‘Gerekirse dozerin önüne bile atlarım’

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Sulukule’de arkeolojik kazı yürüttüğü alan, 12 Haziran Cumartesi günü müteahhit firmaya ait iş makineleri tarafından “işgal edilmiş” ve kazı alanı tahrip edilmişti. HaberVs, iş makinelerinin alana girişini ve neden olduğu tahribatı belgeleyen bir video görüntüsüne ulaştı.

Sulukule’de kazı alanı sorumlusu, İstanbul Arkeoloji Müzeleri uzman arkeoglarından Dr. Şeniz Atik’in iş makinelerine karşı çırpınışı videoda yorum gerektirmeyecek açıklıkta görünüyor. Kazı alanına iş makinesi sokmak için talimat aldığını iddia eden firma görevlileri, Atik’in, bu alanda yetkinin müze adına kendisinde olduğu yönündeki ısrarlı uyarılarına rağmen çalışmaya devam ediyor.

Atik, dozerden uzak durmasını söyleyen kişiye “Makineye yaklaşmak değil, gerekirse önüne bile atlarım. İsterseniz durmayın” diyor. Şeniz Atik, yaptığı telefon görüşmesinde ilgililere durumu anlatıyor ancak “tutanak tutun” yanıtını alınca “Burası tahrip olduktan sonra tutanak he işe yarayacak?” cevabını veriyor.

İş makinelerinin çalışması, Arkeoloji Müzesi görevlilerinin polis çağırmasıyla bir süreliğine duruyor. Gelen polisler, Şeniz Atik’in alan sorumlusu olduğunu söylese de firma görevlileri “tutanak tutun” cevabı veriyor. Polis memurları buna tepki gösteriyor ve görevlilere kazı alanı sorumlusunun izni olmadan kepçeyi çalıştıramayacaklarını söylüyor. Ancak kepçenin çalışması, polisler alandan ayrıldıktan sonra da devam ediyor. Aynı gün geç saatlere kadar, arkeolog gözetimi olmayan alan inşaat şirketinin görevlileri tarafından tahrip ediliyor.



 

Fermuar hastanesi

Üsküdar Belediye Pasajı’nda küçük bir dükkan. Bir tuhafiyeci. Ama içeride bir hastane var. Fermuar Hastanesi. 23 yıllık tuhafiyeci Ahmet Vehbi Selçuk (40), mesleğe başladığı günden beri fermuarlarla haşır neşir. Selçuk’un bu konudaki uzmanlığı birkaç yıl once dükkanın ismini hastane olarak değiştirmesine neden oluyor. Fermuar doktoru, çantadan ayakkabıya, pantalondan dalgıç kıyafetine tüm eşyaları tamir ediyor, üstelik bir gün içerisinde.
Talebin artması ve müşterilerin bu hizmetten haberdar olup yararlanabilmesi için Fermuar Hastanesi internet sitesi (www.fermuarhastanesi.com) kuruldu. İnternet sitesiyle birlikte Türkiye’nin her yerinden fermuarı bozuk eşyaların kargoyla kendisine gönderilmeye başladığını söyleyen Fermuar Doktoru, her türlü ürünün fermuarını tamir ettiğini söylüyor. Ahmet Vehbi Selçuk’un tamir ettiği fermuarlar arasında çadır, dalgıç kıyafeti, kayak pantalonu, motorsiklet montu fermuarları da bulunuyor. Çeşitli fermuar arızaları için farklı teknikler uygulayan Fermuar Hastanesi, en erken bir dakika, en geç bir gün içerisinde arızalı ürünü sahibine teslim ediyor. Ayrıca tamir edilen fermuar için yeni bir fermuarın ömrü kadar garanti veriliyor.

Yeni fermuar mı tamir mi?

Çantanızın, montunuzun veya botunuzun fermuarı bozulduğunda eğer yeni bir fermuar alıp işi terziyle bitirmek isterseniz, hem fazla zamanınızı harcayacak hem de fermuara ve dikişe para vereceksiniz, üstelik ürününüzün orijinalliği de bozulacak. Fermuar hastanesi, size zaman kazandırıyor ve eşyanızın orjinalliğinin bozulmamasının garantisini veriyor. Fermuar doktoru her çeşit fermuarı iyileştirebildiğini ve bunun ekonomik bir işlem olduğunu dile getiriyor ve ekliyor “Yeter ki fermuar giysi üzerinden sökülmemiş olsun. Önemli olan bu. Çünkü burada amaç fermuarın giysi üzerinden sökülmeden tamiri. Dikişe verilecek paranın tasarrufu, zamandan tasarruf ve orjinalliğin bozulmaması fermuar tamirinin artılarıdır.”

Uzun ömürlü fermuar kullanmanın püf noktası

Kalitesi ve markası ne olursa olsun, hor kullanılan her fermuar bozulmaya mahkumdur. Fermuarlarınızın bozulmaması için, fermuarı mümkün olduğu kadar zorlamadan , hırpalamadan kullanmanız fermuarınızın ömrünü uzatır. Fermuarınızın zor açılıp kapanmaya, takılmaya yani kısacası bozulmaya başladığını hissettiğinizde, kullanmaya devam etmeden tamire götürürseniz eski haline dönme ihtimali yükselir.

Katarakt ameliyatı artık korkutmuyor

İstanbul Florance Nightingale Hastanesi’nde, İstanbul Bilim Üniversitesi bünyesinde uzmanlık yapan Doktor Rıfat Rasier katarakt ameliyatı sonucunda ortaya çıkabilecek enfeksiyon riskini sıfıra indiren bir yöntem geliştirdi. Bu yöntem ameliyat sırasında gözün saydam tabakasıyla renkli tabakası arasındaki çizgiden içeri girerken açılan kesiyi yapıştırmak için kullanılıyor. Kataraktın gözden alınması için gözün iç yapısına ulaşmak gerekiyor ve bu işlem sırasında en az 3 milimetre, en fazla 5 milimetrelik kesi oluşuyor. Bu kesiler, katarakt ameliyatı sonrasında gözün iç kısmına bakteri girişine ve sonrasında da göz kaybına neden olabiliyor. Henüz asistanlık döneminde bu durumun önüne geçebilmek için çalışmalara başlayan Doktor Rasier, geliştirdikleri prototiple yaptıkları denemelerde kesin sonuçlar aldıklarını ve ameliyatlara başlamaya hazır olduklarını dile getiriyor.

Sanayi Bakanlığından destek

Uluslararası tıp dergisi Cornea’da yayınlanan çalışmanın yayınevlerinin dikkatini çektiğini ve daha sonra kitap haline getirildiğini söyleyen Rasier, “Kitap birçok ülkede internet üzerinden satışta, uzmanlığımı bitirmeden bu seviyede bir çalışmaya imza atmak benim için çok iyi oldu” diyor.
Denek hayvanlar, kullanılan ilaçlar, mikroskoplar, kesi aletleri gibi birçok harcaması olan bu araştırma Sanayi Bakanlığının da 100 bin liralık desteğini aldı. Bu desteğin, araştırmalarını çok daha ileriye götüreceğini belirten Rasier “Çok daha fazla desteğe ihtiyacımız var ama başlangıç için Sanayi Bakanlığı’nın verdiği bu destek bize çok iyi bir ivme kazandıracaktır” diyor.

Katarakt ameliyatından sonra operasyon rutin olacak

Katarakt ameliyatı olan herkese, operasyon sonrasında Rasier’in tekniği uygulanacak gibi görünüyor. Doktor Rıfat Rasier, geliştirdiği bu uygulamanın katarakt ameliyatından sonrasında rutin hale geleceğini dile getiriyor; “Kornea dediğimiz saydam tabaka yüzde 70-80 oranında su içerir. Bu oran ortalama her insanda aynı olduğu için tüm hastalarımız üzerinde yöntemimizi uygulayabileceğiz. Beklentimiz katarakt ameliyatından sonra bunun bir rutin hale gelmesi.”

Lazer yapıştırma yöntemi ile doku, kornea dokusunda çok iyi tutulduğu için yakın gözlüğünün atılması da gündemde. Bunun üzerinde çalışmalar yaptıklarını belirten Doktor Rıfat Rasier, yakın gözlüğünü ortadan kaldırmak için Boğaziçi Üniversitesi laboratuvarlarında çalışmalara devam ettiklerini söylüyor.

Dinlenecek hikâyeler dükkânı

Balat’ın sokaklarından birinde küçücük bir dükkân var. Daha çok tüketimin pompalandığı, sahip olunan her şeyin bir an önce bitirilip yenileriyle avunulmaya çalışıldığı günümüzde adeta bizlere ders vermeye çalışıyor.

Ayşegül Kaya, kısa bir süre avukatlık yaptıktan sonra yerleştiği, tarihi yarımadanın en güzel semtlerinden Balat’ta “Hepsi Hikâye” adlı atölyesinde sadece eskilerin değerini anlatmıyor, kurulu düzene karşı da ideolojik bir savaş veriyor adeta… İnsanlar tüketip attıkça oda inadına topluyor…

Balat’ta yaşamasının sebebinin, unutulmaya yüz tutmuş eski kültürleri biraz olsun hatırlatmak olduğunu belirten Kaya, 100 yıllık eski bir Rum evinde oturduğunu belirtiyor. Kaya, Balat’taki yaşadığı evin doğduğu Gaziantep’teki taş evi hatırlatmasının da bunda çok büyük bir etki yarattığını dile getiriyor.

Üretkenliğin damarlarında bulunduğunu söyleyen Kaya, televizyon izlerken dahi birşeyler üretmenin çok önemli olduğunu söylüyor. Mahalle kültürü usta çırak ilişkisi gibi değerlerin kaybedildiğine dikkat çeken Kaya cam altı sanatına da bu yüzden başladığını belirtiyor.

Eskilerin hâlâ çöpten ibaret olduğunu düşünüyorsanız, Ayşegül Kaya’nın atölyesinden içeri girip hepsinin hikâyesini dinlemenizde fayda var.

Engelliye engel yok

Sarıyer Büyükdere mahallesinde bulunan İstanbul Zihinsel Engelliler Vakfı, eğitilebilir düzeydeki zihinsel engelli gençlere hem eğitim hem de iş imkanı sağlıyor. Resim , seramik, beden eğitimi ve yüzme gibi bir çok faaliyet imkanı sunan vakıf, burada bulunan gençleri tek başlarına yaşamayı öğretiyor.
İlköğretim seviyesindeki, engelli öğrencileri Mecidiyeköy’de bulunan ilköğretim okulunda eğiten vakıf buradan mezun olan öğrencilere belirli sürelerle özel çalışma programlarına katıyor. Öğrenciler bu özel eğitim programlarının ardından Sarıyer de bulunan bağımsız eve geçiyorlar.
İzev beden eğitimi öğretmeni Levent Bakırcı ve İzev Bağımsız Evi Müdürü Gülfidan Övünç, yaptıkları işin çok önemli olduğunu belirterek, mezun ettikleri bazı gençlerin iş bulduklarını ve kendi başlarına hayatlarını sürdürebildiklerini ifade ediyor. Amaçlarının daha fazla engelli genci ,topluma faydalı bir hale getirmek olduğunu vurgulayan vakıf çalışanları bunun için devlet tarafından engelli öğrencilere ayrılan eğitim fonu ve durumu iyi olan velilerin maddi yardımlarından faydalandıklarını belirtiyor.
Engelli değil özel diye tanımladıkları öğrencilerini topluma kazandırmak adına çok önemli işler yapan İzev, engelliler hakkındaki ön yargıyı kırmakla beraber , aslında bizlerin onlara her zaman her yerde ihtiyaç duyabileceğimizi de gösteriyor.

“Seri katil”e çevre ödülü

adresine 5 Haziran’a kadar gönderebilecekleri ve ad, soyad, ünvan, üniversite ve fakültelerini belirtecekleri e posta ile kampanyaya katılabilir.

“Eroğlu doğanın seri katilidir”
Güven Eken, Doğa Derneği Genel Müdürü

“Bakan Eroğlu Türkiye doğasının tarih boyunca karşılaştığı en büyük yıkımı gerçekleştiren insandır. Bütün derelerimizi inşaat makinelerine açmış, çok sayıda gölün kurumasına neden olmuş, korunan alanları madencilere açmış, Anadolu kırsalını insansızlaştırmış ve ormanların yağmalanmasına sessiz kalmıştır. Eroğlu doğanın seri katilidir. Bir katile ödül vermek ancak yine katliamcıların işi olabilir. Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi zaten daha önceki yıllarda doğayı katleden başka insanlara ödül vererek gerçek niyetini ortaya koymuştur. Bu ödülle merkez, adının içinde geçen hiçbir kelimeyle uyumlu hareket etmeyen bir yapı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu enstitüyü yönetenlerin Antalya çevresinde Bakan Eroğlu imzasıyla gerçekleştirilen dere katliamlarını yerinde görmelerini tavsiye ederim. O zaman yaptıkları hareketin ne kadar yüz kızartıcı olduğunu belki onlar da anlar.”

Mustafa Demir neye basıyor?

Gündeme geldiği günlerden bu yana her yönüyle tartışılan Sulukule Kentsel Dönüşüm Projesi’nde bir garabet daha yaşandı. Tarihi yarımadadaki kültür mirasını korumakla yükümlü Fatih Belediyesi, arkeolojik araştırmanın devam ettiği proje alanında, ilk konutun temelini atarak inşaatı başlattı.

Sulukule’de İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin yürüttüğü bilimsel araştırma 22 Mart’ta başlamıştı. Yasal zorunluluk gereği alanda bu çalışmayı yürütmesi gereken müze, henüz kazının planlaması aşamasında, projeyi yürüten kurumlar tarafından baskı görmeye başlamıştı. Çünkü proje sahipleri, alanın bölüm bölüm çalışılmasını arzu ediyor ve müzenin, kazısını bitirdiği alanlarda ivedilikle inşaata başlamak istiyordu.

Ancak arkeoloji bilimi, proje sahiplerinin dileğine karşı çıkıyordu. Çünkü bir alanın bilimsel amaçla kazılıyor olması, bütünlük gerektiriyordu. Toprağın altından hangi derinlikte ne çıkacağı belli değildi. Kazının bittiği var sayılan bir alanın, yakındaki alanlarda buluntular çıkmasıyla tekrar araştırılması, gerekirse daha derine inilmesi gerekebilirdi.

Kazının nerede, ne kadar devam edeceğine karar veren kurum ise araştırmayı yürüten Arkeoloji Müzeleri değil, alandan sorumlu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, kentsel dönüşüm alanları için kurulan özel ismiyle Yenileme Kurulu’ydu. Müze, kazı sonuçlarını bu kurula iletiyor, kurul söz konusu alanla ilgili kararını veriyordu.

Bu uzunca açıklamadan sonra bugün arkeolojik araştırmanın tamamlandığı var sayılarak Fatih Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından inşaat başlatılan alanla ilgili nasıl bir karar alınmış olduğunu beklemeliyiz? Yenileme Kurulu, müzenin gönderdiği sonuçları değerlendirerek proje yürütücülerine “burada bilimsel çalışma sona erdi, inşaata başlayabilirsiniz” demiş olmalıydı, değil mi?

Ama Yenileme Kurulu, böyle bir karar almadı.

Ya alandaki kültürel mirası korumakla yükümlü Fatih Belediyesi, nasıl olup da inşaata başladı?

Mustafa Demir: “Sulukule'de kazı yapmak zulüm”

Belediye Başkanı Mustafa Demir gün boyunca gerek kürsüden, gerek basın mensuplarıyla yaptığı konuşmalarda, Sulukule’de her şeyin yasal sürece uygun yürüdüğünün altını çizdi. Bununla da kalmadı. “Dünyanın hiçbir yerinde imar projeleri, tarihi kalıntılar nedeniyle iptal edilmez” dedi. Kendini tutamadı, arkeologların insan gücüyle kazdıkları açmaları göstererek “Bakın, inilebilecek en alt seviyeye indik. Buradan bir şey çıkma ihtimali sıfır! Burada kazı yapmak, zulümden başka bir şey değil.”

Gelgelelim başkan, şanssız bir günündeydi. Çünkü bu açıklamaları yaptığı noktanın birkaç metre uzağında, hem de temeli atılan inşaatın hemen arkasında, sözlerini çürüten en canlı kanıt bulunuyordu. Bunlar, Sulukule’ye ismini veren tarihi su ishale hattının kalıntılarıydı. İlk bakışta göze çarpmıyordu. Çünkü önüne, görünmesini engelleyen kalıp demirleri yerleştirilmişti.

HaberVs muhabirleri Mert Oynargül ve Görkem Keser’in görüntülerini kaydettiği bu kalıntıları uzmanlara gösterdik. Ve olasılıkla 18. yüzyılın ortasına tarihlenen Osmanlı künkleri olduğunu öğrendik.

Mustafa Demir yine bugün “Dünyada ilk kez moloz atımını bile arkeologlar eşliğinde yaptık” diyordu. Birden fazla yanlışı bir arada bulundurmayı başaran bu kısacık açıklama bile, arkeolojik eserlerin neden böyle bir muamele gördüğünü anlamak için yeterli. Görünen o ki, Osmanlı 18. yüzyıl eserleri, moloz muamelesi bile görmüyordu. Kaldı ki Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, 13 Ocak’ta (yani henüz bilimsel kazı başlamamışken) yaptığı basın açıklamasında, çok miktarda arkeolojik buluntu içeren hafriyatın, iş makineleri tarafından temizlendiğini duyurmuştu.

Sorun elbette sadece demir kalıplarla gizlenmeye çalışılan Osmanlı künkleri değil. Baskı altında devam eden bilimsel araştırmanın başlangıç evresinde bile, Helenistikve Romadönemlerine tarihlenen buluntulara ulaşıldı. Belediye Başkanı, Sulukule’de ayağını bastığı yere baksa, “hiç yok” diye iddia ettiği çanak çömlek parçalarını kolaylıkla görebilir.

Bugünkü Sulukule’yi de içine alan Lykos Vadisi’ndeki tarihi eserleri araştıran ve arkeolojik sit ilan edilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na başvuran Sanat Tarihçisi Derya Nüket Özer, bu türde bir alana nasıl yaklaşılması gerektiğini şu sözlerle anlatıyor: “Sulukule’de Helenistik buluntulara rastlanması çok çarpıcı. Ama arkeoloji sürprizlere hazırlıklı olmak demektir. Çünkü arkeolojik alanda bildiklerinizin ötesinde bilmediklerinizi, tahmin etmediklerinizi beklemek durumundasınızdır.”

Bildiğim kadarıyla Mustafa Demir diş hekimi. Bugün üzerine beton döktüğü ve yürüdüğü alandaki arkeolojik eseri bilmesi, tanıması beklenmeyebilir. Ama en azından sorup öğrenebilir, saygı gösterebilir. Çünkü sekiz yıldır ayağının altındaki “molozlarla” dünyanın merkezi olmuş bir ilçenin belediye başkanlığını yürütüyor.


Çünkü İstanbul’da tiyatro şart!

İstiklal Caddesi dün, 16 ülkenin genç tiyatrocularının işgali altındaydı. Avrupa Üniversiteleri Tiyatro Şenliği için İstanbul’da bir araya gelen yüzlerce genç, Atlas Pasajı’nın önünde başlayıp Tünel Meydanı’nda sona eren müzikli, danslı bir yürüyüşle şenliğin resmi açılışını yaptı. 16 Mayıs’a kadar devam edecek bu festivalde 51 oyun, Devlet Tiyatroları salonları, Nişantaşı Rüştü Uzel Lisesi ve garajistanbul’da ücretsiz izlenebilecek.

2008’de İstanbul, 2009’da Türkiye üniversiteleri arasında düzenlenen Tiyatro Şenliği, bu yıl Türkiye’den 36, Avrupa’dan 14 ve Japonya’dan bir üniversitenin tiyatro topluluklarının katılımıyla uluslararası nitelik kazandı. Japon tiyatro grubu Kaki-Kuu-Kyaku, 2010’un Türkiye’de Japon Yılı olması nedeniyle davet edildi. Koordinasyonunu İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği’nin üstlendiği şenlikte oyunların yanı sıra, bir sempozyum ve 15 atölye çalışması da gerçekleştirilecek.

Dün saat 16:00’da Atlas Pasajı önünde toplanan genç tiyatrocular, yürüyüşlerine Kent Orkestrası Bandosu’nun müziği eşliğinde başladı. Erol Günaydın, Müjdat Gezen, Haluk Bilginer, Gazanfer Özcan, Adile Naşit gibi Türkiye tiyatrosunun ölmez isimlerinin maskelerini takan gençler taşıdıkları “tiyatro şart”, “inadına tiyatro” ve “barış içinde hayat” gibi dövizlere, aynı içerikteki sloganlarla eşlik ettiler. Kortej Tünel’e vardığında, meydanda onları bekleyen Bilgi Üniversitesi Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetimi bölümünün “Post-Modern Orta Oyunu” isimli performansı sergiledi. Performansın sonunda şişirdikleri balonların üzerine sorular yazan oyuncular, bu balonları izleyicilere dağıtarak yine yazılı olarak cevaplamalarını istediler. Gösterinin sonunda, izleyicilerin cevapları yüksek sesle okundu ve balonlar, meydanda gerili iplere asıldı.

Festival Programı

3 Mayıs Pazartesi

İstanbul Bilgi Üniversitesi Bilgi Sahnesi
“DEDİLER…’’
Yer: Devlet Tiyatroları (DT) ÜSKÜDAR STÜDYO
Saat: 17.30

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tiyatro Topluluğu
“BİR CEZA AVUKATININ ANILARI’’
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 17.30

National Technical University of Athens (NTUA) Theatre Team (YUNANİSTAN)
“CLOSER’’
Yer: DT KÜÇÜK SAHNE
Saat: 20.00

4 Mayıs Salı

Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Bölümü Tiyatro-Oyunculuk Anasanat Dalı ‘
“KUVAYİ MİLLİYE’’
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 17.30

University of Ljubljana Academy of Theatre, Radio, Film and Television(SLOVENYA)
‘’CORRIDOR’’
Yer: DT ÜSKÜDAR STÜDYO
Saat: 17.30

Academy of Performing Arts Theatre Mala Scena VSMU Theatre Faculty (SLOVAKYA)
‘’QUATTRO FORMAGGI’’
Yer: DT ÜSKÜDAR TEKEL SAHNESİ
Saat: 20.00

Kaki-Kuu-Kyaku (JAPONYA)
“THE HEAVY USER’’
Yer: DT KÜÇÜK SAHNE
Saat: 20.00

5 Mayıs Çarşamba

İstanbul Üniversitesi Psikoloji Oyuncuları (İÜPO)
“ASİYE NASIL KURTULUR”
Yer: RÜŞTÜ UZEL SAHNESİ
Saat: 15.00

Gaziantep Üniversitesi Tiyatro Topluluğu
“ZİYARETÇİ”
Yer: DT ÜSKÜDAR STÜDYO
Saat: 17.30

Drama School of Estonian Academy of Music and Theatre (ESTONYA)
“THE GHOST IN THE MACHINE”
Yer: DT ÜSKÜDAR TEKEL SAHNESİ
Saat: 20.00


6 Mayıs Perşembe

Atatürk Üniversitesi Deneme Sahnesi Topluluğu
“İLK ATEŞİ YAKSINLAR”
Yer: DT ÜSKÜDAR STÜDYO
Saat: 17.30

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sahne ve Görüntü Sanatları Oyunculuk Bölümü
“BEN ANADOLU”
Yer: RÜŞTÜ UZEL SAHNESİ
Saat: 17.30

University of Vienna, Theater, Film, Media studies daskunst (AVUSTURYA)

“I CALL YOU TOMORROW! ICH MELDE MICH MORGEN! YARIN SENİ ARARIM! ZAVOLÁM TI ZAJTRA! TA LEME AWRIO!”
Yer: DT ÜSKÜDAR TEKEL SAHNESİ
Saat: 20.00

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Deneme Topluluğu
“VERİMSİZLER”
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 20.00

7 Mayıs Cuma

Universidade da Beira Interior Teatr’UBI (PORTEKİZ)
“MARCA’DOR”
Yer: DT ÜSKÜDAR STÜDYO
Saat: 17.30

Maltepe Üniversitesi Oyunculuk Bölümü
“BİLDİRİM”
Yer: DT ÜSKÜDAR TEKEL SAHNESİ
Saat: 20.00

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Anasanat Dalı
“KRAL ÖLÜYOR”
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 20.00

8 Mayıs Cumartesi

Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları Bölümü
“HAYVAN ÇİFTLİĞİ”
Yer: DT ÜSKÜDAR STÜDYO
Saat: 15.00

The Paisii Hilendarski University of Plovdiv University Theatre (BULGARİSTAN)
“DUEL”
Yer: DT ÜSKÜDAR TEKEL SAHNESİ
Saat: 17.30

Ruhr Universität Bochum Studiobühne (ALMANYA)
“BLAUBART – HOFFNUNG DER FRAUEN”
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 20.00

9 Mayıs Pazar

İstanbul Teknik Üniversitesi Timis Oyuncuları – Öğrenci Grubu
“ÖLÜ CANLAR”

Yer: DT ÜSKÜDAR STÜDYO
Saat: 17.30

Marmara Üniversitesi Ada Dans Tiyatrosu Topluluğu
“KESİTLER”
Yer: RÜŞTÜ UZEL SAHNESİ
Saat: 17.30

ODTÜ Oyuncuları
“KAFKAS TEBEŞİR DAİRESİ”
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 20.00

Amsterdamse Hogeschool voor de Kunsten (HOLLANDA)

“WACHT EVEN !”
Yer: DT ÜSKÜDAR TEKEL SAHNESİ
Saat: 20.00

10 Mayıs Pazartesi

Fırat Üniversitesi Tiyatro Kulübü
“GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ YAPARIM”
Yer: DT KÜÇÜK SAHNE
Saat: 17.30

Akdeniz Üniversitesi Tiyatro Topluluğu
“BÜYÜK ROMULUS”
Yer: RÜŞTÜ UZEL SAHNESİ
Saat: 17.30

Université de Neuchâtel Groupe de Théâtre Antique (GTA) (İSVİÇRE)
“ORESTES”
Yer: garajistanbul
Saat: 20.00

11 Mayıs Salı

Erciyes Üniversitesi Etak Deneme Sahnesi
“TİTANİK ORKESTRASI”
Yer: DT KÜÇÜK SAHNE
Saat: 17.30

Anadolu Üniversitesi Özdüşüm Oyuncu Atölyesi
“CİMRİ”
Yer: RÜŞTÜ UZEL SAHNESİ
Saat: 17.30

University of Arts, Belgrade Department of Acting, Faculty of Dramatic Arts (SIRBİSTAN)
“THREE IN ONE”
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 20.00

İstanbul Tıp Fakültesi Tiyatro Topluluğu
“FİL ADAM”
Yer: garajistanbul
Saat: 20.00

12 Mayıs Çarşamba

Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğu

“GERÇEK MÜFETTİŞ HOUND”
Yer: RÜŞTÜ UZEL SAHNESİ
Saat: 15.00

Ordu Üniversitesi Tiyatro Kulübü

“YAŞAR NE YAŞAR NE YAŞAMAZ”
Yer: DT ÜSKÜDAR STÜDYO
Saat: 17.30

Dicle Üniversitesi Tiyatro Topluluğu (DÜNİT)

“SEZUAN’IN İYİ İNSANI”
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 17.30

İstanbul Kültür Üniversitesi Tiyatro Topluluğu
“ABDÜLCANBAZ”
Yer: DT ÜSKÜDAR TEKEL SAHNESİ
Saat: 20.00

Bahçeşehir Üniversitesi Müzikal Topluluğu 

“AĞIR ROMAN”
Yer: garajistanbul
Saat: 20.00

13 Mayıs Perşembe

Doğuş Üniversitesi Doğuştan Oyuncular
“ONİKİNCİ GECE”
Yer: DT ÜSKÜDAR TEKEL SAHNESİ
Saat: 17.30

Kocaeli Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü
“BİR YAZ GECESİ RÜYASI”
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 17.30

University of Pécs Janus University Theater (MACARİSTAN)
“THE GOSPELS ACCORDING TO MÁRK”
Yer: ÜSKÜDAR STÜDYO
Saat: 20.00

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü
“YALANCI”
Yer: garajistanbul
Saat: 20.00

14 Mayıs Cuma

Sabancı Üniversitesi Oda Tiyatrosu
“EVET İSTİYORUM”
Yer: DT ÜSKÜDAR STÜDYO
Saat: 17.30

University of Pisa Laboratorio di Arte Scenica Sant’Andrea/I Sacchi di Sabbia (İTALYA)
“DON GiOVANNi Di W. A. MOZART”
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 17.30

Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü
“ORKESTRA”
Yer: DT ÜSKÜDAR TEKEL SAHNESİ
Saat: 20.00

Yıldız Teknik Üniversitesi Oyuncuları
“GÖZBAĞI”
Yer: garajistanbul
Saat: 20.00

15 Mayıs Cumartesi

Kafkas Üniversitesi Tiyatro Kulübü

“YOLUMUZU BULALIM”
Yer: RÜŞTÜ UZEL SAHNESİ
Saat: 15.00

Universite de Liège Theatre Universitaire Royal de Liège (BELÇİKA)
“AKADEMİYE BİR RAPOR!”
Yer: DT CEVAHİR 2
Saat: 17.30

Kadir Has Üniversitesi Tiyatro Topluluğu
“ORGONLAR, TARTUFFELER ve DİĞERLERİ”
Yer: DT KÜÇÜK SAHNE
Saat: 20.00

Uludağ Üniversitesi Oyuncuları
‘’1/Nerede 2/Ayak Parmakları 3/Önder’’ (Kısa Oyunlar)
Yer: RÜŞTÜ UZEL SAHNESİ
Saat: 20.00

16 Mayıs Pazar

Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü
“KAFATASI”
Mekan: DT CEVAHİR 2
Saat: 17.30

Celal Bayar Üniversitesi İktisat Oyuncuları
“İKİ KİŞİLİK HIR GÜR”
Mekan: DT KÜÇÜK SAHNE
Saat:20.00

Gazi Üniversitesi Tiyatro Akademi
“YALANCININ RESMİ”
Mekan: DT CEVAHİR 2
Saat: 20.00

Meneviş TozakGörkem Keser Hikmet Karahasan

Sahibinden kelepir kitap

“Güler yüzle insanları bilgilendirmek” sloganıyla yola çıkan Kelepir Kitap çeşitli ve ucuz seçenekleriyle kitapseverlerle buluşuyor. İstiklâl Caddesi üzerindeki kitapçının Sahibi Serkan Özburun, ucuza kitap satarak hem korsan satışların önüne geçmeye çalıştıklarını hem de okuma alışkanlığını arttırmayı hedeflediklerini belirtiyor.
Aynı zamanda yazar, yayıncı editör ve çevrimenlik de yapan Özburun, Kelepir Kitap olarak genç ve kariyerinin başındaki yazarların okuyucularla ulaşmasına yardımcı oluyor.Kaktüs yayınlarının da sahibi olan Serkan Özburun burada imkanları doğrultusunda bir çok yazara şans tanıdıklarını belirtiyor. Yazarlık ve editörlük yaptığı için okuyucunun isteklerini çok iyi anladığını belirten Serkan Özburun diğer kitapçıların yüksek fiyatlara kitap satmasını da eleştiriyor.
“ Buraya sadece kitapçı demek doğru olmaz biz bir kültür merkeziyiz” diyerek diğer kitapçılardan farkının altını çizen Serkan Özburun, Osmanlıca,Farsça ve Rusça dersler verdiklerini ve bunda her hangi bir kâr beklentilerinin olmadığını belirtiyor. Öte yandan Özburun “Kaybolan Meslekler”, adlı kitap serisini , belgesele dönüştürmenin en büyük hayallerinden biri olduğunu belirterek bu konuda çalışmalara başladığını dile getiriyor.
Özburun, okuma alışkanlığının az olmasını siyasi yönetimlere bağlayarak, gerekli kültür politikaları izlenmediği sürece bu alışkanlığın artmayacağını söylüyor…
Yazarların en büyük sıkıntısının, kendilerinden alınan lüks vergisi olduğunu savunan Özburun bu uygulamanın da değiştirilmesi gerektiğinin altını çizyor…
Kelepir Kitap’tan kitap alan bazı müşteriler, ucuza kitap satışının korsan kitap satışlarının önüne geçeceğini düşünürken, bazıları ise yeni çıkan kitap fiyatlarının çok yüksek olmasından ötürü korsan kitap satışlarının süreceğini düşünüyor.

Margaret Moth

“Somali’deki doğum günlerimizi, Irak’daki gündoğumlarını, Tibet’in zirvelerini, Kongo Nehri’nde yüzüşümüzü ve Champs-Elysées’de paten yaptığımız zamanları düşününce hâlâ gülümsüyoruz. Gülüşlerimiz, sıradışı hayatlarımızdan geriye kalan anılarımızı, kameranın arkasında yaşadığımız hayatın en samimi anlarını yansıtıyor.”

CNN Internationalkameramanı Cynde Strand, 21 Mart’ta ölen meslektaşı Margaret Moth’un ardından www.cnn.com’da bunları yazıyordu. Sadece CNN’deki çalışma arkadaşları değil, dünyanın saygın haber kuruluşlarında çalışan birçok gazeteci, Afganistan’dan Bosna’ya, Irak’tan Gürcistan’a omuz omuza görev yaptıkları Moth’u yazılarıyla uğurladı. Özellikle de kadınlar… Ülkesinin ilk kadın haber kameramanı olan Moth, erkeklerin egemen olduğu bir alanda hemcinslerin neferi olmuştu. Savaş muhabirlerinin, daima saçlarına uyumlu siyah makyajı ve giysileriyle hatırladığı bu güzel kadın, silahların gölgesinde de olsa güçlü duruşundan ödün vermemişti.

Moth’la birlikte kadın haberciler idollerini, İstanbullular ise bir “hemşeri”sini kaybetti. Hayatının son yıllarını CNN’in bölge ofisinde görev yaptığı İstanbul’da geçiren Moth bu kente, öldükten sonra küllerinin getirilmesini isteyecek kadar bağlıydı.

1951’de Yeni Zelanda doğumlu Moth, yaşam tarzına erken yaşlarda karar vermiş gibiydi. İlk kamerasını sekiz yaşında edindi. Gerçek adı Margaret Wilson’dı. “Evlenene kadar babamın ismini, evlendikten sonra da kocamın ismini taşıyorum. Neden kendi adım olmasın” diyerek soyadını Moth olarak değiştirdi (bu ismi, paraşütle atladığı Tiger Moth modeli uçaktan esinlenerek almıştı). Ama aile yaşantısına hiçbir zaman ilgi duymadı, evlenmedi. Kendini, dünyanın zor coğrafyalarında görev yapan şanslı azınlık içinde görüyordu: “Milyoner bile olabilirsiniz, ancak yine de bizim gittiğimiz yerlere gidemezsiniz” diyordu kendisiyle yapılan bir söyleşide. 1983’te Amerika’ya geldi ve 1990 yılında CNN’e geçene kadar Teksas’daki KHOU’da (Amerikan CBSTelevizyonu’nun Houston’daki iştiraki) çalıştı.

Margaret Moth, Lübnan’dan Güney Afrika’ya kadar dünyanın pek çok yerinde yaşanan savaşlarda gönüllü olarak görev yaptı. Koyu siyah saçı ve makyajı, bazen beraber uyuduğu postalları ve her zaman siyah giyinmesi ile kendine has bir stili vardı. Hangi şartlar altında olursa olsun her sabah erken kalkıp saçını, makyajını düzeltmesi ve kilosundan her zaman şikayetçi olması da, güçlü görüntüsü altında aslında bir kadın olduğu gerçeğindendi.

Gürcistan Savaşı’nda birlikte çalıştığı CNNmuhabiri Stefan Kotsonis, Moth’u şöyle anıyor: “Eylemleri izliyorduk. Daha sonra yönetimi devirmek isteyen silahlı göstericiler halkın üzerine ateş etmeye başladı. Ben bu sırada otele gittim. Bir süre sonra bütün muhabirler de otele döndüler. Birine neler olduğunu sorunca aldığım yanıt, ‘Ateş başlayınca hepimiz arabaların arkasına geçip saklanmaya çalıştık. Kameramla beraber eğilmiş otururken birden üstümde bir gölge gördüm. Kafamı kaldırıp baktığımda Margaret ayağa kalkmış, gayet sakin ve korkusuzca silahlı adamları çekiyordu’ oldu. Muhabir bunları anlatırken elleri titriyordu”.

Hayatını değiştiren olay ise 23 Temmuz 1992’de Saraybosna’da yaşandı. Onu ve iş arkadaşlarını taşıyan, üzerinde büyük harflarle “TV” yazan haber aracı bir keskin nişancının hedefi oldu. Moth çenesinden vuruldu. Çenesini, dişlerini ve dilinin bir kısmını kaybetti. İleride o günü şöyle anlatacaktı, “O anda sakin olmam ve bilincimi kaybetmemem gerekiyordu. Eğer bilincimi kaybedersem nefes almayı bırakacaktım, bunu biliyordum.” Amerika’ya dönüp, hastaneye yattığında kendisini ziyarete gelen arkadaşları, yüzünün tamamı bandajlı olan Margaret’ın tanınmayacak halde olduğunu söylüyorlar. Bandajlar ve yaraları yüzünden konuşamayan Moth arkadaşları ile yazışarak anlaşıyordu. Sorduğu sorulardan biri de “Do I look like a monster” (canavara mı benziyorum) idi. Saraybosna’da geçirdiği ilk ameliyatlarda hepatit C kapmıştı. Ancak bundan da kurtulmayı başardı. Bir düzineden fazla ameliyattan sonra CNN’in karşı çıkmasına rağmen 1994’te Saraybosna’ya kendi isteğiyle döndü. Kendisi için endişelenen arkadaşları ise onun ne kadar mutlu olduğunu görüce endişelerini bir kenara bırakmak zorunda kaldılar.

Yıllar sonra “Seni vuran keskin nişancı ile karşılaşırsan ne yapardın” diye sorulduğunda cevabı, “Sanırım sadece beni görüp mü vurdu yoksa rastgele açılan bir ateşte mi vuruldum diye merak eder ve bunu sorardım. Sinirlenmezdim. Çünkü savaşan iki taraf arasına girdiğinizde bunun sonucunda da olanları kabul etmeniz gerekir. Sonuçta biz onların savaşının ortasına girdik ve bu yüzden onları suçlayamam” oldu. Hayatının son yıllarına kadar o savaşların ortasına girmekten vazgeçmedi.

Üç yıl önce kolon kanseri olduğunu öğrendi. Ancak hayata duruşu kadar, hastalığa duruşu da sağlamdı. CNN muhabirleri Christiane Amanpour ve Joe Duran’ın da söylediği gibi hayatını dolu dolu yaşamıştı ve yaşadığı hiçbirşey için pişmanlık duymamıştı. Arkadaşlarının korkusuz olarak tanımladığı Margaret, cesareti ve işine olan aşkı sayesinde Indira Ghandi’nin ölümünden, Körfez Savaşı’na kadar pek çok tarihi olayı takip etme şansını yakaladı.

Moth’un İstanbul’daki görevini devralan Joe Duran, meslektaşı ve 20 yıllık arkadaşını “Margareth tarihin bir parçası olmak istedi ve bunu başardı” sözleriyle anıyor.

HaberVs, kamerasıyla yakın tarihin en büyük insanlık dramlarına tanıklık eden Margareth Moth’u hatırlayan Türkiye’deki tek yayın organı oldu. CNNİstanbul muhabiri Joe Duran’la, Moth’un Yeniköy’deki evinde bir araya geldi. Moth’un görüntülerini HaberVsile paylaşan CNN International’a ve Moth’un evini ilk kez bize açan Joe Duran’a teşekkür ediyoruz.