Anayasa Mahkemesi’nin “kapatmama” kararının ardından Türkiye’nin gündeminin nasıl şekilleneceği tartışılırken, AKP’nin “yeni dönemde” nasıl bir ekonomik rota izleyeceği de konuşulmaya başlandı.
Başta ABD eski Büyükelçisi Mark Parris’in tüyosundan olmak üzere içeriden bilgi alanlar hemen borsada fırtınalar kopardılar. Bu, bazı aklıevvellerce ekonomide canlanma ve Türkiye’nin ekonomik geleceğine önemli bir sıçrama sinyali olarak takdim edildi. Hiç alakası yok.
Borsa denilen dev yeşil çuhaya bir “kapatılma-kapatılmama” iddiası üzerine atılmış bu büyük zar, sonuç olarak bir seans işidir. Kalıcı olarak bir yükseliş, dövizde bir gevşeme, faizlerde gerileme, giderek yatırımlarda canlanma, tüketimde artış ve sonuçta büyüme gibi şeylere işaret etmez.
Ezber bozuldu
Kapatmama ve hakemlerden sıkı bir sarı kart görme, aslında AKP’nin ezberini bozmuş durumda. AKP, daha çok şu ezber üstüne çalışıyordu. Nasılsa kapatılacaklardı ve yeni bir parti ile seçim meydanlarına çıkarken iki temayı ballandırarak işleyeceklerdi.
1- Ekonomide iyi şeyler yapıyorduk, kapatarak bozdular, önemli bir fatura çıktı. Bu fatura kapatanlar ve arkasındakilerin, sizlere-bizlere çektirdikleridir.
2- Ergenekon denilen çetelerle uğraşıyor, onları deşifre ediyorduk, kapatarak bu operasyonu engellediler.
Şimdi, bu oyun planı işlemez durumdadır. Ergenekon’un seyri de bu karardan sonra değişecektir. Seçim meydanlarında sahneye konulmak üzere hazırlanan oyun, bir süre ertelenmek durumundadır. Ama esas mesele ekonomidedir.
Ekonomide, siyasi gerilim, istikrarsızlığı artıran etkenlerden sadece biriydi. Dış çalkantı ve ekonominin içsel kırlganlıklar ise diğer iki etkendi. Davanın sonuçlanması ile bu üç etkenden sadece siyasi istikrarsızlık etkeni elimine oldu, diğer önemli iki etken ekonomideki yerini ve önemini koruyor.
Şimdi, bu dış ve iç ekonomik istikrarsızlığın baskısı altında, AKP’den ekonomiye odaklanması ve sorunlara çözüm üretmesi beklenmektedir. Büyük sermayenin beklentileri, IMF ve AB çıpalarını güçlendirmekle başlamaktadır, ardından yükselen enflasyon, düşen büyüme, derinleşen cari açık, yükselen faizler vb. sorunlara çözüm üretmesidir.
Gündem ağır
Hemen belirtelim ki, AKP, “şartlı salıverilse de”, kendini bir an yoğun bir sorunlar yumağı ile karşı karşıya bulmuştur. Siyaseten AKP iç kazanı kaynayacak, sarı kartın baskısı ile “merkez”e geldikçe, milli görüşcü tabanla bağları gevşeyecektir. O cenahta yeni arayışlar sözkonusu olabilecektir. Siyasi kurgulanma bir yana ekonomide yaşanacak şey, agresif bir neoliberallikten öte birşey olmayacaktır.
Erken seçimin de gündemden çıkması ile ekonomide AKP’nin yapacakları sıkı bir maliye politikasının yanısıra, agresif bir özelleştirme politikasıdır. Esas sorun cari açıktadır. Merkez Bankası yeni faiz artırmalarına gitmese de mevcut faiz düzeyi ekonomide başlıbaşına sorunlar yaratacak düzeydedir. Bu haliyle bile dünyanın önemli faiz oranlarından biri Türkiye’dedir. Bu faiz, dış kaynak girişini özendirerek cari açığı olabildiği kadar finanse etmeye hizmet ederken, öte yanda dövizi ucuzlatarak ithalatı kamçılamakta ve cari açığı yeniden ve yeniden derinleştirmekte, yıllık bazda 50-60 milyar dolar bandına taşımaktadır. Bu durum hem yerli üretime hem istihdama negatif etkiler yapmaktadır.
Emek barikatı şart
Sonuç olarak, ekonomide AKP’nin tarımdan, işgücünden , sosyal devlet harcamalarından kısmak dışında yapabileceği birşey yoktur. Hazine arsalarına, kamusal gayrimenkullere varıncaya kadar özelleştirmelere yükleneceklerdir. Büyüme oranı ikinci ve üçüncü çeyreklerde düşük çıkacak, cari açığın finansmanında 270 milyar dolara tırmanan dış borçlanma asli unsur olmaya devam edecek ve risk artacaktır.
İçeride agresif neoliberalizm, özellikle dış krizin ateşi düşmedikçe artırılacak, bir uyum- savunma refleksi haline gelecektir. Bunun da artan enflasyon, büyüyen işsizlikle beraber toplumun alt ve orta sınıfı için yeni sıkıntılar anlamına geleceği açıktır.
Emek cephesinin bu yeni dönemin saldırgan politkalarına karşı ittifaklar, barikatlar oluşturmakta gecikmemesi , alternatif ekonomik programlarla AKP’ye mahkum kalmadan, başka bir Türkiye’nin mümkün olduğunu göstermesi gerekiyor.
Anayasa Mahkemesi kararı AKP’nin neo liberal-muhafazakar politikaları karşısında demokratik siyasetin ve demokratik muhalefetin güçlenmesi çabalarına imkan tanımıştır. Bu imkanı layıkıyla kullanabilmek için özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik ve güçlü bir sol seçeneğin yaratılması görevi Türkiye solunun önünde acil bir iş olarak durmaktadır.
Süleyman Çelebi (DİSK Genel Başkanı)
Bu kararla birlikte artık ‘mağdur’ rolüne sarılamayacak AKP bundan sonra emekçilerin mücadelesine ‘emanet’tir; nihai kararı emekçi sınıflar verecektir.
Levent Tüzel (Emep Genel Başkanı)
Bu karar bir uzlaşmayı göstermektedir, ancak bu durum geçicidir. Devletin nasıl yönetildiği bugün daha açık ortadadır. Halkın ezildiği, yoksullaştığı, iradesinin hiçe sayıldığı bu bozuk düzen her tarafından sapır sapır dökülmekte, halkımız ne olup bittiğini daha net görmektedir.