Anadolu’nun Elleri

Gazeteci Nazım Alpman, Anadolu’nun çeşitli yerlerini dolaşarak “Ustadan Çırağa, Dededen Toruna Anadolu’nun Elleri” isimli kitabı kaleme aldı. Nar Photos fotoğraf ajansından Tolga Sezgin’in çekimlerini gerçekleştirdiği kitabın fotoğrafları da Fotografevi Allianz Galerisi’nde geçtiğimiz günlerde sergilendi.

Alpman’ın Ahlat, Afyon, Bartın, Beykoz, Buldan, Bursa, Denizli, Devrek, Diyarbakır, Gaziantep, Görece, İznik, Mardin, Midyat, Milas, Mudurnu, Safranbolu, Şanlıurfa ve Tavas olmak üzere Anadolu’nun farklı bölgelerinden 15 el sanatı ustasını yansıtan kitabında toplam 48 fotoğraf yer alıyor. Kitapta gümüş, demir, boncuk, semer, lüle taşı, yemeni, tekne, çini, bakır, dokuma, baston, kalay, halı, taş ve keçe ustalarının üretim süreçleri ve ürünleri fotoğraflarla anlatılıyor. Kitapta ayrıca, ustaların hayat hikayeleri ve sanatlarına ilişkin bilgiler de yer alıyor.

Şiddete karşı bitpazarı

Bilgi Açık Kapı tarafından düzenlenen ve geliri Mor Çatı ve Umut Sokak Çocukları Derneği’ne aktarılacak olan “Şiddete Karşı Bitpazarı” bu yıl ikinci kez tezgâh açtı. Santralistanbul’da tokadan oyuncağa, kitaptan giysiye yüzlerce ürün, kadına ve çocuğu karşı şiddeti önlemek için çalışan onlarca gönüllü gencin açtığı kermeste satışa çıkarıldı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayten Zara Page ve 55 öğrencisinin özverileriyle düzenlenen kermes, şiddet ve travma konularında halkı bilinçlendirme çalışmalarının sadece bir parçası. Bilgi Açık Kapı, cinsel istismar, fiziksel, cinsel ve duygusal şiddet konularında toplumu bilgilendirme amacıyla bu konuda çalışan dernekler ve sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği yaparak, onlara hem bilgi-beceri bazında, hem de ekonomik olarak destek sağlamayı hedefliyor.

Gelir Mor Çatı ve Sokak Çocukları Vakfı’na

Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin kendi ekonomik kaynaklarını kendilerinin oluşturduğunu, ekonomik kaynak olmadığı için hayata geçirilemeyen birçok proje olduğunu vurgulayan Ayten Zara Page “Biz bir taraftan kendi bilinçlendirme çalışmamızı yapmak için ihtiyaç duyacağımız ekonomik desteği bulabilmek, hem de sivil toplum örgütlerine ihtiyaç duyduğu ekonomik desteği sağlayabilmek için yapabileceğimiz en iyi şeyin bit pazarı olduğuna karar verdik. Kullanmadığımız eşyaları getirerek bir bitpazarı oluşturduk. Geçen sene yaptığımız bitpazarının geliri olan bin 780 lirayı Van Kadınlar Derneği’ne bağışlamıştık. Bu yıl ise geliri Mor Çatı ve Umut Sokak Çocukları Derneği’ne aktaracağız. Kaynağın bir kısmı İstanbul Bilgi Üniversitesi bünyesinde çalışan Çocuk Çalışmaları Birimi’ne gidecek” dedi. Ekonomik ve sosyal anlamda çok hoş destekler aldıklarını vurgulayan Page, “Şiddete karşı bitpazarı” adıyla tepeden tırnağa, giydikleri çoraptan saçlarına taktıkları tokaya kadar her şeyleriyle şiddete karşı oldukları mesajını vermek istediklerini söyledi.
Psikoloji bölümündeki çoğu öğrencinin bu proje için canla başla çalıştığını belirten Psikoloji Bölümü yüksek lisans öğrencisi Hejan Epözdemir, bölüm, hatta üniversite dışından pek çok kişinin bağış yapmak için başvurduğunu söyledi. Amacın sadece yardım için para toplamak olmadığını, verilmek istenen mesajın öneminin altının çizilmesi gerektiğini vurguladı. Kermesin asıl temasının şiddet ve travma olduğunu belirten Epözdemir, şiddete dair bir farkındalık kazandırmak istediklerini söyledi.
Her yıl kermeste satılmayan ürünler bir depoya konuluyor ve bir sonraki yıl yeni eklenen ürünlerle beraber satışa çıkarılıyor. Bağış yapmak isteyenler yıl boyunca http://bilgiacikkapi.com/ adresinden Ayten Zara Page ve Bilgi Açık Kapı ekibiyle iletişim kurabilirler.

Ortodoks patriğini kim yetiştirecek?

Elçin Macar ve Mehmet Ali Gökaçtı tarafından yazılan Heybeliada Ruhban Okulu’nun geleceği üzerine tartışmalar ve öneriler kitabının tanıtım paneli dün (6 Mayıs 2009) Sabancı Üniversitesi’nde yapıldı. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ve Alman Friedrich Ebert Derneği tarafından desteklenen kitabın ikinci baskısı nedeniyle düzenlenen panelde Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasının önündeki engeller tartışıldı. Panelin açılış … Devamını oku

Ahırkapı denize taştı


Ahırkapı’daki hıdrellez kutlamaları 10. yılında, semtin dışına çıkarak sahilde yapıldı. Mekan Ahırkapı Parkı’ydı. Geçen yıllarda Cankurtaran semtinde sokak aralarında yapılan şenlik, izdiham sebebiyle bu parka alındı ve birçok yenilik getirildi. Kuponla çalışan yiyecek-içecek istasyonları, biri büyük olmak kaydıyla beş ayrı konser platformu ve hıdrellez ruhunu yansıtacak birçok ayrıntı: Renk renk çaputlarla süslü dilek ağaçları, dilek sahiplerinin dilek kağıtlarını attıkları birkaç dilek çeşmesi, ‘Baryam’la ayısı’, ‘Kamilin melekleri’ gibi karakterlere bürünerek hatıra fotoğrafı çektirebileceğiniz panolar. Surlar ve Bukaleon Sarayı ışıklandırılmıştı. Parkı hınca hınç dolduran binlerce insan bu dekor eşliğinde, kendini hıdrellezin ve Roman müziğinin coşkusuna kaptırdı. Canlı müzikler saat 19:00 gibi başladı. Buzuki Orhan’ın ana sahnedeki performansı sona erdiğinde saat 00:30’u gösteriyordu. Sürekli renkleri değişen ışıklar tarihi yapıları masalsı bir havaya büründürmüştü. Gecenin sonuna doğru kutlama alanının hemen yanından atılan havai fişekler, eğlenenlerin üzerine bir yağmur gibi yağdı.

Hızır’ın günü
Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan hıdrellez, Hızır ve İlyas Peygamber’in yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanıyor. Bu gün, Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan’a denk geliyor. İsmi, Hızır ve İlyas adlarının birleşerek halk arasında hıdrellez şeklini almış.

Hıdrellezin’in Mezopotamya ve Anadolu kültürlerine ya da İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültürüne ait olduğuna dair inanışlar var. Büyük kentlerde daha az görülmek kaydıyla Anadolu’da ve Trakya’da kasaba ve köylerde hâlâ yaygın kutlanıyor. Evinler temizleniyor, temiz kıyafetler giyiliyor. Yemekler yapılıyor. Hızır’ın temiz olamayan evlere uğramayacağına inanılıyor.

Hıdrellez kutlamaları daima yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılıyor. Baharın taze bitkilerini ve taze kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme hıdrellez adetleri arasında. Bunların şifa getireceğine inanılıyor.

Hıdrellez gecesi Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılıyor. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakmak, ev, araba gibi şeyler ya da eş, çocuk isteyenlerin,istediklerini andıran şekilleri herhangi bir yere çizmeleri bunların en yaygınları.

Kaynak: hıdrellez.org


Metropol mozaiği

Dün akşam Ahırkapı sahilinde birlikte eğlenen binlerce kişi, dokuz senedir kutlanan bu şenliğin mayasının tuttuğunu ve sivil inisiyatifle ortaya çıkmış bu girişim artık hıdrellez markası olduğunu gösteriyor. Her kesimden, hemen her tipte insanı görmek mümkündü. Afrikalı gençler Romanlara taş çıkartacak şekilde göbek atıyorlar, başka hiçbir festivale annesiyle gelemeyecek olan üniversiteli gençler anneleriyle karşılıklı içiyor, oynuyor, pahalı bir gece kulübüne uygun giyinmiş yüksek topuklu kadınlar, basmalarını giyip gelmiş Roman kadınlarla yan yana eğlenebiliyordu. Konu göbek atmak, oynamak, halay çekmek olunca sınıf ayrımı kalmıyor.

Kupon krizi

Binlerce insanın aynı anda eğlendiği mekanda tabii ki bazı sorunların yaşanılması kaçınılmazdı. Yiyecek içecek almaya yarayan kuponların satıldığı çadırlar ve tuvaletler önündeki bitmek bilmeyen kuyruklar gibi. Ama kupon almak için en az bir saatini vermiş insanların bile, içki stokunun bitmesiyle ellerinde kuponlarıyla kalakalması üzücüydü. Gecenin sonunda bira ve şarap sıkıntısı çeken kalabalığa sanatçılardan da destek geliyordu. “Lütfen içki sıkıntısını çözelim arkadaşlar” diyorlar sahneden. Büyük bir alkışla destekleniyorlardı.

Her şeye rağmen Ahırkapı’da hıdrellez, yeni mekânına uyum sağlamış gözüküyor. Elbette bazılarımız eskiden Cankurtaran sokaklarında, Roman kemancısı, tamburcusuyla bir dolaşıp dans edenlerin, kaldırımlarda ateş yakarak üzerinden atlayanların görüntülerine ve evden eve yayılan kutlamaları özleyebilir. Ancak her geçen yıl sayısı artan kalabalık o sokaklara sığmaz, mekân darlığı nedeniyle “oynanamaz” hale gelmişti.

Yazı: Ali Can Demirci
Video: Gökhan Tünay

Free Software For Freedom!

Serdar Cevher While almost every average PC user continues to buy Microsoft Windows and some shareware as Microsoft Office or Photoshop which require serious payments for legal use, free software developers offer completely free, legal and strong alternatives to these commercial ones. As used by many Windows users too, Firefox web browser and OpenOffice are … Devamını oku

Prime Minister Erdogan reshuffles his ministers

Niyazi Dalyanci The cabinet reshuffle that Prime Minister Recep Tayyip Erdogan signalled just after the local elections in March was announced over the weekend with the introduction of nine new names. Erdogan’s chief foreign policy adviser Prof. Ahmet Davutoglu was appointed as Turkey’s foreign minister. Although, bureaucrats from outside the parliament have served as foreign … Devamını oku

Yoksa Marx haklı mı çıkıyor?

Geçtiğimiz haftayı 1 Mayıs tartışmaları ve “o meydan senin bu meydan benim” itişmeleriyle geçirdik. Emekçiler üzerindeki bitmek tükenmek bilmeyen devlet baskısı, Türkiye’de her zaman olduğu gibi “esas mesele”nin tartışılmasını engelledi. Oysa işçiler ve tüm çalışanlar için ekonomik krizin, gelir dağılımının, sosyal güvenliğin konuşulması, tartışılması gerekiyor. Bu konular Türkiye’de hâlâ “tartışılamazken” kapitalist sistemin merkez ülkesi Amerika … Devamını oku

Taksim’de 1 Mayıs marşı

1 Mayıs’ın kutlanması konusunda sendikalarla hükümet ve İstanbul valiliği arasında ortaya çıkan gerginlik geçen yıldan farklı olarak bu yıl Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs Marşı’nın söylenmesiyle sona erdi.

Sabah 9:30 civarında DİSK genel merkezi’nden ayrılan işçiler ve KESK üyesi memurlar uzun süre Şişli Halaskargazi Caddesi üzerinde polis tarafından bekletildiler.

Yan sokaklardan caddeye çıkmak isteyen gruplarla polis arasında çatışma uzun süre devam etti. Bu arada yine yan sokaklardan ana korteje katılmak isteyen gruplar da polisin sert müdahaleleriyle karşılaştı. Bu müdaheleler zaman zaman ortamın aşırı derecede gerilmesine neden oldu.

Daha sonra Osmanbey’den Harbiye, Elmadağ ve Taksim yönüne yürüyüşe geçen DİSK ve KESK korteji çeşitli duraklamalarla Taksim’e ulaştı. İşçilerin buradaki bekleyişi sonrası polis barikatının açılmasıyla üç bin kişi civarındaki grup Taksim Meydanı'nı doldurdu. Böylece işçiler 1978 yılından bu yana 1 Mayıs’ta ilk kez Taksim Meydanı’na topluca ulaşmış oldu.

Kazancı Yokuşu önünde toplanan kalabalık 1 Mayıs 1977’de gerçekleştirilen provokasyon sonucu hayatını kaybeden 36 kişiyi andı ve ardından yıllar sonra ilk kez Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs marşı toplu olarak söylendi.

Gösteride konuşan DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ve KESK Başkanı Sami Evren bunun bir başlangıç olduğunu belirterek işçi sınıfının yoksulluk ve yolsuzluğa karşı mücadelesini sürdüreceklerini dile getirdiler.

Konuşmalar sırasında Taksim Atatürk Anıtı çevresi bir şenlik alanı görünümündeydi. 13:30’da ise mitingin sona erdiği duyuruldu.

32 yıl süren yolculuk

Her yıl olduğu gibi yine aynı gerginlikle gelinmişti 1 Mayıs’a. Taksim’e çıkmak ya da çık(a)mamak. Nihayetinde, ne olduğunu kimselerin anlayamadığı bir “makul çoğunluk” anlaşmasıyla Taksim’de karar kılındı. Karar verilip anlaşılmıştı ama hem sendika yetkililerinin hem de hükümetin İstanbul’daki görünen yüzü valinin açıklamaları herkesin içine kurt düşürmüştü. Kimisi haklı çıktı bu kaygılarında kimisi mutlu ayrıldı 1 … Devamını oku

Emek ve dayanışmanın resmi gazı!

Burcu Burcu Her ne kadar “Emek ve Dayanışma Bayramı” olarak yasaca kabul edilmiş olsa da, 1 Mayıs akla en çok polis müdahaleleriyle geliyor. Özellikle İstanbul Polisi’nin 2008’de Şişli, Taksim ve Cihangir’de, -olaylarla ilgisi olsun ya da olmasın- bulunan her insana solutacak kadar yoğun kullandığı biber gazı 1 Mayıs’ın vazgeçilmez kimyasal silahı haline gelmiş durumda. Polisin, … Devamını oku