Anıl Kiper
Pek çok insanın (ve elbette sponsoru Nike’ın) andığı ismiyle Rafa’nın futbola sırt çevirip tenise devam edeceğini sanırım kimse tahmin dahi edemezdi o yıllarda. Amcası, Barcelonalı futbolcu Miguel Ángel Nadal’a özenip hırsla sarıldığı futboldan uzaklaşıp büyük amcası ve koçu Toni Nadal’ın ısrarı ve çabaları sonunda başladı tenise.
12 yaş altı turnuvada kazandığı İspanya şampiyonluğu, amcasının telkinleri dahi Nadal’ı bir türlü futboldan koparamadı. İspanya’nın çeşitli kulüplerinde futbol oynarken, haftada iki defa da amcası Toni’nin gözetiminde tenis antrenmanlarına devam etti. Rafa’nın seçimlerine pek karışmayan baba, üçüncü kardeş Sebastian Nadal, oğlunun 12 yaşına bastığı ilk günlerde ağırlığını koydu. Ve oğlunun tenisi seçmesi için çaba gösterdi.
İspanya Tenis Federasyonu’nun teklifi üzerine yaşadığı Mallorca’dan Barcelona’ya taşındı Rafael Nadal. Cüssesi, tenis için oldukça avantajlıydı (Boyu 1,85 metre). İlk yıllarda tenis oynarken sadece sağ elini kullanıyordu Rafa. Toni Nadal, onun sol elini de kullanmasını istedi ve bu yönde çalıştırdı. Nadal’ın her iki elini de kullanabilmesine ve bu sayede çift el ile çok sert ve etkili “backhand” vurabilmesine olanak sağladı. 12 yaşında yaptığı seçim Nadal’ı pişman etmedi, 16 yaşına geldiğinde dünyanın en iyi elli oyuncusu arasına girişmişti bile.
Maç öncesi ve esnasındaki, belki de uğur olarak gördüğü, bir takım alışkanlıklarını sanırım profesyonelliğe adım atmadığı o yıllarda edindi. Her servis öncesi topu beş kez sektirmesi, sadece kısa çorap giymesi, kafa bandını maçtan bir saat önce takıp ancak kort çıkışından sonra çıkarması, içtiği suların hep aynı yerde ve aynı hizada olması hep o yılların ürünü olsa gerek.
2001 yılında profesyonelliğe adım attı. 2003 yılında oynadığı Monte Carlo Master Series Turnuvası ile adını duyurdu. Çok iyi başladığı bu turnuvada sona, finale kadar gelemese de o dönemin formda oyuncularını yenmeyi başardı Bir yıl sonra “Grand Slam” tabir edilen, tenis dünyasının en büyük dört turnuvasından biri olan Roland Garros da (Fransız Açık) dahil olmak üzere dokuz kupa kaldırdı. 2005 yılında, ezeli rakibi Roger Federer’in ardından genel klasmanda ikinci sıraya tırmandı.
Toprak kortlarda 81 maç yenilmeyerek, kırılması zor bir rekora imza attı ve adını bu kez Toprak Kortların Kralı (King of Clay) olarak duyurdu. 2007 yılında dizindeki sakatlık nedeniyle birçok turnuvadan çekilmek zorunda kaldı. Toni Nadal o dönemde yaptığı basın toplantısında yeğeninin ayağındaki sakatlığın ciddi olduğunu ve genç tenisçinin kariyeri boyunca bu sorundan asla kurtulamayacağını açıkladı.
Sakatlıklardan sonra bir daha toparlanamaz gözüyle bakılan Nadal 2008 yılına hızlı bir giriş yaptı. Sırasıyla Monte Carlo, Barcelona, Hamburg turnuvalarını kazandıktan sonra Roland Garros’da üst üste dördüncü şampiyonluğunu kazandı, İsveçli usta raket Bjorn Borg’un bu turnuvada üst üste şampiyon olma rekorunu egale etti.
Rafa, 81 maçlık yenilmezlik rekorunu 2007 yılında Hamburg’da Roger Federer’e yenilerek kaybetmişti. Nadal, 2005 yılından beri dünya klasmanında “yakasına yapıştığı” Federer’i geçemedi. Oysa 2004’ten bugüne, çoğu toprak kortta olmak üzere, 14 kez karşılaştığı İsveçli oyuncuyu sekiz maçta yendi. Nadal, dünyanın bir numaralı raketini en çok deviren oyuncu olmasına rağmen genel klasmanda onun önüne geçemedi. Çünkü tenisin en önemli kupası Wimbledon’da, iki kez finalde karşılaştığı Federer’i devirememişti.
Nadal, 6 Temmuz 2008’de şeytanın bacağını kırdı ve Federer’i devirdi. Eski Wimbledon şampiyonlarından John McEnroe’nun “tarihin en iyi finali” olarak nitelendirdiği, beş saat ve beş set süren karşılaşma sonrasında kupaya uzandı. Nadal öndeyken iki defa maç sayısını geri çevirerek oyuna ortak olan Roger Federer, kupa töreninde “Yapabileceğim her şeyi yaptım. Ama Nadal mükemmel” diyordu. Mütevazı şampiyon, bir taraftan ağlarken Federer’in hakkını teslim ediyordu: “Tenis dünyasının en iyi ismi Federer.”