Mısır Devrimi’nin canlı tanığı Ayman Mohyeldin’in İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Medya Derneği işbirliği ile Santralistanbul’da verdiği “Giving Voice to Revolution” (Devrime Ses Vermek) başlıklı konferansın ve ardından yapılan söyleşinin video kaydı.
Konuşmacı:Ayman Mohyeldin / El Cezire Televizyonu Muhabiri
Dil:İngilizce
Süre:64 dk. (3 bölüm halinde)
Yer:Santralistanbul, E1- 301
Başlangıç: 23 Şubat 2010 Çarşamba
Saat:11:00-12:30
Teknik ekip: Berk Büyükbalcı-Ertan Önsel
editörlerTV
Acemiler tehlikede!
İstanbul Ayazağa’da bulunan ve beton fabrikalarının çokluğu ile bilinen Cendere Yolu, sürücü adaylarının sınav yeri olarak kullanılıyor. Üç ayda bir yaklaşık 20 sürücü kursunun adaylarının sınava girdiği yol, yoğun kamyon trafiği nedeniyle sürücü adayları için büyük tehlike oluşturuyor.
Yalnızca sürücü adayları değil, beraberinde onları izlemek için gelen yakınları da tehlikeyle burun buruna. Her sürücü kursunun ortalama yüz adayı ve onların yakınlarıyla, sayıları 5 bini bulan kalabalık, bekleme yeri olmayan yolun kenarında duruyor. Kurs sahipleri Valilikçe gösterilen sınav yerinde hiçbir denetimin olmayışından şikayetçi.
Valiliğin ve Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü’ nün hiçbir önlem almadığı yolda, denetimi kendi imkânlarıyla sürücü kursları yapıyor.
Kurs sahipleri sınav yerinde defalarca kaza olduğunu, bunlardan bazılarının da ölümle sonuçlandığını söylüyor.
İstanbul Valiliği, yalnızca sınav yerlerini belirlediklerini, denetimin ise Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü’nün sorumluluğunda olduğuna dikkat çekiyor. Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü yetkilileri ise sınav yerini valiliğin belirlediğini, denetimle ilgili kendilerine bir talimat gelmediğini söylüyor.
Bu durumda trafik ekipleri, yalnızca sürücü adaylarının gösterilen bölgelerin dışına çıkması halinde ya da kavga veya kaza gibi durumlarda devreye giriyor. HaberVs muhabirinin “hiçbir önlem almıyor musunuz” sorusunu, “iki ekibimiz radar uygulaması yapıyor” şeklinde yanıtlayan Şube Müdürlüğü yetkililerinin verdiği bilgiye göre yoldaki hiz limiti de oldukça yüksek. Motosikletten kamyona tüm araçlara 77 kilometrenin üstüne çıktıklarında ceza kesiliyor. Bu nedenle özellikle kamyonların hızı, sürücü adaylarını zor durumda bırakıyor.
Duble mi, tek mi?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Ümraniye’de Tavukçuyolu Caddesi’nde yaklaşık üç aydır uyguladığı yanlış trafik düzenlemesi, HaberVs’nin uyarısı üzerine değiştirildi. Tehlikenin nedeni caddenin girişindeki yaklaşık 300 metrelik bölümün tek yöne çevirilmesi, ancak sürücülerin bundan haberli olmamasıydı. Cadde çift yönlüyken kullanılan trafik levhaları üç ay boyunca kaldırılmadı, caddeye bağlanan sokaklara yeni duruma dair yeterli sayıda levha yerleştirilmedi ve ışıklar düzenlenmedi.
HaberVs’nin geçtiğimiz hafta konuyu haberleştirirken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yaptığı başvuru sonrasında, cadde ve sokaklardaki tabelalar bir gün içinde değiştirildi. Ancak cadde esnafı, trafiği rahatlatmak amacıyla hayata geçirilen uygulamanın yarardan çok zarar getirdiği görüşünde.
Yangının ilk görüntüsü
Haydarpaşa yangınının ilk görüntüleri HaberVs tarafından kaydedildi.
Dün saat 15:00 sularında başlayan Haydarpaşa Garı’ndaki yangını duyuran ilk medya kuruluşu saat 15:26’da ekrana “son dakika” notu düşen TGRT Haber olmuştu. Onu sırasıyla Kanal 24, STV Haber ve NTV izledi. TGRT olay yerinden canlı görüntü vermeye ise 15:38’de başlamıştı.
Keskin’in kaydettiği yaklaşık bir dakikalık ilk görüntüde yangının -gara ön cepheden bakıldığında- çatının sol tarafından başladığı görülüyor. Ve bu kısa süre zarfında hızla sağdaki kuleye doğru yayılarak çatının tümünü etkisi altına alıyor.
İkinci video, vapur Kadıköy’e ulaştıktan sonra kaydedilmiş. Saat 15:27’de başlayan ve yine bir dakika süren bu videoda da yangına henüz müdahale edilemediği görülüyor.
İnsan olmak yetmez yetmiyor zaten
HaberVs muhabirlerinin hazırladığı “Bir zamanlar fırtınalar estirirdim” parçasını ve klibini iftiharla sunuyoruz. Klipte 2009-2010 yılında HaberVs’de görev alan öğrenciler ve HaberVs ekibi yer alıyor. Seslendirme, çekim ve kurgu da aynı ekip tarafından gerçekleştirildi. Şarkıyı, söz yazarı ve bestecisi Mazhar Alanson’dan izin alarak Emirhan Üçkardeş’e yaptırdık. Çekimleri Santralistanbul’da gerçekleştirilen klip bir ayda tamamlandı.
Playing for Change ve Doğa İçin Çal projelerinden esinlenerek hazırladığımız bu kliple, bir yıl boyunca okuduğunuz ve izlediğiniz haberleri ortaya çıkartan ekibi sizlere tanıtmak, bu üretim sürecinin hepimizin ortak katkılarıyla gerçekleştiğini vurgulamak istedik.
İyi seyirler ve iyi eğlenceler dileriz.
Sorun Pitbull’da değil onları dövüştürenlerde
Zaman zaman saldırı, yaralanma ve hatta ölüm haberleriyle gündeme gelen Pitbull’lar şimdi de üç bakanlığın toplatma kararıyla yeniden gündemde. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu 24 Haziran 2004’te çıkarılan Hayvanları Koruma Kanunu’nun 14. maddesinde yer alan; “Pit bull terrier, Japanese tosa gibi tehlike arz eden hayvanları üretmek; sahiplendirilmesini, ülkemize girişini, satışını ve reklamını yapmak; sergilemek ve hediye etmek yasaktır” maddesinin artık uygulanacağını, bunun için genelge yayınladıklarını açıkladı. Yasanın yürürlüğe girmesinden tam altı yıl sonra yapılan bu açıklama İçişleri Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nı da harekete geçirdi ve her iki bakanlık da sözkonusu köpeklerin toplatılması için teşkilatlarına talimat verdi.
HaberVs’nin 16 Ocak 2008’de yayınladığı “Pit bull beslemek kâğıt üzerinde suç, fiilen değil” başlıklı haberde bu tür köpeklerle ilgili yasa maddelerinin uygulanmadığı, zaten uygulayacak herhangi bir birimin de bulunmadığı belirtiliyordu. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nu altı yıldır uygulanmayan yasa maddelerini uygulamaya kim veya ne ikna etti şimdilik meçhul ancak bilinen bir şey var ki basında “pitbull terörü” olarak adlandırılan sorunun kaynağında köpekler değil, onların sahipleri yatıyor. Aslında karakter olarak diğer köpeklerden fazlaca bir farkı bulunmayan Pitbull’lar yıllardır yasa dışı köpek dövüşlerinde kullanılıyor, vahşi bir şekilde yetiştiriliyor ve bu şekilde yetiştirilen hayvanlar sokakta “terör” yaratıyor.
Canavar Pitbull nasıl yetişiyor?
HaberVs, Pitbull Terrier cinsi köpeklerin kullanıldığı köpek dövüşlerine katılan Pitbull sahiplerine ulaştı ve hem köpek dövüşlerinin hem de dövüş köpeği yetiştirilmesinin ayrıntılarını öğrendi…
Vahşetin gerçek kaynağı olan Pitbull eğitmenlerinden biri olan K.H., dövüşler için eğitilen pitbulları ring boğası olarak adlandırdıklarını söylüyor. Saldırgan pitbulların nasıl eğitildiğini anlatmaya başlayan K.H. bu köpeklerin yavruluk dönemlerinde alınıp tıpkı insanlar gibi spor yaptırılarak kondisyonlarını artırdıklarını anlatıyor.
Güçlenmeleri için yurtdışından kas iğneleri getirterek bu yavru köpeklere vurduklarını söylen K.H. “Çeneleri kuvvetlensin diye gelişim çağındaki pitbulları yüksek yerlere asılan lastik ve halatlarla günde 2, 3 sefer olmak üzere yarım saatle ile bir saat arasında çenelerinden asıyoruz” diyor. Koşu bantları, uzun koşular, ağır zincir taşıtma gibi çalışmalar da bu antremanların diğer parçaları. Bu şekilde 6-7 ay eğitilen yavrular sonunda vahşi bir dövüşçü haline geliyor.
Bir başka Pitbull eğitmeni E.E. ise bazı insanların sokaklarda gördüğü pitbull cinsi köpeğin kedileri öldürmesi veya başka bir sokak köpeğini öldürmesinin sahipleri tarafından bahisli maçlar öncesi köpeğin vahşilik kazanması için yaptırıldığını söylüyor. Bu köpeklerin doğdukları günden itibaren “parçala, öldür” komutlarıyla eğitildiklerini belirten E.E., Türkiye’de de özel olarak organize edilen köpek dövüşlerinin yaygın olduğunu söylüyor.
Pitbull dövüşleri
Pitbull eğitmeni E.E., bu köpeklerin kilolarına göre kendi klasmanlarında dövüştürüldüğünü ve tıpkı spor turnuvalarındaki gibi kupa ile ödüllendirildiğini anlatıyor. Bu tür organizasyonların ülkemizde yasak olduğunu belirten K.H. ise dövüşlerin gece düzenlendiğini ve her dövüşün yaklaşık 1 ile 2 saat arasında sürüdüğünü ve organizasyonda 4-5 maç yapıldığını söylüyor. Genellikle geceyarısı başlayan maçlar sabahın erken saatlerine kadar sürüyor ve köpeklerin aldıkları yaralara müdahale etmek için dövüşlerde veteriner de bulunduruluyor.
K.H., bu dövüşlerde kişi başına 500 ile 1000 arasında bahislerin döndüğünü ve bahsi kazananların, bu kârın yüzde 10’unu köpek sahibine verdiğini söylüyor. K.H.’nin verdiği bilgiye göre bu işin mafyası tarafından organize edilen büyük köpek dövüşleri Gebze, İzmit’teki fabrikalarda geceleri düzenleniyor. Bahis olmayan maçların ise mahalle aralarında, gecekondularda hatta inşaatlarda düzenlendiğini belirten K.H., bu maçların büyük organizasyonlardan önce köpeklerin deneyim kazanması amacıyla düzenlendiğini söylüyor. (Yukarıdaki videoda istanbul Beşiktaş’ta bulunan metruk bir kamu binasının terasında gerçekleştirilen bir antreman maçını görebilirsiniz)
Sorun Pitbull’da değil sahiplerinde
Veteriner Hekim Gamze Önatılgan, Pitbulların diğer köpekerden farklı olmadığı ve yetiştirlme şekilleri yüzünden insanların korkulu rüyası haline geldiğini belirterek, korkulması gerekenin Pitbull mu yoksa onu yetiştiren sahipleri mi olduğu sorusunu ortaya atıyor.
“Pitbull’lar maalesef son zamanlarda çıkan haberlerden sonra yanlış tanınıyor. Bilenin aksine Amerikan Pitbull Terrierler tamamiyle zararsız ve sahibine düşkündür” diyen Gamze Önatilgan’ı Köpek eğitmeni Güngör Çilli de onaylıyor:
“Pitbulllardaki sorun bilinçsiz eğitim ve yetiştirme yöntemleridir. Aslında bu köpek ırkı eğitime yatkın, sahibinden komut almayı seven köpeklerin başında gelmektedir. Bilinçsiz sahiplerden kaynaklanan, saldırgan, agresif olmaları için çeşitli yöntemler uygulanan, adeta birer ölüm makinası haline getirilen köpekler haklı olarak insanlarda korku yaratıyor.”
Sonuç olarak Çevre ve Orman Bakanlığı’nın kararıyla köpeğini veterinere kaydettirmiş ve büyük bir ihtimalle hayatında hiç bir zaman köpek dövüşü görmemiş Pitbull sahiplerinin köpekleri toplanacak ve barınaklarda kötü koşullarda ölüme terk edilecek. Diğer yandan hiç bir zaman kayıt altına girmemiş dövüşçü Pitbulllar muhtemelen yasa dışı köpek dövüşlerinde yine birilerine para kazandırmaya devam edecek…
‘Gerekirse dozerin önüne bile atlarım’
Sulukule’de kazı alanı sorumlusu, İstanbul Arkeoloji Müzeleri uzman arkeoglarından Dr. Şeniz Atik’in iş makinelerine karşı çırpınışı videoda yorum gerektirmeyecek açıklıkta görünüyor. Kazı alanına iş makinesi sokmak için talimat aldığını iddia eden firma görevlileri, Atik’in, bu alanda yetkinin müze adına kendisinde olduğu yönündeki ısrarlı uyarılarına rağmen çalışmaya devam ediyor.
Atik, dozerden uzak durmasını söyleyen kişiye “Makineye yaklaşmak değil, gerekirse önüne bile atlarım. İsterseniz durmayın” diyor. Şeniz Atik, yaptığı telefon görüşmesinde ilgililere durumu anlatıyor ancak “tutanak tutun” yanıtını alınca “Burası tahrip olduktan sonra tutanak he işe yarayacak?” cevabını veriyor.
İş makinelerinin çalışması, Arkeoloji Müzesi görevlilerinin polis çağırmasıyla bir süreliğine duruyor. Gelen polisler, Şeniz Atik’in alan sorumlusu olduğunu söylese de firma görevlileri “tutanak tutun” cevabı veriyor. Polis memurları buna tepki gösteriyor ve görevlilere kazı alanı sorumlusunun izni olmadan kepçeyi çalıştıramayacaklarını söylüyor. Ancak kepçenin çalışması, polisler alandan ayrıldıktan sonra da devam ediyor. Aynı gün geç saatlere kadar, arkeolog gözetimi olmayan alan inşaat şirketinin görevlileri tarafından tahrip ediliyor.
Fermuar hastanesi
Üsküdar Belediye Pasajı’nda küçük bir dükkan. Bir tuhafiyeci. Ama içeride bir hastane var. Fermuar Hastanesi. 23 yıllık tuhafiyeci Ahmet Vehbi Selçuk (40), mesleğe başladığı günden beri fermuarlarla haşır neşir. Selçuk’un bu konudaki uzmanlığı birkaç yıl once dükkanın ismini hastane olarak değiştirmesine neden oluyor. Fermuar doktoru, çantadan ayakkabıya, pantalondan dalgıç kıyafetine tüm eşyaları tamir ediyor, üstelik bir gün içerisinde.
Talebin artması ve müşterilerin bu hizmetten haberdar olup yararlanabilmesi için Fermuar Hastanesi internet sitesi (www.fermuarhastanesi.com) kuruldu. İnternet sitesiyle birlikte Türkiye’nin her yerinden fermuarı bozuk eşyaların kargoyla kendisine gönderilmeye başladığını söyleyen Fermuar Doktoru, her türlü ürünün fermuarını tamir ettiğini söylüyor. Ahmet Vehbi Selçuk’un tamir ettiği fermuarlar arasında çadır, dalgıç kıyafeti, kayak pantalonu, motorsiklet montu fermuarları da bulunuyor. Çeşitli fermuar arızaları için farklı teknikler uygulayan Fermuar Hastanesi, en erken bir dakika, en geç bir gün içerisinde arızalı ürünü sahibine teslim ediyor. Ayrıca tamir edilen fermuar için yeni bir fermuarın ömrü kadar garanti veriliyor.
Yeni fermuar mı tamir mi?
Çantanızın, montunuzun veya botunuzun fermuarı bozulduğunda eğer yeni bir fermuar alıp işi terziyle bitirmek isterseniz, hem fazla zamanınızı harcayacak hem de fermuara ve dikişe para vereceksiniz, üstelik ürününüzün orijinalliği de bozulacak. Fermuar hastanesi, size zaman kazandırıyor ve eşyanızın orjinalliğinin bozulmamasının garantisini veriyor. Fermuar doktoru her çeşit fermuarı iyileştirebildiğini ve bunun ekonomik bir işlem olduğunu dile getiriyor ve ekliyor “Yeter ki fermuar giysi üzerinden sökülmemiş olsun. Önemli olan bu. Çünkü burada amaç fermuarın giysi üzerinden sökülmeden tamiri. Dikişe verilecek paranın tasarrufu, zamandan tasarruf ve orjinalliğin bozulmaması fermuar tamirinin artılarıdır.”
Kalitesi ve markası ne olursa olsun, hor kullanılan her fermuar bozulmaya mahkumdur. Fermuarlarınızın bozulmaması için, fermuarı mümkün olduğu kadar zorlamadan , hırpalamadan kullanmanız fermuarınızın ömrünü uzatır. Fermuarınızın zor açılıp kapanmaya, takılmaya yani kısacası bozulmaya başladığını hissettiğinizde, kullanmaya devam etmeden tamire götürürseniz eski haline dönme ihtimali yükselir.
Katarakt ameliyatı artık korkutmuyor
İstanbul Florance Nightingale Hastanesi’nde, İstanbul Bilim Üniversitesi bünyesinde uzmanlık yapan Doktor Rıfat Rasier katarakt ameliyatı sonucunda ortaya çıkabilecek enfeksiyon riskini sıfıra indiren bir yöntem geliştirdi. Bu yöntem ameliyat sırasında gözün saydam tabakasıyla renkli tabakası arasındaki çizgiden içeri girerken açılan kesiyi yapıştırmak için kullanılıyor. Kataraktın gözden alınması için gözün iç yapısına ulaşmak gerekiyor ve bu işlem sırasında en az 3 milimetre, en fazla 5 milimetrelik kesi oluşuyor. Bu kesiler, katarakt ameliyatı sonrasında gözün iç kısmına bakteri girişine ve sonrasında da göz kaybına neden olabiliyor. Henüz asistanlık döneminde bu durumun önüne geçebilmek için çalışmalara başlayan Doktor Rasier, geliştirdikleri prototiple yaptıkları denemelerde kesin sonuçlar aldıklarını ve ameliyatlara başlamaya hazır olduklarını dile getiriyor.
Sanayi Bakanlığından destek
Uluslararası tıp dergisi Cornea’da yayınlanan çalışmanın yayınevlerinin dikkatini çektiğini ve daha sonra kitap haline getirildiğini söyleyen Rasier, “Kitap birçok ülkede internet üzerinden satışta, uzmanlığımı bitirmeden bu seviyede bir çalışmaya imza atmak benim için çok iyi oldu” diyor.
Denek hayvanlar, kullanılan ilaçlar, mikroskoplar, kesi aletleri gibi birçok harcaması olan bu araştırma Sanayi Bakanlığının da 100 bin liralık desteğini aldı. Bu desteğin, araştırmalarını çok daha ileriye götüreceğini belirten Rasier “Çok daha fazla desteğe ihtiyacımız var ama başlangıç için Sanayi Bakanlığı’nın verdiği bu destek bize çok iyi bir ivme kazandıracaktır” diyor.
Katarakt ameliyatından sonra operasyon rutin olacak
Katarakt ameliyatı olan herkese, operasyon sonrasında Rasier’in tekniği uygulanacak gibi görünüyor. Doktor Rıfat Rasier, geliştirdiği bu uygulamanın katarakt ameliyatından sonrasında rutin hale geleceğini dile getiriyor; “Kornea dediğimiz saydam tabaka yüzde 70-80 oranında su içerir. Bu oran ortalama her insanda aynı olduğu için tüm hastalarımız üzerinde yöntemimizi uygulayabileceğiz. Beklentimiz katarakt ameliyatından sonra bunun bir rutin hale gelmesi.”
Lazer yapıştırma yöntemi ile doku, kornea dokusunda çok iyi tutulduğu için yakın gözlüğünün atılması da gündemde. Bunun üzerinde çalışmalar yaptıklarını belirten Doktor Rıfat Rasier, yakın gözlüğünü ortadan kaldırmak için Boğaziçi Üniversitesi laboratuvarlarında çalışmalara devam ettiklerini söylüyor.
Dinlenecek hikâyeler dükkânı
Balat’ın sokaklarından birinde küçücük bir dükkân var. Daha çok tüketimin pompalandığı, sahip olunan her şeyin bir an önce bitirilip yenileriyle avunulmaya çalışıldığı günümüzde adeta bizlere ders vermeye çalışıyor.
Ayşegül Kaya, kısa bir süre avukatlık yaptıktan sonra yerleştiği, tarihi yarımadanın en güzel semtlerinden Balat’ta “Hepsi Hikâye” adlı atölyesinde sadece eskilerin değerini anlatmıyor, kurulu düzene karşı da ideolojik bir savaş veriyor adeta… İnsanlar tüketip attıkça oda inadına topluyor…
Balat’ta yaşamasının sebebinin, unutulmaya yüz tutmuş eski kültürleri biraz olsun hatırlatmak olduğunu belirten Kaya, 100 yıllık eski bir Rum evinde oturduğunu belirtiyor. Kaya, Balat’taki yaşadığı evin doğduğu Gaziantep’teki taş evi hatırlatmasının da bunda çok büyük bir etki yarattığını dile getiriyor.
Üretkenliğin damarlarında bulunduğunu söyleyen Kaya, televizyon izlerken dahi birşeyler üretmenin çok önemli olduğunu söylüyor. Mahalle kültürü usta çırak ilişkisi gibi değerlerin kaybedildiğine dikkat çeken Kaya cam altı sanatına da bu yüzden başladığını belirtiyor.
Eskilerin hâlâ çöpten ibaret olduğunu düşünüyorsanız, Ayşegül Kaya’nın atölyesinden içeri girip hepsinin hikâyesini dinlemenizde fayda var.