Başkan Farsakoğlu’ndan Kınalıada cevapları


İstanbul Kınalıada’da üç plaj tesisi ve bir restoran 19 Nisan sabahı Kıyı Kanunu’nu ihlal ettiği gerekçesiyle, bir önceki hafta ise birçok gecekondu tapusuz olduğu için Adalar Belediyesitarafından yıkıldı. HaberVskamerasına konuşan tesis yetkilileri, evraklarına bakılmadan, tebligat gönderilmeden işyerlerinin yıkıldığını iddia etmişlerdi. Yıkım sonrasında Adalar Belediyesi Başkanı’nın orada olduğunu ama hiç kimsenin görüşemediğini söyleyen işletme sahipleri, kendi seçtikleri bir kişinin kendilerine başkanlık yapmadığından yakınmışlardı.

22 Nisan günü, öğlen saatlerinde Kınalıada’dan gelen yaklaşık 25 gecekondu sahibi, Büyükada’daki Belediye binasında Başkan’la görüşmek istedi. Bunun üzerine meclis salonunda bir bilgilendirme toplantısı düzenlendi. Kanunu açıkça ihlal eden gecekondu sahiplerinin çoğu hatasının farkındaydı, çünkü hiçbirinin ruhsatı yoktu. Kınalıada sakinleri, kendi deyimleriyle “70 yıldır burada yaşamalarına rağmen”, evlerinin neden şimdi yıkıldığına anlam veremiyordu.

Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu, herkese tebliğ gönderildiğini belirterek, gecekondu sahiplerine yıkım haberinin önceden verildiğini dile getiriyor. Buna rağmen yıkım esnasında gecekondularda yaşayan insanların evlerinin yıkılmadığını belirtiyor. Farsakoğlu, bazı yurttaşların üçer tane gecekondularının olduğuna, bunlardan birinde yaşayıp, ikisini kiraya verdiklerine dikkat çekerek böyle bir duruma müsade etmeyeceklerini vurguluyor. Farsakoğlu, gecekondudan başka barınacak yerleri olmayan insanların evlerinin yıkılmayacağını da özellikle belirtiyor.

Mustafa Farsakoğlu, toplantıdan sonra HaberVs’nin, kaçak iskele, yıkılan tesisler ve gecekondular hakkındaki sorularını cevapladı. Başkan, adalardaki iskelelerin üzerinde sorumluluklarının olmadığını, tek yetkilinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi olduğunu belirtti. Farsakoğlu, Büyükşehir Belediyesi’nin 1 Nisan tarihli “Kaçak iskeleye Adalar Belediyesi izin verdi” açıklamasına da tepkili:

“Biz sadece Kooperatif İskelesi’nin üzerine geçici tente yapılmasına izin verdik ama onlar iskele yapımına müsaade ettiğimizi söylüyorlar!”

Kıyıda tesisleri yıkılan işletmecilerin evraklarının olmasına rağmen, ne yazılı ne de sözlü tebliğ yapılmadan işyerlerinin yıkıldığına yönelik iddialarına ise Başkan Farsakoğlu, bu ruhsatları önceki yetkililerin gayri resmi yollarla verdiğini ve bu belgeleri düzenleyenler hakkında da hukuk mücadelesi başlatıcaklarını belirtirtiyor. Farsakoğlu, tesis sahipleri ve Kınalıada Muhtarı Hüseyin Şahin’in aksine, yazılı ve sözlü tebliğ yaptıklarını, hatta muhtara bile haber verdiklerini ifade ediyor. Farsakoğlu ayrıca bu yapıların gecekondu konumunda olması nedeniyle tebligat gönderilmeden de yıkılabileceğini savunuyor ve bu alanlara tek bir çivinin bile çakılmasının mümkün olamayacağını söylüyor.

Yıkılan tesislerin sahipleri “Buralar kimlere peşkeş çekilecek, bundan sonra ne olacak merak ediyoruz” diye soruyor. Farsakoğlu bu konuda emin konuşuyor: “Halk plajı yapılacak, belediye tarafından işletilecek” diyor. Ada halkının ücretsiz, dışarıdan gelenlerin ücret karşılığı faydalanacağı bu plajların eskisi gibi yüksek fiyatları olmayacağını söylüyor. “Bu projeyle istihdam ve belediyeye gelir sağlayacağız. Bununla beraber kimi tesisler spor tesislerine dönüştürülecek” diye ekliyor.

Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu, yıllar önce inşa edilen yapıların kanun gereği yıkıldığını söylerken, birden fazla kanunu ihlal ederek yapılan motor iskelesinin sorumluluğunu ise hiç almıyor. Topu tamamen Büyükşehir Belediyesi’ne atan Farsakoğlu, Adalar belediye binasının bile kaçak olduğunu, üzerinde yapılan projelerin usulsüz olduğunu belirterek tartışmayı daha da ilginç bir noktaya taşıyor.

İskele yerinde, Kınalıada yerle bir

İstanbul Kınalıada’da üç plaj tesisi ve bir restoran, 19 Nisan sabahı kıyı kanununu ihlal ettiği gerekçesiyle yıkıldı. Belediye’nin yıkımları haber vermeden yaptığını iddia eden bu işletmeciler, uzun yıllardır hizmet veren tesislerinin ruhsatlı yapılar olduğunu savunuyor.

Kınalıada’da Büyükşehir Belediyesi ve Adalar Belediyesi’ni karşı karşıya getiren “kaçak iskele” sorunu henüz çözülmemişken, adalılar dün sabah güne iş makinelerinin sesiyle uyandı. Yıkımda kullanılan iş makineleri adaya Heybeliada çıkartma gemisiyle getirildi. Ayazma mevkiindeki Kamo’s Beach, Kumluk mevkiindeki Kumluk Beach ve Ülker Plajı ve merkezdeki Teos Restoran, ilçe belediye ekiplerinin nezaretinde yıkıldı.

Yıkım öncesinde ve sonrasında belediye yetkilerinin ilgisizliğinden yakınan işletmeciler, tesislerinin her türlü belgeye sahip olduğunu iddia ediyordu. HaberVskamerasına tapu senedini, işletme izini gösteren Ülker Plajı tesislerinin sahibi Ayla Aldemir tepkisini şu sözlerle dile getirdi: “Başkan yıkımdan sonra buraya geldi. Kendisine elimdeki belgeleri göstermeye çalıştım. Görevliler, beni başkanımın yanına yanaştırmadı. Benim seçtiğim başkanın yanına neden gidemiyorum”.

30 yıllık tesisinin bir tebligat bile göndermeden yerle bir edildiğini söyleyen Kumluk Beach’ın sahibi Fatih Bozbıyık “Madem kaçaktı, neden bu kadar yıl beklendi, neden ruhsat verildi” derken, binaları boşaltma şansı bile bulamadıklarını ve toplam zararının 3 milyon TL olduğunu söylüyordu.

Kınalıada’da kaçak olduğu gerekçesiyle yıkılanlar sadece turizm amaçlı işletmeler değil. 16 Nisan’da gerçekleşen ilk yıkımlarda, gecekondu niteliğinde olduğu var sayılan 10’dan fazla evin de yıkılmış olduğu göze çarpıyor. Seslerini duyacak bir muhatab bulamamaktan yakınan Muhtar Hüseyin Şahin, mağdurların biraraya gelerek bir heyet oluşturduğunu ve haklarını yargı yoluyla arayacakları bilgisini veriyor.

Adalar Belediyesi Başkanlığı, iddialarla ilgili görüşmek isteyen HaberVs muhabirlerine, haberin yayına girdiği saate kadar cevap vermedi. Belediye, geçtiğimiz ay gündeme gelen “kaçak iskele” inşasıyla ilgili olarak Büyükşehir Belediyesi’yle karşı karşıya gelmiş, her iki taraf, iznin diğeri tarafından verildiğini savunmuştu. Büyükşehir Belediyesi 1 Nisan’da yayınladığı basın açıklamasında, tartışma konusu iskelenin 15 Mart’ta tespit edildiğini ve yasal işlemlerin 15 gün içinde yapılması için Adalar Belediyesi’ne tebliğde bulunduğunu belirtmişti.

Büyükşehir Belediyesi’nin tebligatta belirttiği 15 günlük sürenin sona ermesi üzerine HaberVs Adalar Belediyesi’yle iletişime geçmek istemiş ancak bu girişimine de cevap alamamıştı. HaberVs, iskele konusundaki gelişmeleri öğrenebilmek ve yıkımlar hakkındaki iddiaları açıklığa kavuşturabilmek için Adalar Belediyesi’nin cevabını bekliyor.

2010’dan dileğim Hasankeyf

Baraj projesinin gündeme geldiği 1997’den bugüne Hasankeyf’le yatıp kalkıyoruz. Gelgelim Dicle nehri üzerine yapılmak istenen bu anlamsız projeye karşı giderek yükselen sesler, açılan davalar, Hasankeyf’i dünya üzerinde daha bilinir kılmaktan başka bir işe yaramıyor. Şimdilik.

Çevre kuruluşları, geçen geride kalan 15 yıllık dönemde Ilısu Barajı’nın ilerlemesini iki kez durdurmayı başardı. Baraj için gerekli krediyi sağlayacak Alman, Avusturya ve İsviçre kuruluşları, devletin “kültürel varlıkların korunması için gereken önlemleri aldığına, yaşam alanlarını yitirecek halkın mağdur olmayacağına, barajdan etkilenecek doğayı koruduğuna” ikna olmadı. Bunun için belirlenmiş 153 maddelik şartnamenin karşılanmadığını gördü. Şaşırtıcı değildi. Çünkü yukarıda sayılan şeylerin yapılıp yapılmadığına dair denetleme görevi, inşaat yüklenen müteahhit firmaya (Nurol İnşaatve ortakları) verilmişti.

Oysa Türkiye, 15 yıldır “eline yapışan” bu projeyi, kapı kapı dolaşmak yerine, kendi imkânlarıyla yapabilirdi. Neden yapmadı?

Gazeteci Metin Münir’in aktardığı bilgilere göre Çevre ve Orman Bakanlığı, barajı ihale açmadan yaptırabilmek için dış krediye yönelmiş ve bunun için Danıştay’dan karar çıkarmıştı. Nitekim Bakan Veysel Eroğlu’nun özel gayretiyle iş, Avusturyalı bir şirkete ve yukarıda ismi geçen Türk müteahhide verilmişti.

Temeli 5 Ağustos 2006’da atılan Ilusu Barajı’nın tarihi, bir projenin kaldıramayacağı kadar usulsüzlük, beceriksizlik ve “ben yaparsam olur” ile dolu. Hikâye uzun; ayrıntıları Metin Münir’in 19-22 Ağustos 2009’da Milliyetgazetesinde yer alan dört yazısından öğrenebilirsiniz.

Ancak son günlerde kamuoyuna yansıyan ve bu yazının da konusu olan gelişmelerden anlaşılacağı gibi işin “ben yaparsam olur” kısmında bir takım değişiklikler var. Artık Türkiye, -inşaat şirketlerinin baskısına rağmen- dünyaya kabul ettiremediği projeyi, “kendi öz kaynaklarıyla” yapmaya çalışıyor. Çevre ve Orman Bakanlığı, barajın ilerlemesi yönünde ilk güçlüğü açmış ve 1,2 milyar avroluk ilk krediyi sağlamış bulunuyor.

İşte çevre ve sosyal sorumluluk projeleriyle ön plana çıkan, Türkiye’nin en büyük guruplarına bağlı Akbankve GarantiBankasıda bu nedenle eleştiriliyor. Çünkü Hazine, baraj yapımı için kaynak talebiyle gelen DSİ’ye krediyi, bu iki bankadan sağladı. İsmi çok anılmayan ama diğer ikisine kıyasla daha çok kaynak aktardığı söylenen Halk Bankası da var.

Akbank ve Garanti, Alman, Avusturyalı ve İsviçreli finans kuruluşlarının işin içinde olduğu günlerden beri projenin finans kanadında -Türkiye adına- yer alıyor. Taahhüt edilen şeylerin yerine getirilmediğini gören yabancı yatırımcılar projeden çekildi. Ama Akbank ve Garanti çekilemiyor. Görünen o ki, bu iki özel bankanın hiçbir söz söylemediği bir ortamda devlete ait Halk Bankası’nın boynu da kıldan ince.

İşin iki özel bankaya kaldığının belli olduğu günlerde, ismini vermek istemeyen Garanti üst düzey yetkilileri “Söz verdik, dönemeyiz” diyordu. Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer’in bugün gazetelerde yer alan açıklamalarına bakılırsa Akbank da Ilusu’dan rahatsız. “Bankalar Hazine’ye kredi verirken, projenin içeriğine bakıp çevreye etkisini ölçemezler” diyor Dinçer, “Bu açıdan bakıldığında Ilusu son örnektir” diye devam ediyor.

Peki parayı verenin bakmadığına, parayı isteyen Hazine bakıyor mu?

Resim çok net: Yabancı yatırımcı “çevreye zarar veriyorsun, bölge halkını zor durumda bırakıyorsun” diyebilme hürriyetine sahip. Yıllarca uğraşarak oluşturduğu “çevreye duyarlı, sosyal sorumluluk projelerine açık” imajını bu projeye destek vererek komik duruma düşüren iki özel Türk bankası, bu özgürlüğe sahip değil.

10 bin yıllık “masal kent” Hasankeyf, bu “özgürlük ortamı”nda suya gömülüyor.

İlişikteki, Doğa Derneğitarafından yapılan video, “eli kolu bağlı” Garanti Bankası’nın, 2010 başında gösterime soktuğu reklamın Hasankeyf uyarlaması. Bir özel şirketin, hele de özel sektörün en büyük bankasının, imajını yine kendi reklamıyla küçülten bu uyarlama karşısında yargı yoluna başvurması da beklenebilir. Tabii anlatılan gerçeği göremeyecek kadar esaret altındaysa…

Gökhan Tan

 

Hayat karartan Toz

“Zincirin bir ucunda çağın popüler giysisi blue jean ve ünlü markalar, diğer ucunda tozlu kayıtsız atölyelerde ölümcül bir hastalığa yakalanmış hasta ciğerli insanların bedenleri duruyor. Taşlanan kotlar daha pahalı satılırken ciğerlere yapışan tozlarla işçinin hayatı sönüyor. Çok kısa bir süre içinde.” Bu cümleler, aslında çoğu insanın “blue jean” giyerken hiç bilmediği bir sorunu anlatıyor. Petra Holzer, Selçuk Erzurumlu ve Ethem Özgüven’in yönetmenliğini yaptığı Tozisimli belgesel ise bu cümlelerle sorunu gözler önüne seriyor.

Toz, kot kumlayan işçilerin yaşadıkları sıkıntıların yanısıra yakalandıkları sirkozis hastalığının hayatlarını nasıl ölümle kapladığını anlatıyor. Belgeselin yönetmenlerinden Ethem Özgüven, Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi’nin bir belgesel isteğinde bulunduğunu, fakat o zamana kadar işçilerin sıkıntılarını hiç bilmediklerini söylüyor. Hazırladıkları belgeselle ve komitenin de çabalarıyla Türkiye’de uygulanan kot kumlama sisteminin Sağlık Bakanlığı tarafından kısa bir süre önce yasaklandığını hatırlatan Özgüven, “Uygulanan sistem ucuz maliyetli ve hızlı olduğu için tercih ediliyordu, ama artık insanların hayatları üzerinden edinilen kâr sona ermiş olacak” diyor.

Çekimleri yaklaşık bir sene süren belgesel, 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde 17 Nisan Cumartesi saat16.00’daPera Müzesisinema salonunda izleyicileriyle buluşacak. Yukarıdaki ekrana tıklayarak filmden kısa bir bölüm izleyebilirsiniz.

Engelli kariyer

Galatasaray Rotaract Kulübü‘nünün öncülüğünde, 2 Nisan 2010’da gerçekleştirilen Engelliler Kariyer Günü, işverenle engellileri biraraya getirdi. Beşiktaş Belediyesi, Türkiye Omurilik Felçliler Derneği ve yenibiriş.com’un desteklediği etkinliğe 85 engelli ve 22 firma katıldı.

Beşiktaş Evlendirme Dairesi’nde HaberVsmikrofonuna konuşan Galatasaray Rotaract Kulübü Başkanı Fatih Taşkın, amaçlarının kariyer günü gibi organizasyonları çoğaltmak ve engellileri kariyer konusunda bilinçlendirmek olduğunun altını çiziyor.

Engelliler ise, gerçek engelin insanların zihinlerinde olduğunu ve kendilerine şans tanındığı takdirde her işi başarabileceklerini belirterek, kendilerine olanak verilmesini istiyorlar.

Kariyer Günü, işverenle doğrudan görüşme imkanı bulan engellilerin büyük bölümü için iş olanağı yaratmış görünüyor. Beşiktaş Belediyesi’nden gelen ilk bilgilere göre 15 engelli iş sahibi oldu. Ancak görüşmeler sürüyor ve sayı artıyor.

İskele cenneti Kınalıada

İstanbul Kınalıada’da inşaat izni alınmadan yapılan motor iskelesi, ada halkının karşı mücadelesine ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun durdurma kararına rağmen tamamlanma aşamasına geldi. Halk ve esnaf, yasal gereklilikler yerine getirilmeden inşa edilen bu iskeleye, yanlış yer seçildiği ve ada sahilini çirkinleştirdiği gerekçesiyle karşı çıkıyor.

Adalar Belediyesi dün yaptığı yazılı açıklamada, iskelenin yapıldığı alanın mülkiyetini elinde bulunduran İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB), inşaattan da sorumlu olduğunu iddia etti. İBB ise iznin, 2 Kasım 2009’da Adalar Belediyesi tarafından verildiği görüşünde.

Kınalıada’ya yeni bir iskele yapılması geçtiğimiz kış, İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş.’nin (İDO), Adalar’a yapılan vapur seferlerini azaltmasıyla gündeme geldi. İDO, ekonomik olmadığı gerekçesiyle, İstanbul’un Adalar’a en yakın iskelesi Bostancı’dan yapılan seferleri kaldırarak ulaşımı motorlar vasıtasıyla sağlamaya başladı.

Acil deniz, acil iskele!

Vapur seferlerlerinin iptal edilmesinden sonra, Bostancı ve Adalar arasındaki ulaşım Mavi Marmara Motorlu Taşıt Kooperatifi’nin tekneleri tarafından yürütülmeye başlandı.

Mavi Marmara, geçtiğimiz kış Büyükada, Heybeliada ve Burgazada’da kendi motorları için birer iskele inşa etti. Son olarak, Mart ayı başında Kınalıada iskelesinin yapımına başladı. Ancak sahil şeridi diğer üç adaya kıyasla çok daha dar ve bu daracık sahilde hali hazırda üç iskeleye sahip olan Kınalıada’da, inşaat tepkiyle karşılandı. (Diğer üç iskele: Vapur iskelesi, deniz otobüslerinin kullandığı İDO iskelesi ve balıkçılık kooperatifinin kullandığı yük iskelesi.)

Muhtar Şahin: “Gücümüz yetmedi”
İskele inşaatını durdurmak için yasal her türlü mücadeleyi yaptıklarını belirten Kınalıada Muhtarı Hüseyin Şahin, resmi kurumların ilgisizliğinden şikayetçi: “Son olarak 250 imzalı dilekçe verdik. Üç iskelenin bulunduğu bir yerde, bir dördüncüsünün yapılması istemedik. Ama gücümüz yetmedi. Kaldı ki diğer üç iskelenin de hâlâ ruhsatı yok.”


Adalar Belediyesi’ne göre Mavi Marmara bu iskeleleri, İstanbul Valiliği’nin Kasım 2002 tarihli genelgesine dayanarak inşa ediyor. “Kent içi ulaşım hizmetlerinde denizin payının acilen artırılması” hakkındaki bu genelge, “mevcut deniz coğrafyasından, bu alanda hizmet veren ve vermek isteyen girişimcilerin daha fazla ve etkin şekilde yararlanmasını sağlamak üzere” bir dizi uygulamayı duyuruyor. Buna göre girişimciler, “gerektiği taktirde, yasal prosedür uygulanmak suretiyle iskele de kurabiliyor”.

Çok suç, az belge

Ancak gelinen noktada görünen o ki, iskele inşası için gereken yasal prosedürün hemen hiç yerine getirilmemiş.

“Çakma Adalılar” sessiz

Kınalıada’daki kaçak iskele inşaatını ilk kez Hürriyetyazarı Gila Benmayorduyurmuştu. Benmayor 21 Mart tarihli yazısının sonunda şunları yazmıştı:

Bir çift lafım da “Çakma Adalılara”. Aralarında gazeteci, akademisyen, yazar, avukatların olduğu bazı ünlü isimlerin son dört, beş yıldan beri Adalar’a yerleştiklerini, yaz aylarını orada geçirdiklerini biliyorum.
Bu hoyratlıklara onlar ses çıkartmayacaksa kim çıkartacak?
Çocuklarımız günün birinde onlara “Adaları koruyamadınız” diye hesap sorarlarsa ne cevap verecekler?


Adalar Belediyesi’nin, iskele inşasına dair HaberVs ile paylaştığı tek belge, İBB’nin, iskele yerini Mavi Marmara’ya kiraladığını gösteren 6 Haziran 2009 tarihli sözleşme. (Bu sözleşme 21 Temmuz 2009’da yürürlüğe girmiş.) İskelenin yapıldığı alanın mülkiyeti İBB’ye ait olduğu için, nasıl değerlendirileceğine yönelik hakkı da ona ait.



Ancak Mavi Marmara’nın inşaat için ruhsat aldığına dair bir belge yok. Ayrıca bu ruhsat da yeterli değil. Çünkü Adalar sit alanı ve yapılacak her inşaat Bölge Koruma Kurulu’nun iznine bağlı. Kurula bir başvuru olmadığı gibi, 12 Mart’ta aldığı durdurma kararı da uygulanmamış.

Diğer taraftan İBB’nin dün yaptığı açıklamada “durumun 15 Mart 2010’da tespit edildiği, Adalar Belediyesi’ne bildirildiği ve 15 gün içerisinde yasal işlemlerin yapılmasının tebliğ edildiği” bilgisi yer alıyor. İBB’ye göre Adalar Belediyesi Başkanı Mustafa Farsakoğlu inşaat iznini, 2 Kasım 2009’da imzaladığı evrakla verdi.

Çınarın dibindeki hazine

İstanbul Ümraniye’de mahalle sakinlerinin çabalarıyla yayınlanan Çınardibi dergisi, üç yıldır kendi yağıyla kavruluyor. Özellikle çocukların katkısıyla hayat bulan dergi, “Yozlaşmaya karşı kültürü, yalnızlaşmaya karşı toplumsallaşmayı” amaç ediniyor. Dergi, bir grup gönüllünün bir araya gelmesiyle oluşan Çınardibi Kültür Merkezi çatısı altında yayınlanıyor. Mahalle inisiyatifi olarak çalışan Çınardibi Kültür Merkezi, dergi yayınının dışında kadınlara okuma yazma öğretmek, mahalle sakinlerini tiyatro ve sinemayla tanıştırmak, futbol, basketbol takımı kurmak, gitar, bağlama, ingilizce ve matematik kursları açmak gibi faaliyetlerde de bulunuyor. Kadınların toplum içindeki rolünün artırılması için çalışan dernek üyeleri, yola çıktıkları ilk zamanlarda önyargılarla karşılaştıklarını, çeşitli tepkiler aldıklarını, bazı öğretmenleri ve aileleri ikna etmek için çaba sarfettiklerini anlatıyorlar.

Derginin çıkış amacının kendini ifade etme kanalı bulamayan sıradan insanlar için bir platform yaratmak olduğunu belirten gönüllüler, çocukların konuya büyüklerden daha fazla ilgi gösterdiklerini söylüyor. Derginin editörü Devrim Boran, bu projeyi hayata geçirmeden önce çok yoğun çalıştıklarını, ancak çocukların katılımını ve havesini görmenin her türlü yorgunluğa değdiğini ifade ediyor. .

Kendi mahallesinde ortaya çıkıp tüm Ümraniye’ye yayılmaya başlayan Çınardibi dergisi, yok olmaya yüz tutmuş “mahalleli” kavramını korumaya çalışırken, çocukların sosyalleşmesi adınada önemli işler yapıyor.

atv-Sabah’ta greve devam

Çalık Holding’e ait Turkuvaz Medya grubuna bağlı atv, Sabah gazetesi ve dergi çalışanı 10 gazeteci grev önlüklerini yeniden giydi.

Gazetecilerin geçen yıl 13 Şubat’ta başlattıkları grev 16 Temmuz’da mahkeme tarafından durdurulmuştu. Ancak Yargıtay 9’uncu Hukuk Dairesi’nin, yapılan itirazı yerinde görerek yerel mahkemenin kararını bozması ve yerel mahkemenin de bu bozma kararına uyması üzerine İstanbul Balmumcu’daki atv-Sabah binasına bugün (4 Mart 2010) yeniden “Bu işyerinde grev vardır” pankartı asıldı.

atv-Sabah grubunun TMSF’ye devredilmesi sonrasında sendikal örgütlülük çalışması yapan ve yetki çoğunluğuna da ulaşan gazeteciler işverenin tehditleriyle sendikadan istifa etmişti. Tahditlere aldırmayanlar ise çeşitli gerekçelerle işten çıkarılmıştı. Atılanların tümü açtıkları işe iade davasını da kazanmıştı.