Alper görmüş
agormus@kronikmedya.com
Dün (1 Temmuz) CNN Türk’teki “Tarafsız Bölge”de, Ergenekon gözaltılarının Şener Eruygur ve onun dönemindeki bazı yüksek rütbeli subaylara kadar ulaşması üzerinde duruldu. Hürriyet, Sabah ve Milliyet’in Ankara temsilcileri Enis Berberoğlu, Muharrem Sarıkaya ve Fikret Bila, bence de doğru bir yorumla, Ergenekon’un artık ve esas olarak 2004’teki darbe girişimlerini sorgulayan bir yöne evrildiğini tespit ettiler.
Garip bir havası vardı tartışmanın… Temsilciler, net olarak değilse de imalı cümlelerle, aslında o zamanlar bu girişimlerden kendilerinin de haberdar olduklarını hissettirdiler izleyicilere. Tartışmanın “Ankaralı” olmayan tek gazetecisi Mehmet Altan da “ah siz Ankara gazetecileri, bilirsiniz, söylemezsiniz” iğnelemelerini hiç eksik etmedi program boyunca. Mehmet Altan bir başka televizyon kanalı için stüdyoyu terk ettikten sonra, üç gazeteci epeyce rahatlamış gibi geldi bana; yanılıyor da olabilirim.
Berkan ve “birkaç gazeteci” daha
Radikal Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, bugünkü yazısında daha da açığını yazdı:
“Daha sonra ortaya çıkacak olan dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in günlükleri, ‘Sarıkız’ kod adıyla bir darbe planının hazırlandığını, Genelkurmay Başkanı’na rağmen bu planın uygulanması için düğmeye basıp basmamanın konuşulduğunu ortaya koyacaktı.
“Hoş, bu günlüklerin doğrulamasına da gerek yok. O dönem hükümetin bu plandan kod adı dahil her bakımdan haberdar olduğuna dair bilgi sahibi birkaç gazeteciden biriyim. Ama hükümetin önde gelenleri o zamandan beri, ‘Bu eylemli darbe girişimine karşı adli mekanizmayı neden çalıştırmadınız?’ sorusunu cevapsız bırakıyorlar.”
Ben, İsmet Berkan’ın “Ergenekon” ve “Çeteler” konusunda son aylarda yazdıklarını önemsiyorum, bilhassa 6 gün süren dizisini çok değerli buluyorum; nitekim bu dizi sayesinde basında konu yeniden canlandı, yeni bir tartışma başladı. Fakat bu böyle diye, zamanında yapılmayanları sorgulamayacak değiliz.
Berkan, her şeyi bildiği halde “adli mekanizmayı çalıştırmayan” hükümeti eleştirirken yerden göğe haklı. Fakat ben de ona sormak isterim: “O dönem hükümetin bu plandan kod adı dahil her bakımdan haberdar olduğuna dair bilgi sahibi birkaç gazeteciden biri olarak” bu bilgiyi kamuoyuyla paylaştınız mı? Bu yolla hükümet üzerinde bir baskı oluşturdunuz mu?
Benim bildiğim, İsmet Berkan (ve Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin), bilgilerinin, o da kırıntı sayılabilecek bir miktarını, Günlükler’in iki şahin generali Şener Eruygur ve Aytaç Yalman’ın devir teslim yapıp emekli olmalarının ertesi günü (29 Ağustos 2004) aktardılar kamuoyuna. Berkan şöyle yazdı o gün:
“Acaba tam da o günlerde (Kıbrıs görüşmelerinin yapıldığı günlerde –A.G.) Ankara Gölbaşı’ndaki askeri tesislerde bazı gazetecilerle ve bazı politikacılarla yapılan görüşmelerde konuşulanlardan, söylenenlerden Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün haberi oldu mu? Kuşkusuz oldu. Peki acaba o nasıl bir tepki verdi? Acaba New York’ta otel lobisinde, ‘Askerler birazdan bildiri yayımlayacak’ diye sevinç çığlıkları atan cuntacı profesörün haber kaynağı kimdi, kimlerdi? Acaba o dönemde, yönetime el koymaktan, ‘Tarih beni yazar’ demekten söz eden komutan hangisiydi ve bu dediklerini neden ve nasıl yapamadı? Bu konuları daha çok yazıp çizeceğiz…”
Benim bildiğim, İsmet Berkan “Bu konular”a bir daha ancak 2007’nin Mart ayında, Nokta’nın yayımladığı “Darbe Günlükleri”yle girdi. Doğrusunu isterseniz, hiç de hoş bir giriş değildi, çok şaşırmıştım ben. Berkan’ın yazısının birinci sayfa anonsu aynen şöyleydi (gerisini siz düşünün):
“Sahte günlüklerin, AKP’nin Çankaya’ya kendi istediği kişiyi seçecek olduğu bugünlerde ortaya çıkması tesadüf olabilir mi? Soruları yanıtlamak çok güç.”
Yetkin de aynı şeyi vaat etmişti ama…
O gün, yani iki komutanın veda etmesini izleyen gün (29 Mart 2004), Radikal’in Ankara Temsilcisi Murat Yetkin de aynı konuda bir yazı kaleme almıştı. O da şöyle yazıyordu:
“2003’ün aralık ayı sonunda Eruygur ile makamında bir görüşme yaptık. Görüşmeye Radikal’in demokratikleşme reformlarından ve Türkiye’nin AB üyeliği hedefinden yana olan çizgisini eleştirerek başladı. ‘Kendisi de demokrattı ama’, Radikal’in yayın çizgisi, altında başka şeyler olduğu kuşkusuna yol açıyordu, laiklik karşıtı siyasi akımlar cesaret bulabilirdi. Bir de fazla hükümet yanlısı görüntü veriyorduk. Acaba baskı altında mıydık? Ben bunu nereden çıkardıklarını sordum. ‘Öyle söyleyenler var’ dedi. Ben de, ‘Bazı internet siteleri de sizin darbeci olduğunuzu öne sürüyor. Onlara da mı inanacağız?’ dedim. (O sıralarda Eruygur’un bazı politikacılarla, emekli generalleri aracı koyarak makamında görüşme yaptığı konuşuluyordu. Yalnız Yalman’ın değil ama, daha çok Eruygur’un, yalnız Ankara’dan değil, İstanbul’dan da bazı işadamı, siyasetçi, gazeteci ve köşe yazarlarına verdiği akşam yemeklerinde siyasi projeler ortaya koyduğu biliniyordu. Bu toplantılarda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün AKP hükümetine gerekli direnişi göstermediği gerekçesiyle eleştirildiği, Özkök’ün kulağına da muhtemelen gidiyordu.)
“Ben şikâyetlerini İstanbul’a ileteceğimi söyledim. O da memnun olacağını söyledi. Tokalaşıp ayrıldık. Eruygur ile görüşmemizin bütün ayrıntılarını İsmet Berkan’a ilettim. Berkan’ın önerisi ile, birlikte Aydın Doğan’a giderek ona da aktardık.”
Böylece ben, yukarıda Berkan’a sorduğum sorunun cevabını Yetkin’den almış oluyorum. Bu durumda cevap, mealen şöyle olmuş oluyor:
“Hayır, o dönemdeki bilgilerimizi kamuoyuyla paylaşmadık. Eruygur Paşa’ya, ‘bir sürü laf var ama, biz tabii ki inanmıyoruz onlara’ dedik. Gazete ile ilgili görüşlerini de patrona ileteceğimizi söyledik.”
Murat Yetkin’in yazısı da tıpkı Berkan’ınki gibi bitiyordu: “Daha yazılacak çok şey var ve bu konularda…”
Benim bildiğim, Murat Yetkin de tıpkı Berkan gibi ancak Nokta’nın yayınından sonra döndü “bu konular”a…
Ama şimdi öğreniyoruz ki, herkes her şeyi biliyormuş!
Umarız meslektaşlarımız bir daha bu kadar uzun aralar vermez, fikri takiplerini okurlardan esirgemezler…