‘Ben’ bir başkası için ‘öteki’ olabilir




Ali Erişkin

“Kamusal alanda sanat” bazılarımızın farkında olarak, kalanımızın ise farkında olmadan tartıştığı bir konu. Bu konuda belki de bir “farkındalık” kavramı ortaya atmak gerekiyor. Çünkü bazen tartışılanın ne olduğu bulanıklaşabiliyor. Son zamanlarda bu konuya çok net bir şekilde dikkat çeken, hatta kendine tema olarak seçen 10. İstanbul Bienali sayesinde, hepimiz kamusal alanda sanat üzerine az, çok düşünür olduk.
Bu konuda bir panel de geçtiğimiz günlerde Santralistanbul’da gerçekleştirildi. Pelin Tan’ın moderatörlüğünde, Rosalyn Deutsche, Gülsün Karamustafa, Gerald Raunig ve Erden Kosova kendi birikimlerini ve tecrübelerini sanatçı gözüyle dinleyenlerle paylaştı. Konuşmacılardan ilki olan Rosalyn Deutsche henüz panelin başında, katılımcıları kamusal alanda sanatla ilgili bazı sorular üzerine düşünmeye yönlendirip, tarihsel bazı oluşumlara dikkat çekti: Sanatı kamusal kılan belli bir yerde olması mıdır? Kamusal alanda ne meşru, ne değildir?
18. yüzyılda erklerin yer değiştirmesinden, devletten halka geçmesinin öneminden bahseden Deutsche, günümüzde önemli olanın görünmezi görünür kılmak, kamusal alanın kapasitesini arttırmak olduğunu söyledi.
Görünmez olan kavramı, bilmek istemediğimiz bir mevcudiyeti bilinir kılmaya ya da “öteki” kavramını düşünmeye sevketti konuyu. Konu kamusal alan olunca öteki olma durumunun algılanması gerekir; çünkü “ben” dediğimiz bir başkası için de “öteki” olabilir.
Deutche, sanatta ifade kısıtlaması olmadan “öteki”nin görünür kılınması gerektiğini belirtti ve kamusal alanda sanata dair Hiroşima’da yapılan bir çalışmayı sundu. Hiroşima’ya atom bombası düşmesinden sonra ayakta kalan bir kulenin ve projeksiyonun altında konuşan bir insanın el hareketlerine yer verilen çalışmada, kule insana dönüşür. Bir yandan da konuşan kişinin sesi duyulur. Kişinin acı çektiği ve bombayla alakalı olduğu anlaşılır.

‘Meydanın Belleği’

Panel daha sonra Gülsün Karamustafa’nın “Meydanın Belleği” adlı kısa filminin gösterildi. 2005’te çekilen filmde perde üzerinde yanyana yer alan biri küçük diğeri büyük iki kare içinde iki ayrı kurgu görülmektedir. Birinde Taksim Meydanı’nda yaşanan olaylar gösterilir. Diğerinde ise o olayla eşzamanlı Taksim’de bir evde yaşananlar yer almaktadır. Meydanın belleğinden görülenler 1960, 1969, 1971, 1980 darbeleri, 36 kişinin öldüğü 1 Mayıs olayları ve 1985’te yüzyıl başından kalma üç binanın belediye bandosu eşliğinde yıkılmasıdır. Eserde bir iç ve bir dış mekân bir araya getirilip, kamusal alandaki etkileşimleri gösterilmiştir.
Bir başka konuşmacı olan Gerald Raunig ise 2004’te Avrupa 1 Mayıs’ında (Euro May Day) kendilerine “prekeryat” diyen 10 bin kişinin izinsiz bir şekilde Barcelona’ya yürüyüp kentin sokaklarını ele geçirmelerini anlattı. Raunig, sokakları resimler, grafitilerle dolduran bu kalabalığın gerçekleştirdiği eylemin, sonunda siyasi propagandadan çıkarak, sokak sanatına dönüşmesine dikkat çekti.
Son olarak Erden Kosova seyircilere zor koşullarda gerçekleştirdiği karma ve görsel bir sunum yaptı. Panelden bir gün önce Filistin’den döndüğünü ve dönüş yolundaki arama sırasında İsrail polisinin kişisel eşyalarına ve bilgisayarına el koyduğunu anlatan Kosova, yorgun ve sıkıntılıydı. Kosova, hazırladığı sunum bilgisayarında kaldığı için internetten bulduğu görsellerle yetinmek zorunda kaldı.