Konsollarla zamanda yolculuk

İlk oyun konsolu Magnavox Odyssey 1972 yılında piyasaya çıktığında büyük ilgi gördü. Bu ürün evde eğlence kültürüne yeni bir soluk getiren analog bir sistemdi. Odssey ilk olmuştu ama bu başarısı kısa soluklu olacak ve yerini Atari 2600 efsanesine bırakacaktı. 1977 yılında piyasaya sürülen Atari 2600, dünya çapında 30 milyondan fazla sattı. Ülkemizde “Karakutu” adıyla bilinen … Devamını oku

‘Fantezi’ amaçlı yapay kızlık zarı!

İnternette yapay “kızlık zarı” satıldığını öğrendiğimde bir an duraksadım ve kendime ”en sonunda bunu da yaptılar” dedim. Bu kısa süren şaşkınlığım, namus cinayetlerinin aklıma gelmesiyle yerini üzüntüye bıraktı. Cinsiyetçiliğe dayalı namus anlayışı, bekâretin hala tabu olduğu ülkelerde ilginç ürünler ortaya çıkmasına neden oluyor. Seks yapmanın sadece erkeklerin tekelinde olduğunu düşünen, kadının seks yapma özgürlüğünü elinden … Devamını oku

Kadınlara yardım için “el kaldırdılar”

Kadın sığınma vakfı Mor Çatı, Otto Santral’de 8 Kasım’da ünlü sanatçıların bağışladığı kostümlerin açık arttırma ile satıldığı bir müzayede gecesi düzenledi. Esprileriyle satışa katkı sağlayan Cem Yılmaz ve en çok kostümü satın alan ünlü iş kadını Leyla Alaton, müzayedeye damgasını vurdu. Şiddet gören kadın ve çocuklara hukuki, sosyal ve psikolojik destek veren Mor Çatı Kadın … Devamını oku

Sabah’ın Etik Servisi’ne sorular

Sabah gazetesinin internet sayfalarında “Etik Servisi” adıyla ilginç bir bölüm var. Gazetenin Yazı İşleri Müdürü Barış Soydan tarafından hazırlanan sayfada okurların karşı karşıya kaldığı kimi durumlarda yaptıkları ya da yapacakları davranışların ahlaki olup olmadığına ilişkin sorular yanıtlanıyor. Bir nevi ahlaki Güzin Ablalık hizmeti yani. “Aman ne güzel bir hizmet” diye aklınızdan geçirebilirsiniz. Ancak yöneltilen soruları … Devamını oku

İnsan olmak yetmez yetmiyor zaten

HaberVs muhabirlerinin hazırladığı “Bir zamanlar fırtınalar estirirdim” parçasını ve klibini iftiharla sunuyoruz. Klipte 2009-2010 yılında HaberVs’de görev alan öğrenciler ve HaberVs ekibi yer alıyor. Seslendirme, çekim ve kurgu da aynı ekip tarafından gerçekleştirildi. Şarkıyı, söz yazarı ve bestecisi Mazhar Alanson’dan izin alarak Emirhan Üçkardeş’e yaptırdık. Çekimleri Santralistanbul’da gerçekleştirilen klip bir ayda tamamlandı.

Playing for Change ve Doğa İçin Çal projelerinden esinlenerek hazırladığımız bu kliple, bir yıl boyunca okuduğunuz ve izlediğiniz haberleri ortaya çıkartan ekibi sizlere tanıtmak, bu üretim sürecinin hepimizin ortak katkılarıyla gerçekleştiğini vurgulamak istedik.

İyi seyirler ve iyi eğlenceler dileriz.

Sorun Pitbull’da değil onları dövüştürenlerde

 

Zaman zaman saldırı, yaralanma ve hatta ölüm haberleriyle gündeme gelen Pitbull’lar şimdi de üç bakanlığın toplatma kararıyla yeniden gündemde. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu 24 Haziran 2004’te çıkarılan Hayvanları Koruma Kanunu’nun 14. maddesinde yer alan; “Pit bull terrier, Japanese tosa gibi tehlike arz eden hayvanları üretmek; sahiplendirilmesini, ülkemize girişini, satışını ve reklamını yapmak; sergilemek ve hediye etmek yasaktır” maddesinin artık uygulanacağını, bunun için genelge yayınladıklarını açıkladı. Yasanın yürürlüğe girmesinden tam altı yıl sonra yapılan bu açıklama İçişleri Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nı da harekete geçirdi ve her iki bakanlık da sözkonusu köpeklerin toplatılması için teşkilatlarına talimat verdi.

HaberVs’nin 16 Ocak 2008’de yayınladığı “Pit bull beslemek kâğıt üzerinde suç, fiilen değil” başlıklı haberde bu tür köpeklerle ilgili yasa maddelerinin uygulanmadığı, zaten uygulayacak herhangi bir birimin de bulunmadığı belirtiliyordu. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nu altı yıldır uygulanmayan yasa maddelerini uygulamaya kim veya ne ikna etti şimdilik meçhul ancak bilinen bir şey var ki basında “pitbull terörü” olarak adlandırılan sorunun kaynağında köpekler değil, onların sahipleri yatıyor. Aslında karakter olarak diğer köpeklerden fazlaca bir farkı bulunmayan Pitbull’lar yıllardır yasa dışı köpek dövüşlerinde kullanılıyor, vahşi bir şekilde yetiştiriliyor ve bu şekilde yetiştirilen hayvanlar sokakta “terör” yaratıyor.

Canavar Pitbull nasıl yetişiyor?

HaberVs, Pitbull Terrier cinsi köpeklerin kullanıldığı köpek dövüşlerine katılan Pitbull sahiplerine ulaştı ve hem köpek dövüşlerinin hem de dövüş köpeği yetiştirilmesinin ayrıntılarını öğrendi…

Vahşetin gerçek kaynağı olan Pitbull eğitmenlerinden biri olan K.H., dövüşler için eğitilen pitbulları ring boğası olarak adlandırdıklarını söylüyor. Saldırgan pitbulların nasıl eğitildiğini anlatmaya başlayan K.H. bu köpeklerin yavruluk dönemlerinde alınıp tıpkı insanlar gibi spor yaptırılarak kondisyonlarını artırdıklarını anlatıyor.

Güçlenmeleri için yurtdışından kas iğneleri getirterek bu yavru köpeklere vurduklarını söylen K.H. “Çeneleri kuvvetlensin diye gelişim çağındaki pitbulları yüksek yerlere asılan lastik ve halatlarla günde 2, 3 sefer olmak üzere yarım saatle ile bir saat arasında çenelerinden asıyoruz” diyor. Koşu bantları, uzun koşular, ağır zincir taşıtma gibi çalışmalar da bu antremanların diğer parçaları. Bu şekilde 6-7 ay eğitilen yavrular sonunda vahşi bir dövüşçü haline geliyor.

Bir başka Pitbull eğitmeni E.E. ise bazı insanların sokaklarda gördüğü pitbull cinsi köpeğin kedileri öldürmesi veya başka bir sokak köpeğini öldürmesinin sahipleri tarafından bahisli maçlar öncesi köpeğin vahşilik kazanması için yaptırıldığını söylüyor. Bu köpeklerin doğdukları günden itibaren “parçala, öldür” komutlarıyla eğitildiklerini belirten E.E., Türkiye’de de özel olarak organize edilen köpek dövüşlerinin yaygın olduğunu söylüyor.

Pitbull dövüşleri

Pitbull eğitmeni E.E., bu köpeklerin kilolarına göre kendi klasmanlarında dövüştürüldüğünü ve tıpkı spor turnuvalarındaki gibi kupa ile ödüllendirildiğini anlatıyor. Bu tür organizasyonların ülkemizde yasak olduğunu belirten K.H. ise dövüşlerin gece düzenlendiğini ve her dövüşün yaklaşık 1 ile 2 saat arasında sürüdüğünü ve organizasyonda 4-5 maç yapıldığını söylüyor. Genellikle geceyarısı başlayan maçlar sabahın erken saatlerine kadar sürüyor ve köpeklerin aldıkları yaralara müdahale etmek için dövüşlerde veteriner de bulunduruluyor.

K.H., bu dövüşlerde kişi başına 500 ile 1000 arasında bahislerin döndüğünü ve bahsi kazananların, bu kârın yüzde 10’unu köpek sahibine verdiğini söylüyor. K.H.’nin verdiği bilgiye göre bu işin mafyası tarafından organize edilen büyük köpek dövüşleri Gebze, İzmit’teki fabrikalarda geceleri düzenleniyor. Bahis olmayan maçların ise mahalle aralarında, gecekondularda hatta inşaatlarda düzenlendiğini belirten K.H., bu maçların büyük organizasyonlardan önce köpeklerin deneyim kazanması amacıyla düzenlendiğini söylüyor. (Yukarıdaki videoda istanbul Beşiktaş’ta bulunan metruk bir kamu binasının terasında gerçekleştirilen bir antreman maçını görebilirsiniz)

Sorun Pitbull’da değil sahiplerinde

Veteriner Hekim Gamze Önatılgan, Pitbulların diğer köpekerden farklı olmadığı ve yetiştirlme şekilleri yüzünden insanların korkulu rüyası haline geldiğini belirterek, korkulması gerekenin Pitbull mu yoksa onu yetiştiren sahipleri mi olduğu sorusunu ortaya atıyor.

“Pitbull’lar maalesef son zamanlarda çıkan haberlerden sonra yanlış tanınıyor. Bilenin aksine Amerikan Pitbull Terrierler tamamiyle zararsız ve sahibine düşkündür” diyen Gamze Önatilgan’ı Köpek eğitmeni Güngör Çilli de onaylıyor:
“Pitbulllardaki sorun bilinçsiz eğitim ve yetiştirme yöntemleridir. Aslında bu köpek ırkı eğitime yatkın, sahibinden komut almayı seven köpeklerin başında gelmektedir. Bilinçsiz sahiplerden kaynaklanan, saldırgan, agresif olmaları için çeşitli yöntemler uygulanan, adeta birer ölüm makinası haline getirilen köpekler haklı olarak insanlarda korku yaratıyor.”

Sonuç olarak Çevre ve Orman Bakanlığı’nın kararıyla köpeğini veterinere kaydettirmiş ve büyük bir ihtimalle hayatında hiç bir zaman köpek dövüşü görmemiş Pitbull sahiplerinin köpekleri toplanacak ve barınaklarda kötü koşullarda ölüme terk edilecek. Diğer yandan hiç bir zaman kayıt altına girmemiş dövüşçü Pitbulllar muhtemelen yasa dışı köpek dövüşlerinde yine birilerine para kazandırmaya devam edecek…

Çınarın dibindeki hazine

İstanbul Ümraniye’de mahalle sakinlerinin çabalarıyla yayınlanan Çınardibi dergisi, üç yıldır kendi yağıyla kavruluyor. Özellikle çocukların katkısıyla hayat bulan dergi, “Yozlaşmaya karşı kültürü, yalnızlaşmaya karşı toplumsallaşmayı” amaç ediniyor. Dergi, bir grup gönüllünün bir araya gelmesiyle oluşan Çınardibi Kültür Merkezi çatısı altında yayınlanıyor. Mahalle inisiyatifi olarak çalışan Çınardibi Kültür Merkezi, dergi yayınının dışında kadınlara okuma yazma öğretmek, mahalle sakinlerini tiyatro ve sinemayla tanıştırmak, futbol, basketbol takımı kurmak, gitar, bağlama, ingilizce ve matematik kursları açmak gibi faaliyetlerde de bulunuyor. Kadınların toplum içindeki rolünün artırılması için çalışan dernek üyeleri, yola çıktıkları ilk zamanlarda önyargılarla karşılaştıklarını, çeşitli tepkiler aldıklarını, bazı öğretmenleri ve aileleri ikna etmek için çaba sarfettiklerini anlatıyorlar.

Derginin çıkış amacının kendini ifade etme kanalı bulamayan sıradan insanlar için bir platform yaratmak olduğunu belirten gönüllüler, çocukların konuya büyüklerden daha fazla ilgi gösterdiklerini söylüyor. Derginin editörü Devrim Boran, bu projeyi hayata geçirmeden önce çok yoğun çalıştıklarını, ancak çocukların katılımını ve havesini görmenin her türlü yorgunluğa değdiğini ifade ediyor. .

Kendi mahallesinde ortaya çıkıp tüm Ümraniye’ye yayılmaya başlayan Çınardibi dergisi, yok olmaya yüz tutmuş “mahalleli” kavramını korumaya çalışırken, çocukların sosyalleşmesi adınada önemli işler yapıyor.

İstanbul’un ‘tatlı’ belleği: Baylan

HaberVs muhabirleri Sinem Yapıcıkardeşler ve Niso Esim, Harry Lenas’la, sadece İstanbul’un en eski pastanesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin en köklü markalarından Baylan’ın kakao ürünleri firması ALTINMARKA’ya satışının yapıldığı haberi üzerine görüştü. Ve pastanenin ikinci kuşak sahibi Lenas, firmayla imzaladığı ortaklık anlaşmasını yukarıdaki sözlerle cevapladı: “Bu firma ölmesin. Ben 86 yıl taşıdım bu bayrağı. Ama benim kendi çocuğum yok. Anlaşma, bu bayrağın taşınması için yapıldı.”

Hemen düzeltelim; Baylan’ın Ülker Grubu’na satıldığı haberi geçtiğimiz günlerde basında yer almıştı. Satış haberi doğru olmakla birlikte, anlaşmanın yapıldığı firmanın ismi bu haberlerde yanlış verildi. Harry Lenas’ın aktardığına göre o hayatta olduğu sürece (yaşının yazılmasını istemiyor!) yönetim Lenas’ta olacak. Lenas’tan sonra yönetim bu firmaya geçecek.

“Baylan İstanbul için –hatta, Harry Lenas’ın mütevazılığını bir an için unutup- Türkiye için ne ifade ediyor” diye soralım. Cevabı epey uzun:

İlk Baylan, 1923’te Beyoğlu’nda açılıyor. (Pastanenin ilk ismi, Fransızca L’Orient (Şark) sözcüğünün okunuşu olan Loryan). Beyoğlu’ndaki bu ilk pastaneyi, 1925’te Karaköy meydanındaki ikinci şube izliyor. Arnavutluk göçmeni, Rum Filip Lenas’ın açtığı bu iki işletme kısa zaman içerisinde dönemin önemli pastaneleri Markiz, Lebon ve Moskova ile rekabet edebilecek seviyeye gelir. Çünkü Filip Lenas, pastacılığı Fransızların çalıştırdığı ve Türkiye’nin ilk çikolata imalathanesi Mulatiye’de öğrenmiştir.

Her iki şube de, muhit değiştirmemekle birlikte farklı binalara taşınıyor. Bu şubeleri, 1939’da Karaköy’de faaliyete geçen Baylan Çikolata Fabrikası izliyor. Ve tıpkı şubeler gibi bu fabrika da 1953’te taşınarak Gayrettepe’ye gidiyor. Ancak “kötüleşen şartlara dayanamayan” Beyoğlu Baylan 1967’de, fabrika 1984’te, bugün Axa Oyak’ın bulunduğu tarihi binada faaliyet gösteren Karaköy Baylan ise, bu binanın onarıma girmesiyle 1992’de kapanır.

Ansiklopedilerde bulabileceğimiz bilgiler Baylan’ın Cumhuriyet’le başlayan öyküsünün kilometre taşlarını belirtiyor. Ancak, insanlar için ne ifade ettiğini pastanenin internet sitesindeki şu bilgide bulabiliyoruz:

“Karaköy’deki Baylan Tünel ile Karaköy’e inen Kadıköy yolcularından bir çoğunun vapura koşmadan önce ayakta ‘Cup Griye’ yedikleri, pasta ve çikolata aldıkları bir dükkan konumundayken, Kadıköy Baylan da asmalı bahçesiyle her yaştan insanın severek gittiği bir pastane olarak bilinir. Beyoğlu’ndaki Baylan ise her dönemde ünlü edebiyatçıların buluştukları, toplanıp söyleşiler yaptıkları bir yer olarak anılarda kaldı.”

Yine sitedeki bilgiye göre Beyoğlu Baylan’ın müdâvim edebiyatçıları arasında Attila İlhan, Oktay Akbal, Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Haldun Taner, Cemal Süreyya, Salah Birsel, Peyami Safa, Orhan Kemal, Orhan Duru, Ahmet Oktay, Fethi Naci, Leyla Erbil, Tomris Uyar ve Sevim Burak gibi isimler var. “Baylancılar” olarak anılan bu isimlerin yarattığı ekol edebiyatımızda Baylancılar Akımı olarak anılıyor.

İşte Baylan’ı nostaljik bir ansiklopedi maddesi yapmaktan öteye ve bugüne kadar taşıyan yer ise, Filip Lenas’ın küçük oğlu Mihal tarafından 1961 yılında açılan Kadıköy şubesi. Kadıköy Baylan, günün her saati işinin başındayken görebileceğiniz Haryy Lenas tarafından yönetiliyor.

Doğrusu Harry Lenas da sahibi olduğu Baylan gibi ansiklopedide maddesi yazılabilecek bir isim. Filip Lenas’ın büyük oğlu Harry, alaylı babasının aksine pastacılık eğitimini Zuckerbaecker Schule (Viyana) ve Richmont Fachshule’de (Luzern, İsviçre) almış. Mövenpick Restaurant’da çalışmış, Gefrat Solingen’de çikolatacılık kurslarına katılmış. 1954’te Türkiye’ye döndüğünde Karaköy’de tünel çıkışının karşısında ilk gündüz barı “Tagesbar”ı açmış.

İşte Baylan’ın damaklarımıza armağan ettiği, başta Cup Griye olmak üzere pek çok tatlı lezzet Harry Lenas’ın elinden çıkma. Baylan Pastanesi, 1960’lı yıllarda çıkardığı ürünlerle Türkiye’de tatlı sektörüne yön veren bir marka haline geldi. Ve 86 yıl önce başladığı, günün tanımıyla “butik” üretimi bugüne taşıdı.

Baylan ve Harry Lenas, İstanbul’un “tatlı belleği”. Ama Lenas’ın, bu sayfadaki kutucuğa tıklayarak izleyebileceğiniz görüntülü haberin sonunda söylediklenin altını çizmek lazım: “Fazla şube açmayacak Baylan. Çünkü fazlalaşırsa kontrolü de kaçırırsın, kaliteyi de bozarsın. Az ve öz olması lazım. Bu meslek el işidir, fabrikasyonla olmuyor. Emek ister.”

Uzun bir ömür dilediğimiz Harry Lenas’ın Baylan hakkındaki temennisinin doğru çıkmasını umuyoruz.