12 tünelin daha hizmete gireceğini ifade ediyor. Bunlardan iki tanesinin yapımı sürerken, dördü ihale ve altısı da proje aşamasında. Ancak uzmanlar karayolu tünellerinin kent trafiğine çözüm getireceği düşüncesine katılmıyor. Onlara göre bu tüneller trafiğe sadece geçici rahatlama sağlayabilecekken, yüksek maliyetleri nedeniyle, kent ulaşımına gerçek çözümü getirecek metro projelerine de engel oluyor.

Gerçekte uzman görüşleri, belediye bürokratları tarafından da doğrulanıyor. Ulaşım dairesi yetkilileri sık sık, kent ulaşımında gerçek bir rahatlamadan söz edilebilmesi için şehir içi seyahatlerinin yüzde 50’sinin raylı ulaşım sistemleriyle gerçekleştirilmesi gerektiğini dile getiriyor. Oysa mevcut hatlar, kent içinde gerçekleştirilen tüm yolculukların sadece yüzde 10’unu karşılıyor.

Erdoğan: “Dağları dele dele yürüyoruz”

Gelgelelim başbakan, 14 Mart’taki açılış töreninde, karayolları tünelleriyle ilgili eleştirileri şu sözlerle yanıtlıyor: “Birinci köprü yapılırken bunu çekemeyenler hangi zihniyetse ikinci köprüyü yaparken çekemeyenler hangi zihniyetse dün hızlı trenin açılışını yaptık, çekemeyenler hangi zihniyetse bunu çekemeyenler de aynı zihniyet. Biz Ferhat’ız, siz de Şirin’siniz. Biz dağları dele dele bu medeniyet yolculuğunda yürüyoruz, yürüyeceğiz. Onlar da arkadan bol bol dedikodu ürete dursunlar.”

İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Ulaştırma Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haluk Gerçek, 7 Tepe 7 Tünel Projesi’ne, kamuoyuna tanıtıldığı günlerden beri karşı çıkan bilim adamları arasında. Gerçek, belediye tarafından bu tünellerin yapımı ancak metronun düşünülmemesi için öne sürülen maliyet, eğim gibi tüm nedenlerin geçersiz olduğunu savunuyor. Örneğin karayolu tünellerinin kilometre başına 12-15 milyon dolara mal olacağı iddia edilirken, bilim adamı bu rakamın 30 milyon dolar olduğunu ve bunun da metro inşaat maliyetine yakın bir büyüklük olduğunu söylüyor.

Haluk Gerçek, Piyalepaşa-Kağıthane Tüneli’nin açılışından üç gün önce Radikal gazetesine yaptığı açıklamada “Bitirilmiş tüneller dışında yeni tünel yapılmamalı ve bunlara ayrılacak finansmanla metro yapılmalı” diyordu.

HaberVs, Prof. Dr. Haluk Gerçek ile 7 Tepe 7 Tünel’i konuştu.

Dağları delen tüneller*

İnşaatı bitenler
Dolmabahçe-Bomonti Tüneli: 4 bin 685 metre
Piyalepaşa – Kâğıthane Tüneli: 3 bin 19 metre

İnşaat aşamasında
Sarıyer-Çayırbaşı Tüneli: 4 bin 560 metre
Fulya-Levazım Sitesi Tüneli: 4 bin 450 metre

İhale aşamasında
Dolmabahçe-Fulya Tüneli: 2 bin 27 metre
Levazım-Akatlar Tüneli: 3 bin 360 metre
Levazım-Zincirlidere Tüneli: 2 bin 940 metre
Eyüp-Silahtarağa Tüneli: 200 metre

Proje aşamasında
Üsküdar-Paşalimanı-Ahmediye
Tüneli: 560 metre
Baltalimanı-Ayazağa Tüneli: 4 bin 568 metre
Tophane-İplikçi Tüneli: 2 bin 550 metre
Taşkızak-Hasköy Tüneli: 940 metre
Eyüp Mezarlık Halid bin Zeyd Bulvarı-Sahil Yolu Tüneli: 700 metre
Sarıyer-Merkez-Sahil Tüneli: 556 metre.

*Kaynak: Radikalgazetesi

Da Vinci’s Bridge to rise over Golden Horn

Hilal Özdemir

“I your faithful servant, understand that it has been your intention to erect a bridge from Galata to Stambul…” With these words Leonardo Da Vinci described in a letter to Sultan Bayezid II in 1502 how he would build the greatest single span bridge of the ancient world. Although some sources say that the letter found in the Topkapi Palace archives in 1952 was not in Da Vinci’s handwriting, a leather bound notebook belonging to him at Institute De France in Paris contains two different drawings, one of which is a bird’s-eye view, are explained in detail in Leonardo’s own hand: The bridge, which stretches from Pera to Constantinople, is 40 braccia (1 meter = 1.64 braccia) wide, 70 braccia high above the water, and 600 braccia long, in other words, 400 braccia over the water and 200 over land, and thus has its own abutments.

When converted to modern measurements we see that Da Vinci’s description fits the Golden Horn which has an average width of 244 meters and 400 braccia over water is exactly 244 meters. The entire length would have been 600 braccia that corresponds to 365 meters.

In the letter Da Vinci tells the Sultan that galleons with full sails would be able to pass under the bridge. Because, he says, the bridge will be standing 70 braccia above the water. That is 45 meters which would allow passage to the biggest vessels of the time.

Probably because Sultan Bayezid II was not convinced that the project was feasible, the idea was dropped; until it was taken up by Norwegian artist Vebjorn Sand in 2000. Vebjorn built a replica of Da Vinci’s Golden Horn Bridge, but one fourth in size, as an overpass over the motorway connecting Oslo to the nearby town of Aas. The construction was completed and inaugurated in 2001. Vebjorn continued to build replicas of Da Vinci’s bridge, this time in ice near the South Pole and last year in front of the United Nations Plaza in New York to draw world public opinion to the perils of global warming.

Da Vinci’s Golden Horn Bridge came back to Turkey when the Ministry of Culture and Tourism sponsored a documentary project realized by producer and writer Cengiz Ozdemir and director Adem Ozkul.

The 45-minute documentary shot in Istanbul, Norway, South Pole, Italy, New York and Paris triggered a public debate whether Da Vinci’s Golden Horn Bridge should really be built over the water that demarcates northern and southern parts of Istanbul. In other words, the old Christian quarters of Pera and Galata and the Moslem neighborhoods of Eyup, Sultanahmet and Beyazit.

Turkey’s Prime Minister Tayyip Erdogan also appears on the documentary expressing his approval for the construction of Da Vinci’s bridge. “This project will be launched in 2010 when Istanbul becomes the Culture Capital of Europe and it will be monument to our path to membership in the European Union,” Erdogan says.

The HD format of the documentary’s DVD is available at the Istanbul Kitapcisi (The bookshop of the Metropolitan Municipality) on Istiklal.

Süleyman Seba

Beşiktaş’ı, gayrimenkul açısından dünyanın sayılı kulüpleri arasına sokacağı dile getirilen BJK Fulya Süleyman Seba Kompleksi’nin açılışı bugün yapılıyor.

Başkan Yıldırım Demirören’in “Beşiktaşımız’ın yarınlarını garanti altına alacak” sözleriyle tanımladığı kompleks, kulübün onursal başkanı Süleyman Seba’nın ismini taşıyor. Beşiktaş’ta 17 yıl (1984-2000) kesintisiz başkanlık yapan Seba, kulüp tarihinde bu görevi en uzun süre yapan isim. Seba, görevden ayrıldığı 2000 yılı kongresinde kulüp üyelerinin oybirliği ile Hakkı Yeten’den sonra BJK’nin ikinci onursal başkanı seçilmişti.

Süleyman Seba’dan sonra başkanlık görevini sırasıyla Serdar Bilgili ve bugünkü başkan Yıldırım Demirören devraldı. Ancak, mütevazı yaşantısı ve prensipleriyle tanınan Seba’nın ayrılışı spor camiasında Beşiktaş için “bir devrin sona erişi” olarak nitelendirildi. Özellikle futbol şubesinin transfer politikasında yaşanan radikal değişiklikler ve Seba döneminde özenle korunan kulüp üyesi sayısının hızla artışı eleştirilere yol açtı. Son günlerde sağlık sorunları yaşayan Seba, tıpkı aktif yöneticiliğinde olduğu gibi 2000 sonrasında da mütevazı yaşantısına devam etti ve kameralardan uzak durdu.

Habervesairemuhabirleri, Beşiktaş camiasının önemli sporcuları, spor gazetecileri ve yöneticileri ve Süleyman Seba’nın yakın çevresindeki isimlerle bir araya geldi ve kulübün onursal başkanı hakkında kısa bir belgesel hazırladı.

Kubilay Keçeli – Can Aydın

MS hastası Pamir’in büyük başarısı

Fransız anne ve Türk babanın kızı Noga Çittone Pamir, uzun süredir savaştığı MS hastalığını anlattığı filmiyle Fransa’da MS Hastalığıyla Mücadele Birliği’nin yarışmasında favori gösteriliyor.