Birçok şey gibi çığrından çıkmış bir hızla akan zamandan nasibini pek de müsbet bir biçimde almayan Akademi, artık teknik birtakım etkinliklerin sahih bilginin kıyısına dahi uğramadan suya sabuna dokunmamacasına talim edildiği bir meslek edindirme kursuna dönüştü. Yaşamayı öğrenmenin, bilginin rutin bir pratikler sürecinin sıradan bir çıktısı değil de bütünlüklü bir yaşamın mütekamil bir biçimde tesisinin vazgeçilmez bir parçası olarak teorik ve pratik bir yaşama becerisi biçiminde değerlendirildiği “Ortaçağ karanlığı’nın Akademisi”nin yerinde yeller esiyor. Yaşama bilgisinin sonsuzca parçalanmasıyla kendi küçücük sahasının dışında herhangi bir öğrenme ve ilgiyi zinhar günah sayan günümüz Akademi mensuplarıysa burada resmedilen vahim manzaranın mütemmim cüzü olarak karşımıza çıkıyor.
İletişim Yayınları’nın geçen yıl yayımına başladığı Armağan Kitaplar dizisinin beşinci kitabı olan Hasan Ünal Nalbantoğlu’na Armağan ise, yukarıda resmedilen akademi manzarasının ayrıksı bir figürü olan “eski tip” bir akademi keşişinin yaşamı, yapıtları ve onun geniş ilgi sahasından özgün katkıları içeriyor. İlkin Osmanlı tarihi ve şehircilik sosyolojisiyle başlayan oradan mimarlık, müzik ve felsefeye uzanan insan bilimleri denen sahasının neredeyse tümünü enine kesen bir hatta eserler veren bir akademisyenden bahsediyoruz. Sonuç olarak bu kitap, alabildiğine parçalı bir karaktere bürünen insan bilimlerinin birbirlerinden ayrılması mümkün olmayan bir bütünlüğe haiz olduğunu bilen; beraber öğrenme ve yapma-etmenin bilgiyle meşgul olmanın temel gereği olduğuna kani bir ufuk ve yol açıcı, dersleri ezberlenmiş birtakım lakırdıların boca edildiği sıradan bir monologdan ziyade, kendisinin de aynı iştahla iştirak ettiği bir beraber yorumlama ve kavrama şölenine çeviren “eski tip” bir “âlim”e saygı duruşu olarak düşünülebilir.