Gazeteci Merdan Yanardağ, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve onun iletişim danışmanı Necati Özkan, Hüseyin Gün adlı kişinin “İngiliz istihbaratı MI6 ile ilişkili olduğunu” öne sürdüğü ifade üzerinden suçlamaların hedefi oldu. Ancak Gün’ün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği ifadeye bakıldığında, bu üç isim hakkında doğrudan bir casusluk itirafı veya somut delil bulunmuyor. Gün’ün ifadesini aşağıda beş başlık altında inceliyoruz…
1- Necati Özkan ve İBB
Gün, 2019 seçim kampanyası döneminde İmamoğlu’nun danışmanı Necati Özkan’la birlikte çalıştığını ve “açık kaynak istihbaratı” (OSINT) desteği verdiğini belirtiyor. Özkan’ın kendisinden “İBB veritabanının dark web’de olup olmadığını kontrol etmesini” istediğini, ABD’li ortağı Aaron Barr’ın da bu araştırmayı yaptığını söylüyor. Buna göre, bazı ibb.gov.tr uzantılı e-posta adresleri ve şifrelerinin dark web’de bulunduğu tespit edilmiş ve Necati Özkan’a gönderilmiş.
Ancak Gün, bu verilerin “hacklenmediğini, zaten dark web’de mevcut olduğunu” savunuyor. Yani kendi anlatımında bir siber saldırı ya da veri hırsızlığı değil, internet üzerinde açık kaynak taraması yapılmış görünüyor.
2- Ekrem İmamoğlu’nun adı nasıl geçiyor?
İfadede, hazırlanan raporların İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ulaştırıldığı belirtiliyor.
Bu raporlar, “İstanbul’un farklı bölgelerinde halkın neye kızgın olduğu, neleri talep ettiği” gibi başlıklarda siyasal analizler içeriyor. Ancak belgede, İmamoğlu’nun herhangi bir yabancı istihbarat faaliyetiyle bağlantılı olduğu yönünde doğrudan bir ifade bulunmuyor. Raporların seçim stratejisinde kullanılmış olması, iddiaların çıkış noktasını oluşturmuş olsa da suçlamaya temel olabilecek kanıt değil.
3- Merdan Yanardağ’a yapılan para desteği
Hüseyin Gün, gazeteci Merdan Yanardağ’a “yayınlarını desteklemek için” yılda birkaç kez 2000–3000 Euro civarında maddi yardım yaptığını kabul ediyor. Bu desteği vefat eden manevi annesinin yaptığını kendisinin de sürdürmeye çalıştığını ifade ediyor. Ancak bu desteğin herhangi bir istihbarat veya siyasi amaç taşımadığını özellikle vurguluyor. Fakat her nasılsa bu para yardımı, kamuoyunda “yabancı fonlama” ve casusluk gibi başlıklarla aktarılıyor.
4- Dark web, OSINT ve Scraping iddiaları
İfadede, İBB verilerinin ne zaman ve kim tarafından dark web’e yüklendiği bilinmiyor. Gün bu konuda açıkça şunları söylüyor:
“Bu sistemde verilerin ne zaman yüklendiğini araştırma yapmadan görmek mümkün değildir. Dark web’deki veriler, hacklenmiş olabileceği gibi birisi tarafından isteyerek de yüklenmiş olabilir.”
Dolayısıyla ifade, veri sızıntısının zamanı ve faili hakkında kesin bir bilgi sunmuyor.
OSINT, İngilizce “Open Source Intelligence” yani “açık kaynak istihbaratı” kavramının kısaltması.
Bu yöntem, herkese açık kaynaklardan — sosyal medya, haber siteleri, kamu verileri — bilgi toplayıp analiz etmeyi içeriyor. Aslında yasal bir araştırma tekniği.
İfade dosyasında yer alan yazışmalarda, Gün’ün ekibinden Aaron Barr, “scraping” adı verilen yöntemi şöyle anlatıyor:
“Kendi oluşturduğumuz profillerle platformlardaki sayfaları bir insanın yapabileceğinden çok daha hızlı şekilde okuyoruz. Bu sayfaları açıp oradaki tüm bilgiyi veritabanımıza aktarıyoruz. Buna web scraping deniyor.”
Yani ekip, kamuya açık sosyal medya profillerini otomatik yazılımlarla taradığını söylüyor. Barr ayrıca, bu işlemin platformlar tarafından genellikle yasaklandığını, “insan gibi davranan botlar” kullanarak engelleri aştıklarını söylüyor.
Dark web taraması veya scraping türü işlemler yasal olarak gri alanda ve etik açıdan tartışmalı olmakla birlikte, casusluk iddialarına kanıt oluşturabilecek bir durum değil.
5- Casusluk mu, dijital analiz mi?
Tüm ifade incelendiğinde, ortada casusluk suçunu kanıtlayan bir delil görünmüyor. Ancak kullanılan yöntemler — açık kaynak istihbaratı, dark web taramaları, scraping ve şifreli mesajlaşmalar — savcılık tarafından istihbarat faaliyetleri gibi yorumlanıp kamuoyuna aktarılıyor.
Oysa hukuki açıdan bakıldığında, elimizde yorumlara açık ama kanıt niteliğinde olmayan bir ifade var. Hüseyin Gün’ün beyanları, Türkiye’de dijital veri analizi, bilgi güvenliği ve siyasi iletişim arasındaki sınırın ne kadar bulanıklaşabildiği tartışmalarına konu olabilir elbette. Ancak şu aşamada belgede, ne Ekrem İmamoğlu, ne Necati Özkan, ne de Merdan Yanardağ hakkında yabancı bir ülke adına casusluk yaptıklarına dair somut delil bulunmuyor.