Sırtlan adam

Taksim Meydanı?

Yazı:Gökhan Tan
Video Haber:
Gökhan Tünay-Hilal Özdemir

Kurgu: Ertan Önsel

Haberle birlikte yayınlanan fotoğraf, büyük olasılıkla 1960’lardaki bir Cumhuriyet Bayramı kutlamasına ait. (1969’da açılan Atatürk Kültür Merkezi’nin inşası devam ediyor ve bugün ismi The Marmara olan Intercontinental Oteli henüz ortada yok).

Fotoğraf, son yıllarda en çok 1 Mayıs’larda gündeme gelen Taksim Meydanı ve İstanbul’da “meydan” diye andığımız alanlarla ilgili önemli bir belge. Çünkü bir meydanın, o kentte yaşayan insanların kullanımı için var olması gerektiğini belgeliyor. Bugün yoğun araç trafiğine sahne olan, meydan içindeki ve çevresindeki yollar da insanlarla dolu. Gerçek bir meydan gibi.

Kent plancıları meydanların yaya trafiği odaklı ve çevresindeki işlevlerle birlikte planlanması gerektiğini dile getiriyor. “Her açık alan meydan değildir” diyen Şehir Plancıları Odası İkinci Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hülya Yakar Taksim’in, meydan fonksiyonu gören bir alan olarak nitelendirilemeyeceği görüşünde örneğin.

İstanbul Valisi Muammer Güler’in 1 Mayıs kutlamaları sonrasında yaptığı açıklama Hülya Yakar’ı doğruluyor. Güler, o gün yaptığı basın toplantısında, eskiden miting ve kutlamalar için kullanılan Taksim ve Beyazıt meydanlarının artık bu işler için uygun olmadığını, meydanların kapanmasının tüm kenti felce uğrattığını ve bu tür etkinlikler için yeni alanlara ihtiyaç olduğunu söylüyordu.

Vali haklı. Çünkü İstanbul trafiği, insanları, toplanma mekânları olan meydanlara ulaştırmak için değil, tam tersine meydanlar araç trafiğini ve ulaşım sorununu çözme alanları olarak kullanıldı. Yani trafikten muaf olması gereken yegâne alanlar, çıkış ve çözüm noktası haline getirildi. Meydanda insana yer kalmadı.

Kentin açık alanları bugün öyle anılsa da, gerçek birer meydan olma şansını yitirdi. Motorlu araç trafiğine, köprülere, otobüs duraklarına, belediyelerin tanıtım ofisleri gibi işlevi tartışmalı yapılara, kısacası yayaların kullanımı hariç her şeye terk edilmiş durumda. Durum tam bir felaket. 30 yıl öncesine kadar meydan görünümüne daha yakın olan Aksaray, Mecidiyeköy, sadece ismiyle yaşayan Okmeydanı, Eminönü tanınmaz halde. Düşünün ki kentin en eski meydanı Sultanahmet’te (At Meydanı) bile turist taşıyan otobüsler ve diğerleri, belediyeye gelir kazandırma karşılığında park edebiliyor.

Devletin 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’na “makul” kalabalık sipariş etmesi boşuna değil. Çünkü o kalabalık İstanbul’da meydan şansını yine o devletin sığ kentçilik anlayışla yitirdi.

Anadolu’nun Elleri

Gazeteci Nazım Alpman, Anadolu’nun çeşitli yerlerini dolaşarak “Ustadan Çırağa, Dededen Toruna Anadolu’nun Elleri” isimli kitabı kaleme aldı. Nar Photos fotoğraf ajansından Tolga Sezgin’in çekimlerini gerçekleştirdiği kitabın fotoğrafları da Fotografevi Allianz Galerisi’nde geçtiğimiz günlerde sergilendi.

Alpman’ın Ahlat, Afyon, Bartın, Beykoz, Buldan, Bursa, Denizli, Devrek, Diyarbakır, Gaziantep, Görece, İznik, Mardin, Midyat, Milas, Mudurnu, Safranbolu, Şanlıurfa ve Tavas olmak üzere Anadolu’nun farklı bölgelerinden 15 el sanatı ustasını yansıtan kitabında toplam 48 fotoğraf yer alıyor. Kitapta gümüş, demir, boncuk, semer, lüle taşı, yemeni, tekne, çini, bakır, dokuma, baston, kalay, halı, taş ve keçe ustalarının üretim süreçleri ve ürünleri fotoğraflarla anlatılıyor. Kitapta ayrıca, ustaların hayat hikayeleri ve sanatlarına ilişkin bilgiler de yer alıyor.

Şiddete karşı bitpazarı

Bilgi Açık Kapı tarafından düzenlenen ve geliri Mor Çatı ve Umut Sokak Çocukları Derneği’ne aktarılacak olan “Şiddete Karşı Bitpazarı” bu yıl ikinci kez tezgâh açtı. Santralistanbul’da tokadan oyuncağa, kitaptan giysiye yüzlerce ürün, kadına ve çocuğu karşı şiddeti önlemek için çalışan onlarca gönüllü gencin açtığı kermeste satışa çıkarıldı.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayten Zara Page ve 55 öğrencisinin özverileriyle düzenlenen kermes, şiddet ve travma konularında halkı bilinçlendirme çalışmalarının sadece bir parçası. Bilgi Açık Kapı, cinsel istismar, fiziksel, cinsel ve duygusal şiddet konularında toplumu bilgilendirme amacıyla bu konuda çalışan dernekler ve sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği yaparak, onlara hem bilgi-beceri bazında, hem de ekonomik olarak destek sağlamayı hedefliyor.

Gelir Mor Çatı ve Sokak Çocukları Vakfı’na

Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin kendi ekonomik kaynaklarını kendilerinin oluşturduğunu, ekonomik kaynak olmadığı için hayata geçirilemeyen birçok proje olduğunu vurgulayan Ayten Zara Page “Biz bir taraftan kendi bilinçlendirme çalışmamızı yapmak için ihtiyaç duyacağımız ekonomik desteği bulabilmek, hem de sivil toplum örgütlerine ihtiyaç duyduğu ekonomik desteği sağlayabilmek için yapabileceğimiz en iyi şeyin bit pazarı olduğuna karar verdik. Kullanmadığımız eşyaları getirerek bir bitpazarı oluşturduk. Geçen sene yaptığımız bitpazarının geliri olan bin 780 lirayı Van Kadınlar Derneği’ne bağışlamıştık. Bu yıl ise geliri Mor Çatı ve Umut Sokak Çocukları Derneği’ne aktaracağız. Kaynağın bir kısmı İstanbul Bilgi Üniversitesi bünyesinde çalışan Çocuk Çalışmaları Birimi’ne gidecek” dedi. Ekonomik ve sosyal anlamda çok hoş destekler aldıklarını vurgulayan Page, “Şiddete karşı bitpazarı” adıyla tepeden tırnağa, giydikleri çoraptan saçlarına taktıkları tokaya kadar her şeyleriyle şiddete karşı oldukları mesajını vermek istediklerini söyledi.
Psikoloji bölümündeki çoğu öğrencinin bu proje için canla başla çalıştığını belirten Psikoloji Bölümü yüksek lisans öğrencisi Hejan Epözdemir, bölüm, hatta üniversite dışından pek çok kişinin bağış yapmak için başvurduğunu söyledi. Amacın sadece yardım için para toplamak olmadığını, verilmek istenen mesajın öneminin altının çizilmesi gerektiğini vurguladı. Kermesin asıl temasının şiddet ve travma olduğunu belirten Epözdemir, şiddete dair bir farkındalık kazandırmak istediklerini söyledi.
Her yıl kermeste satılmayan ürünler bir depoya konuluyor ve bir sonraki yıl yeni eklenen ürünlerle beraber satışa çıkarılıyor. Bağış yapmak isteyenler yıl boyunca http://bilgiacikkapi.com/ adresinden Ayten Zara Page ve Bilgi Açık Kapı ekibiyle iletişim kurabilirler.

Ortodoks patriğini kim yetiştirecek?

Elçin Macar ve Mehmet Ali Gökaçtı tarafından yazılan Heybeliada Ruhban Okulu’nun geleceği üzerine tartışmalar ve öneriler kitabının tanıtım paneli dün (6 Mayıs 2009) Sabancı Üniversitesi’nde yapıldı. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) ve Alman Friedrich Ebert Derneği tarafından desteklenen kitabın ikinci baskısı nedeniyle düzenlenen panelde Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasının önündeki engeller tartışıldı. Panelin açılış … Devamını oku

Ahırkapı denize taştı


Ahırkapı’daki hıdrellez kutlamaları 10. yılında, semtin dışına çıkarak sahilde yapıldı. Mekan Ahırkapı Parkı’ydı. Geçen yıllarda Cankurtaran semtinde sokak aralarında yapılan şenlik, izdiham sebebiyle bu parka alındı ve birçok yenilik getirildi. Kuponla çalışan yiyecek-içecek istasyonları, biri büyük olmak kaydıyla beş ayrı konser platformu ve hıdrellez ruhunu yansıtacak birçok ayrıntı: Renk renk çaputlarla süslü dilek ağaçları, dilek sahiplerinin dilek kağıtlarını attıkları birkaç dilek çeşmesi, ‘Baryam’la ayısı’, ‘Kamilin melekleri’ gibi karakterlere bürünerek hatıra fotoğrafı çektirebileceğiniz panolar. Surlar ve Bukaleon Sarayı ışıklandırılmıştı. Parkı hınca hınç dolduran binlerce insan bu dekor eşliğinde, kendini hıdrellezin ve Roman müziğinin coşkusuna kaptırdı. Canlı müzikler saat 19:00 gibi başladı. Buzuki Orhan’ın ana sahnedeki performansı sona erdiğinde saat 00:30’u gösteriyordu. Sürekli renkleri değişen ışıklar tarihi yapıları masalsı bir havaya büründürmüştü. Gecenin sonuna doğru kutlama alanının hemen yanından atılan havai fişekler, eğlenenlerin üzerine bir yağmur gibi yağdı.

Hızır’ın günü
Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan hıdrellez, Hızır ve İlyas Peygamber’in yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanıyor. Bu gün, Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan’a denk geliyor. İsmi, Hızır ve İlyas adlarının birleşerek halk arasında hıdrellez şeklini almış.

Hıdrellezin’in Mezopotamya ve Anadolu kültürlerine ya da İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültürüne ait olduğuna dair inanışlar var. Büyük kentlerde daha az görülmek kaydıyla Anadolu’da ve Trakya’da kasaba ve köylerde hâlâ yaygın kutlanıyor. Evinler temizleniyor, temiz kıyafetler giyiliyor. Yemekler yapılıyor. Hızır’ın temiz olamayan evlere uğramayacağına inanılıyor.

Hıdrellez kutlamaları daima yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılıyor. Baharın taze bitkilerini ve taze kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme hıdrellez adetleri arasında. Bunların şifa getireceğine inanılıyor.

Hıdrellez gecesi Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılıyor. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakmak, ev, araba gibi şeyler ya da eş, çocuk isteyenlerin,istediklerini andıran şekilleri herhangi bir yere çizmeleri bunların en yaygınları.

Kaynak: hıdrellez.org


Metropol mozaiği

Dün akşam Ahırkapı sahilinde birlikte eğlenen binlerce kişi, dokuz senedir kutlanan bu şenliğin mayasının tuttuğunu ve sivil inisiyatifle ortaya çıkmış bu girişim artık hıdrellez markası olduğunu gösteriyor. Her kesimden, hemen her tipte insanı görmek mümkündü. Afrikalı gençler Romanlara taş çıkartacak şekilde göbek atıyorlar, başka hiçbir festivale annesiyle gelemeyecek olan üniversiteli gençler anneleriyle karşılıklı içiyor, oynuyor, pahalı bir gece kulübüne uygun giyinmiş yüksek topuklu kadınlar, basmalarını giyip gelmiş Roman kadınlarla yan yana eğlenebiliyordu. Konu göbek atmak, oynamak, halay çekmek olunca sınıf ayrımı kalmıyor.

Kupon krizi

Binlerce insanın aynı anda eğlendiği mekanda tabii ki bazı sorunların yaşanılması kaçınılmazdı. Yiyecek içecek almaya yarayan kuponların satıldığı çadırlar ve tuvaletler önündeki bitmek bilmeyen kuyruklar gibi. Ama kupon almak için en az bir saatini vermiş insanların bile, içki stokunun bitmesiyle ellerinde kuponlarıyla kalakalması üzücüydü. Gecenin sonunda bira ve şarap sıkıntısı çeken kalabalığa sanatçılardan da destek geliyordu. “Lütfen içki sıkıntısını çözelim arkadaşlar” diyorlar sahneden. Büyük bir alkışla destekleniyorlardı.

Her şeye rağmen Ahırkapı’da hıdrellez, yeni mekânına uyum sağlamış gözüküyor. Elbette bazılarımız eskiden Cankurtaran sokaklarında, Roman kemancısı, tamburcusuyla bir dolaşıp dans edenlerin, kaldırımlarda ateş yakarak üzerinden atlayanların görüntülerine ve evden eve yayılan kutlamaları özleyebilir. Ancak her geçen yıl sayısı artan kalabalık o sokaklara sığmaz, mekân darlığı nedeniyle “oynanamaz” hale gelmişti.

Yazı: Ali Can Demirci
Video: Gökhan Tünay

A Mediterranean’s impressions of Helsinki

Aslı TUNÇ Leaving 22 degrees of lovely spring weather back home in Istanbul, I was on a plane with dozens of extremely silent Finnish passengers heading up North to Helsinki. As an experienced traveler, I had already read Finnish history, culture and about five must-see places in the city (such as Uspenski Cathedral, National Museum, … Devamını oku

Free Software For Freedom!

Serdar Cevher While almost every average PC user continues to buy Microsoft Windows and some shareware as Microsoft Office or Photoshop which require serious payments for legal use, free software developers offer completely free, legal and strong alternatives to these commercial ones. As used by many Windows users too, Firefox web browser and OpenOffice are … Devamını oku

Prime Minister Erdogan reshuffles his ministers

Niyazi Dalyanci The cabinet reshuffle that Prime Minister Recep Tayyip Erdogan signalled just after the local elections in March was announced over the weekend with the introduction of nine new names. Erdogan’s chief foreign policy adviser Prof. Ahmet Davutoglu was appointed as Turkey’s foreign minister. Although, bureaucrats from outside the parliament have served as foreign … Devamını oku

Yoksa Marx haklı mı çıkıyor?

Geçtiğimiz haftayı 1 Mayıs tartışmaları ve “o meydan senin bu meydan benim” itişmeleriyle geçirdik. Emekçiler üzerindeki bitmek tükenmek bilmeyen devlet baskısı, Türkiye’de her zaman olduğu gibi “esas mesele”nin tartışılmasını engelledi. Oysa işçiler ve tüm çalışanlar için ekonomik krizin, gelir dağılımının, sosyal güvenliğin konuşulması, tartışılması gerekiyor. Bu konular Türkiye’de hâlâ “tartışılamazken” kapitalist sistemin merkez ülkesi Amerika … Devamını oku