Çocuk askerlerin yaşam savaşı




Nur Niyaz Bildik
nbildik@medyakronik.com

“Oğlum kendisine askeri eğitim verileceğini ve eve dönmeyeceğini söyledi. Asker oldu, ama o henüz bir çocuk…” Sri Lankalı Rajawesran Valarmathai, 14 yaşındaki oğlunu 18 aydır göremiyor. Silahlı adamlar tarafından zorla alıkonan küçük çocuk, iki düşman isyancı gruptan ‘Karuna’nın savaşçısı. Sri Lanka’da, 10 Mart’ta yapılan yerel seçimler öncesi kutuplaşan “Tamil Eelam’ın Özgürlük Kaplanları” ve “Karuna’nın Tamil Halkı Özgürlük Partisi” onun gibi nice çocuğu kendi kavgalarına dâhil ederek güç kazanmaya çalışıyor.

Farklı nedenlerle bugün başta Afrika olmak üzere dört kıtada toplam 24 ülke çocuk asker kullanımını sürdürüyor. Kolombiya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Rusya, İran, Afganistan, Uganda, Ruanda, Çad, Gine, Sudan bu ülkelerden yalnızca birkaçı.
UNICEF’in raporuna göre son 10 yılda iki milyon çocuk silahlı çatışmalarda öldürülürken, altı milyonu evsiz kaldı, on iki milyonu yaralandı veya sakat kaldı, üç yüz bini ise çaresizlikten veya korkutuldukları için asker olmaya zorlandı.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu Uluslararası Af Örgütü’ne üye ülkeler, çocuk asker kullanan devletlerin adalet önüne çıkarılması için çabalıyor. Fakat “Çocuk Askerlerin Kullanımını Durdurun Koalisyonu”nun verilerine göre şu ana kadar Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde sadece Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde işlenen suçlarla ilgili dava açılabildi.

Şimdilik yasal yollarla isyankâr gruplar veya hükümet güçleri engellenemese de, UNICEF ve Kızılhaç gibi kuruluşlar sayesinde kurtarılan çocukların sayısı artıyor. Çocuk asker sayısı 1997’de 300.000 olarak tespit edilmişti, şimdi 250.000 civarına inmiş gözüküyor. Buna rağmen sivil toplum kuruluşlarının rehabilitasyon ve topluma kazandırma programları uzun vadede yeterli olmuyor.


Çaresiz yalnızlık

Bugün çocuk askerler silahlı grupların tehdidiyle, öç alma adına kışkırtıldıkları için veya fakirlikten kurtulmak için ellerine silah almak zorunda kalıyorlar. Bunların büyük bir kısmı aile fertlerini çatışmalarda kaybettiği için öksüz. Silahlı örgütler maddi ve manevi destekler sunduğu için ve en önemlisi aç kalmalarını önlediği için savaşmak onlar için hayatta kalmanın bir yolu.

Örneğin 13 yaşındaki Isaak, kendisini silah kullanmaya itecek sebepleri asla unutmayacak. İlk kez Şubat 2006’da “Değişim İçin Birleşmiş Cephe”ye (FUC) katılmış ve geçen senenin sonuna kadar da Çad ordusuyla savaşmış. Sebebini şöyle açıklıyor: “Guérida Pazarı yolunda silahlı adamlar bizi durdurdu. Büyük abimin karısına ve onun kuzenine gözlerimizin önünde tecavüz ettiler, ardından bizi bırakmadan önce üstümüzdeki değerli her şeyi aldılar…”

Isaak, Çad’da askerlik yapmaya başlamış 413 çocuktan sadece biri. Bu çocuklar kendilerine verilen görevleri yerine getirirken veya çatışmalarda ölüyor veya yaralanıyorlar. Mayın ve patlayıcı yerleştirmek, ateş etmek onların yapmaya zorlandıkları işlerden birkaçı. Üstelik eğitimleri sırasında dayak yiyip aşağılanıyor, vahşice muamele görüyorlar. Çatışmalara katılan çocukların arasında kızlar da var. Kızlar cinsel taciz, seks köleliği ve tecavüz riskiyle de karşıkarşıyalar.

İntihar saldırılarında da onlar var!

Birleşmiş Milletler “Silahlı Çatışmalar ve Çocuklar” temsilcisi Radhika Coomaraswamy, özellikle Irak ve Afganistan gibi ülkelerdeki intihar saldırılarında çocuk kullanımının artışına karşı tedbir almanın hayli zor olduğu görüşünde: “Devlete bağlı olmayan ve ‘terör örgütü’ diye nitelenen bazı gruplarla iletişim kurmanın güçlüğü bir yana, onları kötü sıfatlarla adlandırmak ve utandırıcı söylemlerde bulunmak da yararsız. Çünkü bu örgütler zaten Birleşmiş Milletler’i utanılması gereken bir mekanizma olarak görmüyorlar.” Coomaraswamy’ye göre çözüm yerel cemiyetler kurmaktan geçiyor.

Birleşmiş Milletler, çocukları caydırma ve çatışmalara zorla katılanları kurtarma konusunda ciddi çalışmalar yapıyor. Ama askerliği sona ermiş bir çocuk, eve de gönderilse, yetimhanelere de yerleştirilse başlarında bir anne baba olmadıkça tehlike geçmiş olmuyor.
Üstelik, yardım fonları yeterince desteklenmediğinden, en temel ihtiyaçları bile eksik kalabiliyor. Bu durumda çocuklar, silahlı grupların kendilerine sunduğu imkânların daha iyi olduğunu düşünebiliyor.

Kızılhaç ve UNICEF’in birlikte açtığı Mongo Geçici Yardım Merkezi’nde görevli Ahmat Karriffene, “Bu çocuklar günde en az üç öğün yemek yemeli. Ama elimizdeki yetersizlikler yüzünden sadece iki kez yemek verebiliyoruz” diyor.

Radhika Coomaraswamy’ye göre, dini kurum ve organizasyonlar 50.000’den fazla çocuğun kurtarılmasında önemli bir faktör. Çoğunun inancının yüksek olması ve dini kurumların bu noktada devreye girmesi çocukları askerlikten caydırabiliyor.

Dinin yanısıra eğitim ve meslek edindirme de önemli. Sosyal yardım görevlisi Ramat Mangué “Onlarla konuşmalarımızda eğitimin ne kadar önemli olduğunu, eğitim olmadan örneğin doktor olamayacaklarını anlatmaya çalışıyoruz. Bugün, aralarından birçoğu okullu olmayı ve iyi bir eğitim görmeyi arzuluyor” diyor.

Normalleşme zorluğu

Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde yaşayan Moka anımsadıklarını şöyle dile getiriyor: “Vücutları mermilerle delinen insanlar gördüm. Onları gözümüzün önünde öldürdüler. Bir keresinde olduğumuz yere gelip, sırf insanları öldürmek için kalabalığa ateş açtılar. Bunu düşündüğümde hep ağlıyorum.”

Moka’nın hayatı artık giderek iyileşiyor. 650 çocukla birlikte Nyabyunyu İlkokulu’na gidiyor ve “Okul yaşadıklarımı unutmamı sağlıyor” diyor.

Okulların yanısıra, rehabilitasyon kamplarında verilen eğitim de korkunç gerçekleri göz önüne seriyor. Danışmanlardan Mary Wanjiru, 10-17 yaş aralığındaki çocuklarla sohbet imkanı bulmuş: “Kurdukları cümlelerde en sık ‘düşman’ kelimesini kullanıyorlar.”

Wanjiru ve arkadaşları, çocukların hissettiklerini ifade edebilmeleri için çeşitli yollar bulmuşlar. Bunlardan en etkili olanı kuşkusuz sanat. Çizdikleri resimler ise genelde aynı ruh halini yansıtıyor. Ok, bıçak, taş, sapan gibi savaş aletleri, çizilen nesnelerin başında geliyor. Eğitmenler bu durumu, gelecek bir savaşın haberini veren davul seslerine benzetiyor.

Kongo’daki durum içler acısı

Çocuk Askerlerin Kullanımını Durdurun Koalisyonu’nun Kongo’da yürüttüğü DDRR (silahsızlanma, kurtarma, rehabilitasyon ve yeniden kazanım) sürecine dair rapordaki saptamalar hayli dikkat çekici.

İşte rapordan bazı notlar:

-DDRR programına dahil olan eski çocuk askerler genelde kırsal kesimden büyük şehirlere geldiklerinde büyük bir bunalım sürecine giriyorlar. Ailelerinden, arkadaşlarından ve geleneksel komün hayatından ayrılmak onları içine kapanık bireyler haline getirirken, yabancılaşmaları da kaçınılmaz oluyor.

– Aile bilincini yeniden oluşturmak isteyen ergenlik dönemindeki birçok genç hamile kalıyor ve birçoğu da acil olarak finansal özgürlüğe erişmek, geride bıraktığı ailesine para göndermek istiyor.

– DDRR programı çocuklara iki türlü yerleşim imkanı sağlıyor: ya evlatlık veriliyorlar ya da yetimhanelere yerleştiriliyorlar. Evlatlık verilen çocuklar diğerlerine göre daha zor adapte oluyorlar. Bunun için daha genç yaştakiler tercih ediliyor. Zaten evlat edinecek bir aile bulmak da o kadar kolay olmuyor. Çünkü kimse eskiden askerlik yapmış, psikolojik sorunları olan ya da uyuşturucu bağımlısı bir çocuğu istemiyor. Yetimhanelerde ise durum biraz daha iyi: Uzmanlar, eğitim destekleri ve sunulan olanaklar çocukları topluma kazandırmada daha hızlı bir yol.

– Çocuklara cinsellik ve üremeyle ilgili dersler verilerek kendi yaşamlarını ve vücutlarını kontrol etme haklarına sahip oldukları anlatılıyor.

– Eğitim veren öğretmenlerin de, çocuk askerlerle nasıl daha iyi iletişim kurabileceklerine dair uzmanlardan destek almaları gerekiyor. Bu çocukların marjinalleşmesini engellemek ve toplumda kabul görmeleri için önemli bir adım olarak görülüyor.

– Çoğu genç bu kadar geç okullu olmaktan utanç duyuyor. 15 yaşındaki eski çocuk askerlerden biri eğitim deneyimini şöyle anlatıyor: “15 yaşında, küçük çocukların birkaç ayda kolayca öğrendiği basit şeyleri anlamak için uğraşmaktan utanç ve hüsran duyuyorsunuz. Her şey çok yavaş gidiyor, çünkü hiçbir zaman nasıl çalışmanız gerektiğini öğrenmemiş oluyorsunuz. Pes etmeyi o kadar çok düşündüm ki… Ama öğrenmeyi başardım ve okulu bitirdim. Şimdi babam ölmüş olsa bile aileme para yollayabileceğim için mutluyum.”

– Devlet çocuk askerlerin DDRR programıyla eğitimi için iki senelik bir süre veriyor. Ama bu süre çoğunlukla gençlerin kendini toparlamasına yetmiyor. Psikolojik travmalarının büyüklüğü karşısında derslere konsantre olmaları zaman alıyor.

– DDRR programına katılan ya da bu programdan mezun olan çocukların karşılaştığı en büyük sorun toplum tarafından “suçlu” olarak damgalanmak. Bu durum, çocuklar kendilerini ne kadar toparlamış olsa da, hayatları boyunca peşlerini bırakmıyor. Çünkü toplum da silahlı bir grubun hedefi olmaktan ya da öfke oklarını toplamaktan korkuyor.