Bu hafta, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 85.yılı kutlanıyor. Ancak Cumhuriyet’in, ülkenin temel meselelerini ne kadar çözebildiği halen yeteri kadar tartışılmış değil. Bu vesileyle resmi ideolojiye aykırı görüşlere de yer veren bir yazı dizisi yapmayı düşündük. Bugünden itibaren her gün bir başlığı ele alacağımız bu yazı dizisinde, “Cumhuriyet ve Modernleşme”, “Cumhuriyet ve Kalkınma”, “Cumhuriyet ve Kürtler”, “Cumhuriyet ve Kadın”, “Cumhuriyet ve Azınlıklar”, “Cumhuriyet ve Laiklik” başlıkları altında akademisyenler, gazeteciler ve fikir insanları görüşlerini paylaşacaklar.
Cumhuriyet ve modernleşme
Cumhuriyet’in ilanı, aslında Osmanlı-Türk modernleşmesinin bir ara durağıydı. Tanzimat’tan beri varolan modernleşme hareketi, Cumhuriyet döneminde yeni bir evreye girdi. Peki, Cumhuriyet’in modernleşme projesi aslında neydi? Bu proje ne ölçüde başarılı oldu? Bugün yaşadığımız sorunlarda bu projenin etkisi olabilir mi? Murat Belge ve Mehmed Şevket Eygi yanıtlıyor.
“Cumhuriyet, Türkiye’yi bir demokrasi yapamadı”
Murat Belge (Akademisyen-Yazar):
Ben modernleşme projesini, demokratizasyon olarak tanımlarım eğer o tanım geçerliyse Cumhuriyet bir modernizasyon olmadı. Biz gençliğimizde “modernleşmeyi” “Batılılaşma” diye bilirdik. Türkiye’de Kemalizm’de bu, Batılılaşma değilse hiçbir şey demek değildir. Ama özellikle 12 Eylül dönemi Batıcı Kemalizm’in o dönemdeki temsilcisi Kenan Evren, Batı’nın temelinin ancak demokrasi olduğunu anlayınca Batılılaşmadan vazgeçti. O zamandan beri Kemalizm’in bu Batıcı ideolijisi, bugün en temel Batı karşıtı düşünce haline geldi. Osmanlı’da Cumhuriyet öncesi modernleşme hareketleri, Meşrutiyet gibi bir hedefle yetiniyordu. Padişahlığı değiştirmeyi düşünmüyordu.O bakımdan aslında Cumhuriyet orada önemli sayılabilecek bir değişiklik getirir.
“Cumhuriyetin modern olması için demokratik olması gerekir”
Bizim Cumhuriyetimizin ilan edildiği dönemde Avrupa’da da çeşitli Cumhuriyetler kuruluyordu. Cumhuriyet, Birinci Dünya Savaşından sonra yeni kurulan bir takım ülkelerin modern bir şekilde kurulduklarının sinyali gibiydi. Ama bir dönem sonra bunların hiçbirinin Cumhuriyetinden hayır gelmedi. Avrupa’nın bildiğimiz eski krallıklarıysa herkesten daha modern olarak yaşamaya devam ettiler. Cumhuriyet’in sadece “cumhuriyet” olduğu için modern bir tarafı olmadığı anlaşıldı. Cumhuriyet’in modern olması için demokratik olması gerekir. Türkiye’de de Cumhuriyet, imparatorluğun yerini aldı. Ama bu imparatorluk bir Doğu ülkesindeki hanedandı. Krallıklar gibi değildi. Demokratizasyonu engelleyen bir şeydi.
“Türkiye oldukça anti-demokratik, otoriter bir toplum olarak yoluna devam etti”
Devrimci bir rejim, toplumu değiştirmeye çalışır.. Ama toplumun yapısı o rejimin nereye kadar gideceğinin bir göstergesidir, sınırlarını çizer. Dolayısıyla Türkiye’de Cumhuriyet’in kurulmuş olması, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir demokrasi yapmadı. Oldukça anti-demokratik oldukça otoriter bir toplum olarak yoluna devam etti.
Cumhuriyet, modernleşmede hedefine ulaşmıştır muhtemelen çünkü hedefi demokrasi değildi. Altı okun arasında bir demokrasi oku yoktur. Osmanlı modernizasyonu, Batılılaşmanın sonunda gelir, Batılılar kadar güçlü olmakla kendini sınırılar. “Batılılar niye güçlü olmuş da biz olamamışız?” Bunun temelinde bir demokrasi sorunu olduğunun farkında değildirler.
“Demokrasiyi askıya aldık zaten”
Türkiye’de cumhuriyet altı oktan biri. Bir de Kemalistler dediğimiz kesim var. Bu Kemalistlerin bir kısmı bürokrasi içinde. Türkiye’nin yönetiminde herkesten önce onlar söz sahibi. Onların bizim önümüze sunduğu şey, “Cumhuriyet veya…” diye bir durumdur. “Cumhuriyet veya”nın öbür tarafında da genellikle demokrasi olur.
Bizde derler ki: “şu anda büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız, Cumhuriyeti korumak için maalesef demokrasiyi askıya alıyoruz”. Şeriat, laikliğe karşı deyip, demokrasiyi askıya alabiliriz. Aldık da zaten. Ya da eskiden komünizme karşı alıyorduk, bölünme tehlikesinde de.
“Batı’yı taklide yeltendik”
Mehmed Şevket Eygi (Gazeteci-Yazar)
19. yüzyılda iki Asya/Doğu ülkesi modernleşmek istedi. Biri Osmanlı Devleti, ötekisi Japonya. İkincisi çok başarılı oldu, Osmanlı Devleti olamadı. Cumhuriyet’in ilanından sonra biz çok radikal şekilde modernleşmek istedik, fakat yine başarılı olamadık.
Japonların yapabildiğini yapamadık
Japonlar kendi millî kimlik, kültür ve kişiliklerini terk etmeden, tarihî bir kopukluk ve arıza meydana getirmeden Batı medeniyetinin işlerine yarayan taraflarını aldılar. Biz ise geçmişimizi, kimliğimizi, kendi kültür ve medeniyetimizi inkâr ettik; Batı’yı bir bütün olarak, faydalı ve zararlı taraflarıyla taklide yeltendik. Sonunda kendi kimliğimizi kaybettik, yabancılaştık. Japonya gibi ilimde, teknikte, sanayide, eğitimde, ihracatta dünyanın ilk on ülkesi arasına giremedik.
Japonlar, çok zor ve çetrefil olan millî yazılarını değiştirmediler. Biz bin yıldan beri kullandığımız yazıyı değiştirdik, cahil ve geri kaldık. (1928’den önce yazılmış, basılmış Türkçe kitapları, belgeleri, mezar taşlarını, kitabeleri okuyan kaç kişi çıkar bu toplumda?) Bugünkü bütün siyasî, sosyal, iktisadî, kültürel krizlerimiz sebep değil neticedir. Bunların sebebi resmî ideolojidir, topyekûn Batılılaşarak ilerlemek ve yücelmek reçetesidir.
Halkının çoğunluğu çoktanrılı dine inanan Hindistan ilimde, eğitimde, icat ve keşiflerde, sanayide harikalar meydana getirmiştir, getirmektedir. İslam dinini ilerlemeye engel olduğu iddiası, safsata ve kuruntudan ibarettir.
“Osmanlı sistemi devam ettirilseydi bugünkü Kürt meselesi hiç olmayacaktı”
Klasik Osmanlı sistemi çoğulculuğa, çeşitliliğe, farklılığa tolerans gösteriyordu. Osmanlı devleti bir “milletler (İslam milleti, Rum milleti, Ermeni milleti, Yahudi milleti) birliği” idi. Osmanlının bakiyesi olan Türkiye’de şu anda 50’den fazla etnik grup yaşıyor. Tekin Alp takma adıyla Türkçülük yapan Moiz Kohen’in ideolojisi Türkiye’nin realitelerine uygun değildi ve uygulamada başarılı olamamıştır. Osmanlı sistemi devam ettirilmiş olsaydı bugünkü Kürt meselesi ya hiç olmayacaktı yahut çok hafif şekilde olacaktı.
Arnol J. Toynbee “Tarih Üzerine bir Etüd” adlı eserinin Ispartalılar bölümünde “Eflatun’un ideal Cumhuriyetine uygulamada en fazla yaklaşabilmiş sistem Osmanlı Devleti’dir” diyor. Bizde, Batı taklitçisi zihniyet bunu anlayamadı ve Osmanlı mirasını reddederek vahim bir tarihî kopukluğa sebep oldu. Japonlar kopukluk ve arıza yerine, tarihî devamlılık çizgisinde yürüyüp başarılı oldular. Japon imparatorluk hanedanının başlangıç tarihi bilinmiyor!..
Bilmem bir şeyler anlatabildim mi?