İlknur Aydoğan
iaydogan@medyakronik.com
Bindiğimiz minibüste, sokakta yanımızdan geçen birinin mırıldanmalarında, hep tartışılsa da TV ekranlarında mutlaka karşımıza çıkar. Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses ilk akla gelen icracılarıdır. O kadar çok seveni vardır ve o kadar çok duymuşuzdur ki dinlemesek de sözlerine eşlik edecek kadar kulak doygunluğumuz vardır. Dinleyenini hüzünlere boğsa da arabesk mazoşist bir aşkla hep sevilir.
Entelektüel çevrelerin ötelediği bu müzik türü bir üniversitenin öğrenci kulübünde de hayat buldu. Sabancı Üniversitesi’ndeki ‘Müzikus Kulübü’ neredeyse 10 yıldır üniversitede müziğin gündemini belirlerken, kulübün “İtiraf ediyoruz; biz bu şarkıları seviyoruz” aktivitesi de üniversite ortamında arabeski gündemde tutuyor. Kemal Arslan, Tuğçe Şahin, Kerim Gürkan ve Yusuf Öztürk başından beri bu etkinliğin içindeler. Arabesk söylüyorlar, dinliyorlar, konuşuyorlar. Şimdiye kadar düzenledikleri konserlerde şarkılar söylenmiş, onur konuğu sahneye çıkmış ve konserler sona ermiş ama bundan sonra arabeskin tartışılacağı bir ortam yaratmak niyetindeler.
“Biz sanki adına arabesk denen her şeyi ‘aman, ne kadar da güzel’ gibi bir nostaljiye sarmıyoruz, ‘boşuna hakkını yedik’ vs. gibi itiraf edip bu işin içinden çıkmıyoruz” diyen Kemal Arslan grubun arabeski akademik anlamda en çok dert edinen üyesi. Kültürel İncelemeler bölümü mezunu ve bu konuda araştırmalar, ödevler hazırlamış: “Ben zaten bunlarla büyüdüm. Lise zamanlarımda da sırtımda bağlama okula gider, ‘Bir Teselli Ver’ çalardım.”
Tuğçe Şahin ve Kerim Gürkan da küçük yaşlardan beri ilgiliymişler arabeskle. Böyle bir birikim olduğu için bu işe giriştiklerinde ayrıca bir çalışma yapmaya gerek görmemişler. Dolayısıyla onlar için arabeski sevdiklerini söylemek itiraf anlamına gelmiyor. Tuğçe Şahin İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Türk Müziği öğrencisi. Şöyle anlatıyor arabeskle olan hikâyesini: “Bence gayet ağırlığı olan bir müzik. Arabeskin çoğu erkek şarkıları, bir İbrahim Tatlıses ağzı olan şarkıları söyleyemiyorum, ama kıvıra kıvıra Gülüm Benim söylüyorum. Kibariye’den daha iyi bir ses bilmiyorum. Kaç tane erkek çıkarsa çıksın, onun gibi söyleyemez bence.” Kerim Gürkan da konservatuar öğrencisi: “Samimi bulduğum bir müzik, benim hissettiğimi Metallica falan yansıtamıyor. Bizim evde hep Orhan Gencebay dinlenirdi.”
Seviyoruz ama bir yere kadar
Arabesk şarkıları söylerken dinleyenleri de gözlemleyen Kemal Arslan konserlerde bazı denemeler yaptığını söylüyor: “Batsın Bu Dünya’yı, Bir Teselli Ver’i çok seviyoruz, 10 sene sonra da seveceğiz. Ama bunun üzerine bu kadar çok oynamanın âlemi yok. Şöyle denemeler yaptık. Konsere çıktığın zaman Batsın Bu Dünya söylemeden olmuyor. En az onun kadar mükemmel bir şarkı koyalım repertuara, o da kulaklara işlensin dedik. Fakat yeteri kadar yerine ulaşıyor mu, emin değilim. Vitrin şarkıları var arabeskin, popülarite belirleyici unsur oluyor.”
Tuğçe Şahin arabeske dair kendi çevresinde gördüklerini şöyle anlatıyor: “Bir kısım vardı adını söyleyemezdi. Bırakın arabeski Türkçe müzik dinlemezlerdi. Ama ortaokulda bir arkadaş grubumla arabesk şarkılar söylüyordum. Ailem de bana dönüp ‘ne yapıyorsun?’ demişti.”
Kerim Gürkan, arabesk müziği, tıpkı konservatuarda nasıl Mozart ve Vivaldi’nin formlarını anlamaya çalışarak dinliyorsa öyle dinlediğini söylüyor. Bundan sanatsal bir zevk aldığını da vurguluyor. Ancak gruptaki herkes hemfikir ki, söylerken yüzümüzü ekşittiğimiz arabesk hakikaten pek o kadar kimseyi temsil etmiyor. Yani onlar da her arabesk şarkıyı sevmiyor hatta bazılarının sert eleştirileri hak eden şarkılar olduklarını söylüyorlar.
“Arabesk ayna gibi”
Arabeskin neden bu kadar çekici olduğu sorusuna şu yanıtı veriyor grubun baş solisti Arslan: “Arabesk biraz ayna gibi. Yaşanmış, ifade bulmaya değer ne varsa, minimum yönlendirme aracıyla dile getirmeye bir alan sağlamış zamanında. Martin Stokes, Türkiye’de Arabesk Olayı kitabında arabeski, gecekondulaşmayı, dolmuş kültürünü devletin cevap veremediği alanlara halkın kendi ürettiği çözümler diye değerlendiriyor. Köyden kente nüfus akın ediyor, konut problemlerine çözüm yok, gecekondu oluyor. Bu alanlardan merkezi yerlere İETT çözüm üretemiyor, dolmuş ağları kuruluyor. Başka bir yerde dolmuş kültürü yok. Arabesk de böyle. Devletin müzik alanında yaptığı şeyler var. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Klasik Türk Müziği Orkestrası var. TRT’nin halk müziği adına çalışmaları var. Ama bir tarafta da arabeskin, çok gerçek, deneyimlenmiş bir şeyin, doğrudan bunu deneyimleyen insanlar ya da kendini onun sözcüsü addeden insanlar tarafından pek hesapsız kitapsızca, doğrudan geldiği gibi ifade edilmesi bence bu çekime yol açıyor.”
Arabesk arabeskçilerle tartışılmaz
Kuvvetli bir çekim noktası olmazı nedeniyle meselenin hakkıyla tartışılamadığını söyleyen grup üyeleri bunu arkadaş sohbetlerinde birçok kez gözlemlemişler: “Tam tartışacakken, şarkı söylemeye başlıyoruz. Biz de buna oynuyoruz. Belli klasikler var, bunları söylediğimiz zaman kitleden tepkiyi alacağımızı biliyoruz.”
Fakat Orhan Gencebay’la beraber onların da konuk olduğu, TRT’den bir görevlinin bulunduğu “Siyaset Meydanı” programında da aynı şey olmuş. Programın 4,5 saat sürdüğünü fakat ciddi manada bir şey konuşulamadığını söylüyorlar. Daha çok Orhan Gencebay’a güzelleme şeklinde geçtiğini, yasaklı yıllardan “bunlar geçmişte kaldı, bize bir şarkı söyleseniz” şeklinde tatlı tatlı bahsedildiğini anlatıyorlar. Programda Gencebay ile TRT görevlisinin arasında oturan Arslan, “Reklam arası oluyor, Gencebay, ‘TRT’de beni barındırmayan Nida Tüfekçi idi’ diyor. Bir hesap sorma olacak gibi ama hiçbir şey çıkmıyor. Arabesk hazmedilmiş bir şey olarak kabul görmüyor” diyor.
Her ne kadar arabeskin kabul potansiyelinin genişliğini gördüklerini ve buna oynadıklarını söyleseler de şu ana kadar İbrahim Tatlıses’i çağırmadıklarını, bunun arabeskteki seçimleri ile ilgili olduğunu söylüyorlar. Gencebay’ın ömrünün mücadelelerle geçtiğinin, ama Tatlıses’in bu yönde bir şey yapmadığının altını çiziyorlar. Belki de bu yüzden büyük bir arabesk tartışması yapmak isteseler bile bunun arabeskçilerle çok mümkün olmayacağı düşüncesindeler. Çünkü çoğunun bundan ekmek yediğini, bu yüzden ciddi bir şeklide yüzleşmelerinin zor olduğunu belirtiyorlar.
Arabeskten utananlar
Bugünkü arabesk tüketimini nasıl gördüklerini, onların kimleri dinledikleri sorusuna Tuğçe Şahin şöyle cevap veriyor: “Arabeski kendine yakıştıramayan kesim için Levent Yüksel bir şarkıyı ‘cover’lıyor, o insanlar da ondan dinliyor. Ama ben de arabesk müziği ağzını yaya yaya, farklı kelimeler kullanarak icra edenleri dinlemiyorum.”
Kerim Gürkan ise şunları söylüyor: “Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Ömer Danış, Ümit Yaşar ve Hüzün’ü dinlerim. Haktan’ın, çok arabesk denmez ama arabeske yakın yorumuna hayranım. Orhan Gencebay’ın eski plak ve 45’liklerini toplamaya başladım, 35 tane oldu.”
Kemal Arslan arabeskin post-modernite, kültürel keşifler açısından moda bir deyim haline geldiğini söylüyor ve ekliyor: “Ben bugün bu arabesk desem, o kişi ben arabesk yapıyorum demez. Bu konular açıldı ama niye bir tane arabeskçi yok? Kimse kendine arabeskçi diyemiyor, bu konular çözülmüş değil. Orhan Gencebay hâlâ arabesk değil ‘serbest çalışmalar’ diyelim diyor, üstelik bu kadar şeyler ispatlamış bir adam.”
Yaptıkları işin “bir müzikal şölen yaratalım” havasında olmadığını, bir samimiyeti aksettirmeyi amaçladıklarını vurguluyorlar. Bu müziğin ifade şeklinin, dillendirdiği tecrübelerin ve o tecrübenin sahibi kitlenin yaşadığı şeylerin çok da hafife alınacak şeyler olmadığını söylüyorlar.
Grubun projeleri arasında toplama bir arabesk albüm çıkarmak da var.