Yakın İstanbul tarihi

Tarihi boyunca, depremler kadar yangınların da şekillendirdiği bir yer İstanbul . “Ateş ve deprem, Bizans’tan Osmanlı’ya miras iki afet”, tarihçi Necdet Sakaoğlu’nun tabiriyle. Kaba bir hesapla, fetihten Cumhuriyet devrine kadar 350 bin yapının alevler tarafından yutulduğunu tahmin ediyor Sakaoğlu. O alevler, ahşap mimarinin de katkısıyla, 13 Haziran 1918’deki büyük Fatih yangınında olduğu gibi kimi zaman tarihi kentin neredeyse tamamını kül etti.

Yüzyıl öncesinin yangınlarıyla şimdikilerin farkı da bu. Artık daha küçük ölçekte, özellikle tarihi binalarda ve canlı yayın eşliğinde yanıyoruz. 22 Ocak gecesi Ortaköy’de Galatasaray Üniversitesi’nin kullanımındaki Feriye Sarayları’na ait yapının yanması gibi. İstanbul’un “yakın” tarihi bu türde ateşlerle dolu. O ateş nasıl düşerse düşşün. Taşınmaz kültür varlıklarını, taşınabilir küle çevirmeyi becerebilen bir koruma/kullanma rejimimiz var.

Kadrolu sorumlu

Haydarpaşa Garı
’nın 28 Kasım 2010 Pazar günü yanışı, sembol yapının kentte hakim bir noktada bulunmasının verdiği avantajla, iki kıtadan canlı yayınlandı. Tarihi bina yangınlarının alışılagelmiş, “kadrolu” sorumlusu elektrik kontağı hemen o gün ifşa edildi! Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları’nın (TCDD) 1. Bölge Müdürlüğü olarak kullanılan garın çatısında o sırada “iyileştirme” çalışması yürütülüyordu. (Garı otele mi, sanat galerisine mi yoksa alışveriş merkezine mi dönüştüreceğini henüz anlayamadığımız Haydarpaşa Liman ve Geri Sahası Nazım İmar Planı henüz onaylanmamıştı; bu plan 15 Kasım 2012’de onaylandı.) Gelgelelim yangın soruşturmasını yürüten Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı, bu iyileştirilmede bildiğiniz alevin tabancasının (pürmüz) kullanıldığını tespit etti. İBB İtfaiye Müdürlüğü, raporunda, yangının elektrik tesisatında meydana gelen kısa devreden kaynaklandığını belirtti. Bilirkişi ve Savcı Selahattin Aydoğdu ise aynı görüşte değil. Savcı, izolasyon çalışması yapan iki işçi ve şirket sahibinin “taksirle yangına sebebiyet verdiğini” iddia ediyor. 

Alevin tabancası

Oysa TCDD Bölge Müdürü Hasan Gedikli, daha soruşturma tamamlanmadan, 16 Ocak 2011’de katıldığı bir panelde gerçek sorumluyu itiraf etmişti:

Yangının çıktığı gün çatıda tesisat patladı. Bunun tamiri yapılıyordu. Pazar günü ne Anıtlar Kurulu’nu ne de KUDEB’i (Koruma Uygulama Denetim Bürosu) bulabilirsiniz. Başımızdan aşağı su akıyor. O rezilliği biz yaşıyoruz.” Başlarına su akan TCDD çalışanları, pazar günü başlarının çaresine bakıyordu. Haydarpaşa kendi kendine bakıyordu. Tescilli yapıda Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun zorunlu kıldığı güvenlik (yangın) önlemleri mevcut değildi.

Haydarpaşa’nın üzerinden çok geçmeden 19 Şubat 2011’de Beyazıt Camii Külliyesi Hünkâr Kasrı’nın yanışını izledik. Fatih Belediye Başkanı, Vakıflar Bölge Müdürü ve Kültür Bakanı yangının sorumlusu hakkında daha o gün hemfikirdi: Ahşap yapı, elektrik kontağı nedeniyle yanmıştı. “Kadrolu sorumlu”nun ekmeği yine çıkmıştı.

Ama eski İstanbul İtfaiye Müdürü Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç, elektrik kontağının kadrolu çalıştırılmasına itiraz etti: “Ülkemizdeki tarihi yapıların yüzde 80’inde yangınlar restorasyon, onarım ya da tadilat sırasında çıkıyor. Ama suçlu hep aynı: Elektrik kontağı. Bunu kabul etmiyorum. Tarihi eserlerin katili elektrik kontağı değil, gerekli önlemleri almayan kişilerdir. Aynı şey 1910’da Çırağan yangınında da yaşanmış. Yıllar geçti, değişen bir şey olmamış.” (“Hünkâr Kasrı alev alev yandı“; 20 Şubat 2011, Sabah)

Fotoğraf: Gökhan Tan
Fotoğraf: Gökhan Tan
Manzaralı eğitime karşı

1910’da yanan Çırağan, 1993’te Hotel Kempinsky oldu. O ve Feriye Sarayları ile aynı sahildeki Naime Sultan Yalısı ise 2002’de yandı. 1933’ten, ateşin düştüğü 2002’ye kadar İstanbul’un en güzel manzaralı, Gaziosmanpaşa İlköğretim Okulu’ydu. Cumhuriyet Savcılığı ve bilirkişi yangına dair ilk raporda işi yine “kadrolu sorumluya” verdi. Bundan altı ay sonra Polis Kriminal Laboratuvarı tarafından hazırlanan rapor ise binanın benzinle kundaklandığını ortaya koydu.

Yanmadan önce de talipleri olduğu bilenen yapı, okul kalamayacak kadar güzel bir manzara ve konuma sahipti. Tıpkı komşusu, 1972’den beri Yüzme İhtisas Kulübü’nün kullandığı Hatice Sultan Yalısı gibi. Nitekim tarihi iki yalı, otel yapılmak üzere 2009’da 25 yıllığına THY Do&Co’ya kiralandı. Bu otel henüz açılmadı.

Elektrik kontağının eğitim ve öğretimden ettiği bir başka köklü okulumuz da 1986’da yanan Kandilli Kız Lisesi’ydi (Adile Sultan İnas Mekteb-i Sultanisi).  Sultan Abdülaziz’in kız kardeşi Adile Sultan için yaptırdığı saray, 1914’te Türkiye ikinci kız lisesi olarak açılmıştı. Yandıktan sonra devlet sahip çıkmadı; işlevine devam etmesi için çaba sarf etmedi. Ölümünden hemen önce Sakıp Sabancı’nın yaptığı katkılarla restore edildi ve 2005’te Sakıp Sabancı Kandilli Eğitim ve Kültür Merkezi olarak yeniden hizmete girdi. 72 yıl Türkiye’nin önemli eğitim kurumlarından birine mekân olan, Boğaz'da eşsiz konuma sahip bu sarayda bugün dilerseniz düğün yapabilirsiniz. 

Fotoğraf: adilesultan.com
Fotoğraf: adilesultan.com

Hatırlanacağı üzere Feriye Sarayları’ndan önce naklen izlediğimiz son yangın yayını 24 Aralık 2012’de, 19. yüzyıl sonuna tarihlenen, Cağaloğlu’nda Milli Eğitim Müdürlüğü’nün kullandığı binaydı. Resmi elektrik kontağı korosu, Feriye’den önceki son eserini burada seslendirdi.

“Korumacı” özel sektör

Şunu anlıyorum: Elektrik kullanmaya mecbur olduğumuz sürece kamuya ait taşınmaz kültür varlıklarımızın yanabilmesi için bir bahanemiz var. Bu peşin hüküm, kesinleşmiş deliller halinde önümüze gelse bile sonuç değişmiyor. İstanbul’un yangına karşı daha savunmasız olduğu uzak tarihi, teknolojik imkanların da aynı amaca (yangın çıksın) hizmet ettiği “yakın” tarihiyle devam ediyor.

Yakın tarih, yakamamanın önüne geçememenin, olası fonksiyonlarını da gösteriyor. Ertuğrul Günay’a göre “O bina [Feriye Sarayı] aynen tamamlanacak”. Ama “bu binaların bütünüyle elden geçirilip, bazılarının belki yeni baştan elden geçirilmesi ve daha yararlı fonksiyonlarla kullanılması, kültür ve kültür turizmi açısından değerlendirilebilir mi ? Bu ayrı bir tartışma.” Elbette bu “daha yararlı fonksiyon” tartışması Beyazıt Camii ve yukarıda ismi geçmese de ondan sekiz gün önce kısmen yanan Kılıç Ali Paşa Camii için geçerli değil. Ya –manzaralı- garlar, eğitim binaları, saraylar, kasırlar?

83 yıl bir hayalet gibi duran Çırağan Sarayı’nın 1993’te otel olarak geri döndüğünü söylemiştim. Bugün o “saray”ın dışarıdan fotoğrafını çekmek için bile, otel yönetiminden izin almanız gerekiyor. Güvenlik önlemleri sıkı yani. Peki Çırağan Sarayı’nın otel olarak hizmet verdiği bugün yanma ihtimali sizce nedir?

Soruyu daha geniş yönelteyim:

Tarihi özelliği olan kamuya ait bir yapının, özel sektöre devrinden/tahsisinden sonra yandığını duydunuz mu hiç?
—-
*Radikal İki, 27 Ocak 2013

“Yakın İstanbul tarihi” üzerine bir yorum

  1. Çok açıklayıcı ve net bir yazı olmuş…Kaleminize sağlık…

Yorumlar kapalı.