Nıvart Taşçı
nivartt@gmail.com
“Aramızda yaşı 80’i bulan ve yaşı kadar yer gezmiş gezginler vardı; danslarıyla, simalarıyla, kısaca tüm kültürüyle Ermenistan halkı, diğer 79 ülkeden daha fazla bizlere benziyordu.” Geçen hafta bir Türk turist kafilesi tarafından Ermenistan’a yapılan ilk gezinin katılımcılarından Ahmet Demirel, seyahat izlenimlerini böyle özetliyor. 1985’ten bu yana bir seyahat acentesi işleten Faruk Pekin rehberliğindeki 33 kişilik kafilenin Gürcistan üzerinden yaptıkları Ermenistan yolculuğu, hem yepyeni bir coğrafyaya, hem de Türkiye-Ermenistan ilişkilerini açmaza sokan sınır sorununun farklı boyutlarına uzanan bir ziyaret niteliği taşıyor.
Dağlık Karabağ sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle Türkiye, Ermenistan’la sınır kapılarını Nisan 1993’te kapatmıştı. 1994’te hava sahasının da kapatılmasıyla Türkiye-Ermenistan arası uçuşlar Türkiye’deki bir temsilci tarafından kiralanan Ermenistan uçaklarıyla gerçekleştiriliyordu. Söz konusu uçuşların organizasyonundan sorumlu Dikran Altun, 2000’lerin başından itibaren Dışişleri Bakanlığının konuyla ilgili tutumunu yumuşattığını, nitekim uçuşlarda artık Türk uçaklarının da kullanıldığını belirtiyor.
Ermenistan ve Atlas hava yolları Erivan-İstanbul arasında haftada ikişer gün düzenli sefer yapıyor. Ama bu uçuşların yolcuları da daha çok bavul ticareti yapan Ermenistanlılardan, bir kısmı da turistik veya iş seyahati amacıyla yola çıkan Türkiyeli Ermenilerden oluşuyor. Bu seferlere son 3 yılda Erivan-Antalya arasında düzenlenen uçak seferleri de eklendi; elbette bu uçuşların büyük çoğunluğunu turistik amaçlı seyahatler oluşturuyor.
Doğu Karadeniz’den Ermenistan’a yapılan yolcu otobüsü seferleri ise ancak Gürcistan üzerinden devam ediyor. Uçak yolculuğuna kıyasla daha hesaplı olması, bu güzergâhı bavul ticareti yapan Ermenistanlılar tarafından tercih edilir kılıyor.
Hiçbir olumsuzluk yaşamadık
Görünen tabloda turistik veya iş amaçlı Ermenistan seyahatlerinin Müslüman Türk vatandaşlar tarafından nadiren tercih edilir olduğunu ve seyahat acentelerinin bu yönde özel geziler düzenlemeyi tercih etmediklerini söylemek mümkün.
Kendini bir ‘gezgin’ olarak niteleyen Faruk Pekin’in rehberliğindeki ekip de, seyahatlerini Gürcistan üzerinden gerçekleştirmiş. Ermenistan’da Soykırım Anıtı veya sınırları farklı çizilmiş haritalar gibi karşılaması zor sahneler de yaşadıklarını, fakat sınır polisi dâhil, insanlardan yana hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadıklarını belirten Pekin’e göre Ermenistan’da en bariz ve görünür olan “halkın çektiği sıkıntı ve yokluk”.
Pekin, yakın tarihin ve güncel sorunların anlaşılmasında mümkün olduğunca fazla yer görmenin, insanlarla doğrudan ilişki kurmanın önemini vurguluyor: “Halkların farklı dönemlerde farklı şekillerde yapılanmasını izleyebilen bir insanım, dolayısıyla hiçbir önyargım yok. Benim için Ermenistan bir ticari kazanç kapısı değil. Bu seyahatlerin yapılması gerekiyor. Ermenistan’ın Türkler tarafından bilinmesi gerekiyor. Sadece buradaki Ermenilerin değil, oradaki Ermenilerin de tanınması gerekiyor. Bu buluşmalar bir yumuşama yaratabilir.” Sadece Ermenistan’ın değil, tüm Kafkas bölgesinden İran’a kadar yapılacak her seyahatin ufuk açıcı olacağını belirten Pekin, “Tarihi algılamak kolay değil. Yargılamak ise hiç kolay değil, üstelik bize düşmüyor” diyor.
Sınır kapısı tek kurtuluş
Reel politikanın dayattığı kararlar bir yana, Faruk Pekin’in bu konudaki gözlemi tüm çarpıcılığıyla karşımızda: “Ermenistan’da kimle konuşursak konuşalım, herkes ağız birliği etmişçesine aynı şeyi söylüyor: ‘Sınır kapısı açılmalı, tek kurtuluş yolu bu.’ Ermenistan müthiş bir hızla nüfus kaybediyor ve oradaki insanlar gerçekten zor durumda.”
Dikran Altun, hem Ermenistan, hem Türkiye tarafında bir yumuşama olduğunu, fakat bu tablonun dönemsel olarak tekrarlayıp yeniden sert yaklaşımlara dönüldüğünü söylüyor. Ankara’da büyükelçiliği bulunmayan Ermenistan’ı Türkiye’de bürokratik düzeyde temsil eden herhangi bir kurum yok, bu yöndeki adımlar da henüz olumlu sonuç vermiyor.
Nitekim, Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi geçen sene İstanbul’da şube açmak için başvurmuş, ama resmi makamlarca reddedilmişti. Ermenistan’ı en azından ticari ilişikler düzleminde temsil eden Türkiye’deki tek kuruluş ise Karadeniz Ekonomik İşbirliği Temsilciliği.
Türkiye-Ermenistan ilişkileri bir sorunlar yumağı. Bütün yumakları çözmek için yapılması gereken ilk şey bir ip ucu bulmak. Bugünün hayatını biraz olsun rahatlatacak bir ip ucu. Bunu yapmadıkça yumağa yeni kördüğümler ekleniyor ve düğüm herkes için düğümdür. Marx, neredeyse 150 sene önce, Britanya’nın İrlanda sorunu için “Başka halkları ezen halk kendi zincirlerini imal eder” demişti. Biraz değiştirip şöyle diyebilir ve idrak edebilir miyiz: Başka halkların –hele komşunun- kurtuluşu bizim de kurtuluşumuzdur.