Duygu Ertürk
Girer girmez, cansız mankenler göze çarpıyor. Kıyafetleri ütüleniyor şimdi. Az zaman sonra, itinayla ütülenmiş, birbirinden ilginç postmodern kıyafetlerini giyecek, öyle duracaklar orada.
Hemen karşıda, bir kadın, duvara bir şeyler yapıştırıyor: “i love niew jurk”… “yeni kıyafetleri seviyorum” demekmiş. Moda tasarımcısı olduğunu tahmin etmek için kahin olmaya hacet yok. Esther, Hollandalı bir moda tasarımcısı. Geleneksel olanı sevmiyor. “Sokak modası gelenekseli barındırmaz zaten. Alışılmışın dışında olması gerek.” Esther’in üzerindeki kıyafet konuyu ziyadesiyle özetliyor zaten.
Türkiye’den de genç bir moda tasarımcısı, Selay Güleç’in kreasyonu tanıtılacak festivalde. Selay henüz gelmemiş, ama yeri ayrılmış. Yeri dediysem, podyum sanmayın sakın. Burası sokak. Burada podyum yok, catwalk hiç yok! Moda tasarımcılarının kıyafetlerini giyen modeller, birarada oturacaklar sadece; sohbet edecekler. Tam bir parti mizanseni yani.
Birazdan illüstratör Cem Dinlenmiş’in t-shirtleri ve farklı illüstratörlerin yaptığı ayakkabıların satılacağı bir stand açılacakmış orada. Cem’in “ammavelakin” markalı tişörtleri 25 YTL’den satılacakmış. Belki meraklısı olur…
Hazırlıklar sürerken, festivalin organizatörü olduğunu öğrendiğim Jeldau Kwikell’le lafladık biraz. Türkiye’yi seçmemişler festival için, onların derdi İstanbul… “İstanbul ilham verici, müthiş; yani festival deyince ilk akla gelen yerlerden biri” diyor.
Amsterdam’dakinin minyatürü bu; sokak festivali butiği…
Sokak modası festivali denince, hele bir de geçen sene Amsterdam’da 13 bin izleyici, 200 modacı ve çok sayıda illüstratörü bünyesinde topladığını duyunca “aman ne ala!” diye düşünüyor insan, “İstanbul’a böylesi bir sokak modası festivalinin gelmesi!…” İlk önce, bilmem ki sukût-u hayal mi denir, şaşkınlık mı? Sokak modası festivali sokakta yapılmalı bence. Burası bildiğin, bir apartmanın giriş katı. Karanlık, basık… Ne 13 bin kişisi, olsa olsa 130, bilemedin 131 kişi girebilir bu soka.. pardon daireye.
Duvarlarda illüstratörlerin yaptığı çizimler var. Komik, insan gülümsüyor baktığı zaman. Çok çok beğendim. İllüstratörlerden biri, Didem, ortadaki kolona o şirin illüstrasyonlardan birini çiziyor. O da çok küçük bulmuş festivale uygun görülen yeri. “Olsa olsa Amsterdam’dakinin, minyatürü bu. Sokak festivali butiği…” diyor.
Organizatör Jeldau da mekanı küçük bulmuş, belli. Biraz hayal kırıklığı var sesinde, konuşmasında. “Ama… “ diyor, “önemli değil; İstanbul’da olmak güzel yine de… Çok kişi izleyemeyecek belki ama merak ediyoruz gelecek kitleyi.”
Uluslararası bir sokak sanatı ve modası festivalinin İstanbul’da yapılması gurur verici; İstanbul’un farkını ortaya koyuyor. Ama hazırlık esnasında bile olsa festivalin yapılacağı yeri gören birisi olarak “keşke” dedim, “keşke daha fazla özen gösterilseymiş de İstanbul’dan ziyade İstanbul’da yapılan bir festivalin de farkı ortaya konsaymış.”
Şu haliyle Didem’e katılmamak mümkün değil. Bence de bu, olsa olsa sokak kültürünün sergilendiği bir butik olacak.
Yine de oradaki insanların iyi niyet ve heyecanla yaptıkları işler görülmeye değer bence. Türkiye’de çok küçük bir yer ayrılmış olması festivalin önemini azaltmıyor sonuçta. Hem sokak modası her yerde sokak modası…
“Mekan o kadar da önemli değil, önemli olan iç güzelliği” diyenlere şiddetle tavsiye ederim.
Tünel’deki Bilsar binasının giriş katında düzenlenecek olan partinin kapıları saat 20:00’den itibaren, sığabilen herkese açık…