Pamuk gibi aşk: Masumiyet Müzesi




İnsanoğlu aşkı anlamaya, tarif etmeye çalışmış. Bu konuda pek başarılı olamadığı gibi “aşk acısı”na da bir çare bulamamış. Böylesine soyut ve göreceli bir kavramı kelimelere dökmek, bu duyguyla yaşamak ya da unutmak bir hayli zor olsa gerek. Aşk unutulur mu, acısı geçer mi, yoksa mutlu sonla mı biter bilinmez. Ama o, anneanne ve annelerimizin anlattığı gibi masum değil artık. Tabii zaman içerisinde aşk da insanlar gibi değişime uğruyor. Belki de aşk hep aynı kalıyor da bize yansıma şekli farklılaşıyor. Çocukluğumuzda anlatılan o masum aşklar, şimdi birden canavara dönüşüyor. Peki, masallarda okuduğumuz, filmlerde izlediğimiz o romantik aşklara ne oldu? “Biz hiç gerçek aşkı yaşayamayacak mıyız? Yoksa gerçek aşklar masallarda mı kaldı?” derken Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’nde gerçek aşkın yine kitap ve filmlerde kaldığına şahit olduk.

Tarihin ünlü aşıkları Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Masumiyet Müzesi’nde karşımıza Kemal ile Füsun olarak çıkıyor. Kitap okuyuculara “böyle de aşık olunur mu kardeşim?” dedirtecek kadar saplantılı bir ilişkiyi anlatıyor. Ama bu saplantı, 21. yüzyılın o “canavar” aşkları gibi değil, tam aksine adı gibi, masum.

Masumiyet Müzesi, 1975 baharında başlayan, zengin Basmacı ailesinin otuzlu yaşlardaki küçük oğlu Kemal ile uzaktan akraba, yoksul Keskin ailesinin on sekiz yaşındaki kızları Füsun arasında geçen aşk hikâyesinin, 2008’e kadar etkisini yitirmeden gelişini anlatıyor. Aşıkların yasak ilişkisi, Kemal’in başka bir kadınla nişanlanmasıyla bitiyor gibi gözükse de daha da şiddetleniyor. Kemal, Füsun uğruna nişanlısından ayrılıyor, tüm engeller kalktı, kavuşacaklar derken bu sefer de ayrılık acısı Kemal’i sarsıyor. Yaklaşık bir sene Füsun’u arayan Kemal, en sonunda aşkına kavuşuyor ama bu sefer de başka bir engelle, Füsun’un kocasıyla karşılaşıyor. Bir türlü güzeline (Füsun’a) ulaşamayan Kemal, Füsun’un eli değen hemen her şeyi toplarken buluyor kendini. Füsun’un küpesi, sigara izmariti, bikinisi, onun su içtiği bardaklar ve daha birçok eşya, Kemal’in Nişantaşı’nda bulunan Merhamet Apartmanı’ndaki dairesinde birikmeye başlıyor. “Aşk kaçmaktan çok kovalamayı sever” demişler, Kemal de Füsun’u kovalıyor ve ona kavuşacağı günü bekliyor. Yaklaşık sekiz sene boyunca hemen her gün, bıkmadan Füsun’ların Çukurcuma’daki evlerine gidip akşam yemeği yiyen Kemal, en sonunda muradına eriyor, derken yine olan oluyor.

Seneler geçiyor ve Kemal, Füsun’un Çukurcuma’da yaşadığı evi satın alıyor. Fusün’dan ve evlerinden gizlice topladığı eşyalarla, satın aldığı bu evi müze haline getirmeye karar veriyor. Basmacıların aile dostu olan yazar Orhan Pamuk’tan bu müze için yardım alıyor ve müzeyi anlatan bir kitap yazmasını istiyor. Kemal’ın anlattıklarıyla yazar Orhan Pamuk hikâyeyi kaleme almaya başlıyor.

2001’de Masumiyet Müzesi’ni yazmaya başlayan Orhan Pamuk’un müze açmak için satın aldığı, Çukurcuma üzerindeki 24 numaralı Brukner Apartmanı bugünlerde, kitapta oluşturulan hayali eve dönüştürülmeye çalışılıyor. Tasarımını İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden Mimar Prof. Dr. İhsan Bilgin’in yaptığı müzenin proje detayları, Arkitera sitesinde yayınlandı. Bilgin, romanda anlatılan bir kurgu mekânın gerçeğe dönüştürüldüğü dünyada ilk örneğinin Masumiyet Müzesi olduğunu, müze için tasarlanan binanın inşaatının bittiğini, fakat sergilenecek nesnelerin toparlanmasını beklediklerini anlattı.

Kemal ile Füsun arasında geçen masum, acıklı ve tutkulu aşktan geriye ise 2008’de piyasaya çıkan Masumiyet Müzesi adlı kitap ve Çukurcuma’da 2010’da açılacak ve kitapla aynı ismi taşıyan “Masumiyet Müzesi” kalıyor.