Milliyetçilik tüm zamanların tanığı(mı?)




Barış Aydın

Umut Özkırımlı (Der.), 21. Yüzyılda Milliyetçilik, Çev: Yetkin Başkavak, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008.

Kimilerince çağa ruhunu veren, onu çekip çeviren, şimdiki ‘yetkinliğine kavuşturan’, parçalı toplumsal yapıları bir ülkü etrafında birleştiren, ve böylelikle sanki ezel ebed varmış ve olacakmışcasına doğallaşan bir ahir-zaman hadisesi olarak görülen milliyetçilik, bir diğer yandan modern zamanlardaki bir dünya musibetin yegane sorumlusu, kapitalizmin daha efektif bir biçimde dünya-tarihsel bir hadise olmasının en büyük kolaylayıcısı, ve insanlık tarihinin tümünde neredeyse devede kulak olan şu iki yüzyıllık kesitte, bütün o tarihselliğini ustalıkla örtbas eden, insanlığın bir dizi yanlış bilincinden biri daha olarak da görülebiliyor.

Hiç zahmetsiz, sadece doğuştan sahip olduğunuz birtakım ‘hasletler’i yücelten ve o cemaatin üyesi olmak için başka hiçbir ‘liyakat’a sahip olmanızı talep etmeyen milliyetçilik mefhumu, bu ‘meziyetler’i sebebiyle neredeyse bütün ideolojik-politik tavır alışları kendine tabi kılan ya da hepsine kendi rengini, ruhunu ‘bulaştıran’ bir üst belirleyen vazifesi de görüyor. Bir başka deyişle, milliyetçilik özellikle memleketimizde siyaset üzerine konuşmak, fikir beyan etmek, kanaat bildirmek niyetindeki herkesin muhakkak elde bir sayıp konuşmaya başlamasını gerektirecek denli kökleşmiş ve hakim dilin bütün çağrışımlarını iğfal etmiş bir halet-i ruhiye, bir yaşama ve dünyayı anlamlandırma teknolojisi olarak düşünülebilir. Dolayısıyla bu mefhuma dair bir anlama ya da hesaplaşma çabası ister istemez politik sahanın neredeyse tümüne yönelik reflektif bir faaliyete dönüşüyor.

Toplumsala dair her yere sızan, her neviden bilgi dağarcığını kendi dolayımında dillendirilmeye mecbur bırakan “milliyetçilik, ‘biz’i herhangi bir vasfından önce salt biz oluşuyla değerli kılan yalın bir ‘biz’ ontolojisinin, en teşekküllü hali” olmasıyla ve her daim sağlaması yapılıp bir hayli geniş bir mecrada kendini yeniden üretmesiyle özel bir dikkati de hak ediyor.

Türkiye’de özellikle sol cenah, mefhumun etraflıca anlaşılması ve içkin bir eleştirisine tevessül etmeyip milliyetçiliği insanlığın binlerce yıldır malül olduğu yanlış bilincin asri kılık kıyafeti olarak düşünmüş ve mefhumun neden bu denli yaygın ve yeniden üretilebilir oluşuna şaşmaktan öte bir tavır almamıştır; hatta bu türden çabaları da tipik bir “üstyapı unsuru”na gereksiz bir değer biçme ve ciddiye alma faaliyeti olarak yaftalamıştır. Buna karşın son yıllarda gelişen ve dünyayla hemhal bir sosyal bilim camiasının ortaya çıkışıyla milliyetçilik meselesi “gerçek” bir hadise olarak üzerinde durulan, çözümlenen bir mesele haline gelmiştir.

İşte bu türden faaliyetlerin son ve dikkate değer örneklerinden biri de, akademik yayın alanında kıymetli ve ilginç birçok yayına evsahipliği yapan İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından, yirmiyi aşkın ülkede elliyi aşkın milliyetçilik dersinde temel okuma olarak kullanılan Theories of Nationalism başlıklı ve Türkçe’de de Milliyetçilik Kuramları olarak yayımlanan kitabıyla “tereciye tere satma”yı becermiş ender akademisyenlerimizden Umut Özkırımlı’nın derleyiciliğinde 21. Yüzyılda Milliyetçilik başlığıyla yayımlanan çalışmadır.

Milliyetçiliğe farklı bakış açılarıyla yaklaşan ve konuya dair tartışmalarda sıklıkla adı geçen, nam sahibi bir dizi araştırmacı ve akademisyenin katkıda bulunduğu bu çalışma esas olarak Mayıs 2001’de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yapılmış bir konferansın ürünü. Konferansa katılanların tebliğlerinin yanısıra Fred Halliday’in meseleye farklı bir boyut getiren makalesiyle Will Kymlicka’nın derleyip toparlayıcı sonuç yazısı da fazladan katkılar olarak göze çarpıyor.

Kitabın temel izleğinin “yeni binyılın eşiğinde milliyetçiliğin yaratığı ve karşılaştırdığı tehditleri araştırmak” olduğunu dile getiren Umut Özkırımlı bu izlek üzere şu soruları sorarak yol almaya çalıştıklarını belirtiyor:

“Milli türdeşleşme nedir? Milli birlik yaratmak için geliştirilmiş gerçek uygulamalar neydi? Milliyetçilik ve etnik siyaset arasında fark var mı? Evrenselci bir etik anlayışına dayalı hakim modernite anlayışı ne tür tehlikeler içeriyor? Milliyetçiliğin farklı kolektif özdeşleşme biçimleri tarafından aşıldığını gösteren işaretler var mı? Kozmopolitanizm milliyetçiliğin alternatifi olabilir mi? Aidiyet ne demektir? Ulus-devlete alternatif aidiyet anlatıları nelerdir? Kimlik ve yurttaşlığı birarada kapsayan bir aidiyet modeli tasarlamak mümkün müdür?” (s. 4).

Meseleyi çepeçevre kuşatmaya dönük bu kritik sorulara yekten evet ya da hayır, olumlu ya da olumsuz yanıt vermenin güçlüğünü kitaptaki metinlerin çok farklı mecralardan meseleyi ele almasından ve verdikleri yanıtların çeşitliliğinden anlamak mümkün. Kitaba kıymetini veren tam da bu Özkırımlı’ya göre; metinleri birbirine kenetleyen tek bir bağdan ziyade, birbirini dikine kesen, üst üste binen, birinin koptuğu yerden öteki devam eden, yer yer birbiriyle kavga eden ve bundan kaynaklanan gerilimli yapı (s. 13). Bütün bunlar bize, kitabın milliyetçiliğe dair tüketici bir analiz sonucu dörtbaşı mamur bir tanım getirmekten çok, meselenin şimdiki fenomenleri üzerine farkındalık yaratmak amaçlı işaret fişekleri fırlatmak amacında olduğunu gösteriyor.

Tanıl Bora, Medeniyet Kaybı. (İstanbul: Birikim Yayınları, 2006), 9.