Ekonomi AKP’ye kan kaybettiriyor




Mustafa Sönmez

2001 krizi sonrası Kemal Derviş yönetiminde , IMF desteği ve disipliniyle maliyeti topluma ödetilmiş bir istikrarlı ekonomiyi devralan AKP iktidarının, dünyadaki likidite bolluğunun avantajıyla da seçmene sunduğu istikrar tablosu, 2008’de son hızla kararıyor. 2007 seçimlerinde oylarını yüzde 47’ye çıkarmada ekonomiden rüzgar alan AKP’de şimdi rüzgar ve şemsiye tersine dönmüş durumda. Tüm beklenti anketleri, güven endeksleri AKP’ye güvenin hızla azaldığını, AKP’nin hızla kan kaybettiğini, bunun da olası bir seçimde oy azalmasına mutlak olarak yansıyacağına işaret ediyor.

AKP’nin ekonomi cephesinden büyük gedikler vermesinde iç dinamikler kadar dış ekonomik çalkantı ve kapatma davasının yol açtığı belirsizliğin rolü var.

2007’nin ikinci yarısında yavaşlayan büyüme, hızlanan fiyat artışları ve seçim harcamaları nedeniyle, büyüme, enflasyon ve bütçe hedeflerinde büyük sapmalar yaşayan AKP ekonomik programı, 2008’e bir dizi olumsuzluk ve düşüşle girdi. Türkiye ekonomisinin büyümesini dış kaynak girişine dayandırmış olan AKP iktidarı, dünyada likidite darlığının yaşanmaya başlaması ile birlikte, kaynak girişini sürdürmek, içerideki sıcak paranın dışa çıkışını önlemek için çareyi, hızla faizleri yükseltmekte buldu. Yükseltilen faizlerle kaynak girişini, dolayısıyla döviz kurunu belirli bir bantta tutabilen yönetimin bu politikası, ekonomiye ve topluma çok ağır bir yüksek faiz maliyeti yüklüyor.

ABD ve AB’den, gelen faizleri yükseltmeme sinyaline, T.C. Merkez Bankası’nın daha uzun süre faizleri indirmeyeceği, hatta gerek görürse yükselteceği sinyali, yüksek faizli yaşamın ekonomik hayata uzun süre damgasını vuracağını gösteriyor.

Yüksek faiz, fiyat istikrarının gerekçesi gibi gösterilse de, özünde ekonominin rüzgarı olan dış kaynak girişinin daim kılınması için olmazsa olmaz koşul. Bu dış kaynak girişi, döviz kurunu da istenen düşük seviyede tutarak, dış borç yükü olanları, ithalat siparişi bulunanları olası kabuslardan kurtarıyor, ama şimdilik…

Bu yüksek faiz freninin hem iç borç yükü üstünden bütçeye, dolayısıyla topluma, hem de yüksek faiz ateşiyle yanacaklara getireceği maliyetler hızlı bir memnuniyetsizliğe yol açmış durumda. Yüksek faizin içten içe ciddi bir maliyet ödettiği açık. Bir anlamda yüksek faiz, fiili yaşanan krizin maskelenmesine yarıyor. Yüksek faiz, önümüzdeki günlerde daha çok tartışma konusu yapılacak, bu açık.

Büyüme, enflasyon ve dış borçlarla ilgili açıklanan göstergeler, AKP’nin ekonomik performansındaki başarısızlığını biraz daha ortaya serecek. 2008’in ilk çeyreğine ait büyüme verileri, alışıldık büyüme temposunun korunamadığını ortaya koyacak, Haziran enflasyonu geçim ve pahalılık şikayetlerini yeniden alevlendirirken dış borç göstergeleri nasıl bir risk altında bulunulduğunu ortaya koyacak.

Büyümede tempo düştü

2008’in ilk çeyreğine ait büyüme verileri, ekonomide önceki çeyreklerdeki büyümenin artık yaşanmadığını, ekonominin genelde hem kendi iç dinamiklerinin hem de dış dinamiklerin etkisiyle bir yavaşlama sürecine girdiğini gösteriyor. İç talebin azaldığını hem piyasa aktörlerinin ifadelerinden, beklenti anketi verilerinden hem de tüketici kredi ve kredi kartı harcama verilerinden görmek mümkün. Ekonomi çarklarını çeviren ihracat ise, ağırlıkla önceden alınmış siparişlerin yerine getirilmesi sebebiyle hareketli görünüyor. Bu siparişlerin sürekli kalıp kalmayacağı pek belli değil.

Büyümenin, 2007’nin son iki çeyreğinde tempo kaybederek yüzde 3,4’e gerilediği hatırlarda. 2008’in ilk ayı için açıklanacak büyüme verisi yüzde 3-4 aralığında kalacak gibi. Oysa, 2007’nin ilk çeyreğinde yüzde 7,6’lık büyüme yaşanmıştı.

Sektörel olarak bakıldığında tarımdaki daralmanın, kuraklık da dikkate alındığında, yerini pozitif bir rakama bırakması pek mümkün görünmüyor. İmalat sanayinin, ihracatın ivmesi ile tutturmuş görüneceği büyüme oranı, 2007 ilk çevreğinin yüzde 10 büyümesinin yarısını bulursa şükretmek gerekecektir.

Haziran enflasyonu ve geçim

Haftanın, ikinci önemli tartışması Haziran enflasyonu verilerinin açıklanması ile yaşanacak. Mayıs tüketici enflasyonunun yüzde 1,49 çıkmasının ardından, enflasyon hedefleme programı altüst olan Merkez Bankası’nın yeni hedefler belirlemesi ve düşüşün ancak Eylül’den sonra yaşanacağını ifadesi, yaz aylarında enflasyonun, eğilimlerin tersine yüksek çıkacağının teslimi aynı zamanda.

Özellikle ithal enerjinin getirdiği maliyet enflasyonu, eğrinin yukarı seyrinde önemli bir etken. Temmuz’un ilk günlerinde açıklanacak olan yüzde 20’lerdeki elektrik zammı ise bir çok mal ve hizmetin fiyatını tetiklemede yeni bir bahane olacak.

Haziran enflasyonu, Merkez Bankası başta olmak üzere fiyat istikrarından sorumlu otoritelere güvenin de yeniden test edilmesini gündeme getirecek. Merkez Bankası’nın yüksek faiz silahıyla boyun eğdirmeye çalıştığı fiyatlara, siyasi kaygılarla, erken seçim senaryolarıyla hükümetin bütçe üstünden mali disiplin ile eşlik etmemesi, yeni bir Merkez Bankası (TÜSİAD-IMF destekli) – Hükümet tartışmasını haftanın ilk günlerinde gündeme taşıyabilir.

Dış borç 280 milyar dolar

AKP’nin altını oyan önemli ögelerden biri de dış borçlanmanın ulaştığı boyutlar. 2007 sonunda toplam dış borç stoku 247 milyar dolardı ve yüzde 65’e yakını özel sektörün, özellikle de sanayici ve hizmet sektöründen oluşan reel sektörün dış borcuydu. 2008’in ilk çeyreğinde borçlanmanın sürdüğü ve özel sektörün Nisan itibariyle dış borcunun 180 milyar dolara yaklaştığı anlaşılıyor. Buna kamunun dış borçları eklendiğinde stokun 280 milyar doları bulduğu tahmin edilebilir.

Özellikle reel sektörün ihtiyaç duyduğu finansmanı ucuza getirmek için, düşük kur politikasına da güvenerek son yıllarda hızla dışarıdan borçlandığı gözlemleniyor. Ancak bu dış borçlanma, Türkiye’nin en önemli yumuşak karnını da oluşturuyor..
Döviz kurunun yukarı sert seyri, finansörlerin kredilerini geri çağırmaları, taksitlerin ödenmesinde yaşanacak güçlükler, Türk reel sektörünü, giderek finans sektörünü ciddi ölçüde etkileyecek risk unsurları arasında.

Büyüme, enflasyon ve dış borç verileri ile biraz daha kararacak olan ekonomik tablonun AKP’nin seçmen gözündeki imajını her geçen gün biraz daha aşağı çekmesi kaçınılmaz. Nitekim, daha bugünden beklenti ve güven endeksi verileri, ciddi bir imaj kaybına işaret ediyor. .

Beklenti anketlerinin dili…

Merkez Bankası, ve TÜİK’ce yürütelen beklenti anketlerinin en sonuncuları şu görüntüyü ortaya koyuyor;

– Merkez Bankası, Haziran ayı ikinci dönemine ilişkin Beklenti Anketi sonuçlarından enflasyon, faiz ve cari açıkta yükseliş beklentileri devam etti. Yılsonu tüketici enflasyonu beklentisi yüzde 10,63’e yükseldi. Faizlerin tamamında artış beklentisi hâkim olurken, devlet tahvilinde beklenen oran yüzde 20’yi aştı. Yılsonu cari açık beklentisi 47 milyar 680,3 milyon dolara çıktı.

– Tüketici Güven Endeksi ise Mayıs ayında yeni bir dip noktaya indi. Mayıs ayında yüzde 1.15 azalarak 75.36’ya kadar gerileyen Tüketici Güven Endeksinde sürekli gerilediği yılın ilk beş ayındaki toplam düşüş yüzde 24.6’e ulaştı.

– İmalat sanayii işyerlerinin ekonominin genel gidişatı ve geleceğe yönelik üretim, satış, sipariş, istihdam gibi konulardaki beklentilerine göre ölçülen reel kesim güveni, Haziran ayında da 2.4 puan düşerek 98.3’le ilk kez 100’ün altına indi.

Bütün bu göstergeler, AKP’nin seçmen gözündeki imajının hızla karardığını, performansının düştüğünü ortaya koyuyor. Ekonomide göstergelerin iyileşme yerine biraz daha kararacağı, hem iç gelişmeler hem dış dünyada yaşananlar analize katıldığında rahatça ileri sürülebilir. AKP’nin tek kozmetik olarak kullandığı yüksek faizin, bu imaj kaybını maskelemesi ise pek mümkün görünmüyor.