O akşam onlarca evin hikâyesi Eyüp Sultan Camii’nin avlusunda ve önündeki büyük meydanda yaşandı. Dışarıdaydılar ama çoktan görünmez bir ev oluşmuştu orada. İnsanda kapıyı çalmadan gelmiş, içeri dalmış hissi uyandıracak kadar kendi halinde bir grup insanın arasındaydık. İftar saatine dakikalar kalmıştı. Meydan, yerde oturan insanlarla doluydu. Onlara bakıldığında göze çarpan ilk şey çeşit çeşit başörtüler, türbanlar oluyor. Renkleriyle bağıran, birörnek olmayan örtüler…
Türbanlısı da var dekolte giyineni de
Başı açık, kapalı birçok kadın vardı. İftardan sonra sigarasını yakan çarşaflı kadın da oradaydı, dekolte sayılacak bluzuyla başı açık kadın da. Ailecek gelenlerin yanı sıra kadın kadına toplanıp gelenler çoktu. Sündüz Aydın, 45 yaşında, kızı ve eltisiyle, Kartal’dan gelmiş. Neden eşleriyle gelmedikleri sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Ama eşsiz daha güzel ibadet oluyor. Eşler ayak bağı oluyor. İstediğimiz yere gidip, bakamıyoruz, ibadet yapamıyoruz.” Namazlarını kıldıktan sonra evlerine döneceklerini söylüyor ve ekliyor: “İftarımızı burada açıyoruz, burada huzuru buluyoruz, ta eski peygamberimizin gününden sahabe var burada. Onun yanında oruç açarken sanki kendimizi Medine’de hissediyoruz.” Sohbetimizi duyan ve ortak olan Gülsen Erdem, buraya yemek için gelmediğini, bugünün mübarek olduğunu söylüyor: “Allah Müslümanları başımızdan eksik etmesin, böyle hayırlı din kardeşleri versin. Türk bayrağının altında yaşıyoruz, ne güzel, mutluluk, kardeşlik. Allah’ın yolunu biliyoruz, hocamızın yolunu biliyoruz.”
Normalde simitçi, Ramazan’da kâğıtçı
Kadınlar değişiklik yaptı ve o akşam orada sofra kurdu. Sulu yemeğiyle, tatlısıyla, böreğiyle hazırlananı da vardı, oradan sandviç alanı da. Oturmak için kilimini, minderini kapıp gelmişti çoğu. Ama bir şey getirmeyenler de vardı ki bu durum da kendi ekonomisini yaratmış ve kâğıt satma gibi dönemsel bir iş çoktan oluşmuştu. Ahmet Bey, 7 yıldır Eyüp’te kâğıt satıyor. Ramazan ayı bitince asıl işi olan simit satmaya devam edecek. Bu işten kazandığı para için, “idare ediyor” diyor. Yedi yıldır oraya gelen insanların aralarında geziyor ama hep sadece işini yapmış olacak ki, “en çok kimler, nerelerden geliyor?” gibi sorularımız çok da yedi yıllık cevaplar almıyor: “Buraya her taraftan insan geliyor. Bu sene biraz daha iyi.”
Sadece İstanbullular değil
Fatma Doğan, üç çocuğuyla ve eşiyle birlikte oradaydı. Bağcılar’dan geliyorlardı. Yemek faslı bitmiş, çay içmeye başlamışlardı. Neden geldiklerini ise şöyle açıklıyor: “Herkes burada açıyordu iftarını, biz de ‘bir kere gidelim, bakalım’ dedik. Eyüp Sultan’ın yeri olduğu için gelmek istedik. Daha huzurlu, mutlu hissediyoruz kendimizi burada. Hem çocuklar için de değişiklik olsun, Eyüp Sultan’ı görsünler istedik. Bizim için bugün çok önemli, ilk kez böyle bir şey yapıyoruz.”
Eyüp’ün o günkü misafirleri arasında sadece İstanbullular yoktu. Eşref Aslan, Bursa’dan geliyordu. Kendi ailesi ve köylüleri vardı yanında. Büyük bir arabayla, saat 04.00’te yola çıkmışlar. Aslan: “Burası gezilmesi gereken yerlerden birisi. Nasip kısmet bu sene oldu. Burayı anlatmak biraz zor olur. Gelip görmeyen bilemez. Mutlaka gelip görmek lazım ki, İstanbul’u tanısın adam.”
Sivas’tan gelen Seher Hanım, Kâğıthane’de akrabalarının yanında kalıyor. Eyüp’e iftar açmaya geliş nedenini kendini de alaya alarak anlatıyor: “Televizyonda gördüm, heveslendim, geldim. Kalabalık ya güya.” Televizyondan görüp, heveslenme o gün orada bulunan birçok insanın geliş nedeniydi. Fakat daha ilahi sebepleri olanlar da vardı, Resmiye Uyar gibi: “Ben burada oturduğum için, Eyüp Ensari Hazretleri ne zaman çağırırsa o zaman geliyorum. Nasıl mı çağırıyor? Sen niyetleniyorsun, o gün bir şey oluyor, gelemiyorsun. Ama aklında olmadığı zaman kalkıp geliyorsun. Belki de bu bizim içimizdeki inanç.”
Herkesin mutluluğu farklı
Eyüp’teki piknik havasından belki de en çok çocuklar memnundu. Dört yaşındaki Hamza Örgüt, televizyonda en çok “Örümcek Adam”ı izlemeyi seviyor. Yaşından çok sûreyi ezbere biliyor. Bir yandan da öğrenmeye devam ediyor. Öğretmeni annesi, ama kendisinin çok tekrarladığını ve öğrendiğini gururla söylüyor.
Kalabalık insanları yaklaştırmış, sofraları birleştirmişti. Yeni dostluklar bile kurulmuştu. Herkes hemfikirdi ki orada edilen duaların kabul edilme ihtimali daha yüksekti. 23 yaşındaki Zehra Bayrak neden öyle inandığını şöyle açıklıyor: “Mevla burada bulunan birinin bile hatırına, dualarımızı onların hürmetine kabul eder diye düşünüyorum. O yüzden geliyoruz.”
İstanbul’un çeşitli semtlerinden ve farklı şehirlerden Eyüp’e iftar için gelen bu insanların hepsi orada olmaktan mutluydular. Öyle bir mutluluktu ki bu, bunu dile getirirken onay alınacağından emin bir şekilde, hep sordular: “İnsan mutlu olmaz mı böyle bir yerde?”