Avrasya Maratonu




Itır Erhart

Geçtiğimiz pazar günü dördüncü kez İstanbul Avrasya Maratonu’na katıldım. Bu seneki yarış benim için farklı bir anlam taşıyordu. Yaklaşık dört aydır birlikte hazırlık koşuları yaptığım, Adım Adım Oluşumu’nda (AAO) bir araya gelen 200 arkadaşımla birlikte 30 yıllık organizasyonun ilk yardımseverlik koşusunu gerçekleştirdik. Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’nin Akülü Tekerlekli Sandaye Kampanyası’na destek olmak için kaynak geliştirdik.

Sağnak yağmurun altında, caddelerde biriken su birikintilerinin üzerinden atlayarak kimimiz 15, kimimiz 42 kilometre koştu. Amaç hem bitiş çizgisini geçmek hem de ihtiyacı olan omurilik felçlilerini harekete geçirmek, bir bakıma spor ve yardımseverlik kavramlarını bir araya getirmekti.

Yardımseverlik koşuları dünyanın pek çok ülkesinde yapılıyor. Koşucular bir yandan seçtikleri bir uzun mesafe yarışına hazırlanırken bir ya da birden fazla sosyal sorumluluk projesi için kaynak geliştiriyorlar. Kanser, MS ya da AIDS araştırmalarına destek vermek, kadına karşı şiddeti, açlığı önlemek için maraton, yarı maratonlar koşuyorlar; triatlonlara, bisiklet yarışlarına katılıyorlar. Sosyal sorumluluk koşuya farklı bir anlam ve amaç katıyor. ABD, İngiltere gibi ülkelerde her maratonda toplanan bağış milyon dolarları buluyor. Biz Adım Adım olarak şu ana kadar 125 bin YTL topladık ve bu rakamın her yıl artacağına inanıyoruz. Tabii toplanan bağışın artması için öncelikle koşucuların sayısının artması lazım. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, 26 Ekim’de koşulan 30. Avrasya Maratonu’nu ve 15 kilometre yarışını 2,141 kişi tamamladı; Londra, Chicago, New York gibi büyük maratonları tamamlayan koşucuların sayısı ise 40 binin üzerinde.

Koşucuların sayısı nasıl artar? Koşu kültürü, sonrasında da yardımseverlik koşusu kavramları nasıl gelişir? Öncelikle daha iyi organizasyonlar yapılıp koşunun özendirilmesiyle. Avrasya Maratonu’nun bu seneki sloganı “Bu şehir koşar!” idi. 50-60 bin kişinin koşacağından söz ediliyordu her sene olduğu gibi. Oysa yarışı tamamlayanların sayısı 2 bin kişi civarindaydı.

Peki neredeydi bu koşucular? Söz edilen on binlerce “koşucu” bu sene de köprünün üzerinde sigara içiyor, pankart açıyor ve slogan atıyordu. Ertesi gün gazetelere yansıyan da buydu. Maratonda derece yapan Kenyalı atletlerin fotoğraflarının yanında köprünün üzerinde pankart açarak yürüyenlere yer verildi. Okuyucunun kafasındaki “Kenyalılar koşar, İstanbullu köprünün üzerinde yürürken kimi zaman sigara içer, kimi zaman mangal yakar, kimi zaman gösteri yapar” görüntüsü daha da pekişmiş oldu.

Seneye ve daha sonraki senelerde bir fark yaratılması, Avrasya Maratonu’na katılımın artması, her sene yaşanan aksaklıkların yaşanmaması için öncelikle organizasyonu yapanların zihnindeki bu fotoğrafın değişmesi gerekiyor. Bizler gibi derece yapmayacak ama aylar süren antrenmanlar sonunda 15, 21, 42 kilometre koşacak birkaç bin atletin de bu yarışın bir parçası olduğu ve ancak onların sayısının artmasıyla koşunun büyüyebileceğinin bilincine varılması gerekiyor.

Avrasya Maratonu ancak amatör koşucuların sayısının arttığı, herkesin iş yerinde, sınıfında, ailesinde bir maraton koşucusu olduğu zaman, diğer ülkelerdeki benzerleri gibi, bir festivale dönüşebilir. Yollar kapandığı için küfredenlerin, şortlu koşuculara laf atanlarının yerini 20., 30. kilometlerelerde sevgililerini, annelerini, arkadaşlarını bekleyen, onlara tezahürat yapan, su verenler alır. Sivil toplum kuruluşları kendi kurumları için koşan, kaynak geliştiren koşucuları rengarek bayraklarla, çiçeklerle karşılar. Ve basın köprünün üzerinde sigara içenlere değil bu görüntülere yer vermeye başlar.

“Avrasya Maratonu” üzerine bir yorum

  1. Sevgili Itir,
    Bu yazının ustunden yollar gecmis olsada pek birşey değişmemiş gibi,
    ben henüz umudumu yitirmek istemiyorum ama kafam çok net degil, Özellikle full maratoncu arkadaşların sürekli bazı seyleri vurgulaması gerektiğine inanıyorum
    tesekkurler

Yorumlar kapalı.