Dertlerimizin yönetmeni Semih Kaplanoğlu

“Küçüklüğümden beri bu işi yapacağımı biliyordum” sözleriyle giriyor konuşmasına. “İzmir’in açıkhava sinemalarında bir gecede üç film izleyerek büyüdüm. Fransız Kültür Merkezi sayesinde de Yeni Dalga akımı olmak üzere neredeyse bütün Fransız filmlerini ‘hatim ettim’ söyledi. İstanbul’a geldikten sonra getir götür” işlerinden, kamera asistanlığına ve dizi senaristliğine kadar pek çok iş yaptım.” Semih Kaplanoğlu’nun “sıkıcı filmler” … Devamını oku

29. Uluslararası İstanbul Film Festivali açılışı

Sinemaseverlerin takip etmekten büyük keyif aldığı İstanbul Uluslararası Film Festivali, 29 kez, dün akşam Lütfi Kırdar Sergi ve Kongre Sarayı’nda düzenlenen ödül töreni ile başladı. Törenin açılış konuşmasını, İKSV Yönetim Kurulu başkanlığını amcası Şakir Ezcaçıbaşı’ndan devralan Bülent Eczacıbaşı yaptı. Eczacıbaşı, geçmişten günümüze festivalin değişiminden ve öneminden söz etti: “Festival, 1982 yazında bir ‘film haftası’ olarak … Devamını oku

Havlayan köpek ısırır mıydı?

Vizyona taze girmiş, başarılı bir Türk filmi var elimizin altında: Kara Köpekler Havlarken. İsmi pek çekici gelmese de kulağa, içinde sakladıklarını görmeye değer. Mehmet Bahadır Er filmin hem senaryosunu yazmış, bir de dayanamayıp (Maryna Gorbach’la birlikte) çekivermiş. Bu, Marmara Üniversitesi çıkışlı, pek çok kısa filmi de beğeniyle karşılanan genç yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi. Ana … Devamını oku

‘Halit Ergenç çok benzedi ama Haluk Bilginer daha iyi oynadı’

Atatürk’ü sahnede canlandıranlardan biri de tiyatro oyuncusu Nurseli İdiz’di. HaberVs, “Cumhuriyet Kadınları” başlıklı proje için Atatürk kılığına giren İdiz’e kadın gözünden Atatürk’ü ve Atatürk’ü canlandırmanın nasıl bir duygu olduğunu sordu. Sahnede Atatürk’ü canlandırmak nasıl bir duygu?Şimdi aktörler için öyle büyük bir dezavantaj ki Atatürk’ü canlandırmak yani vardır ya tarihimizde böyle idoller. Hakikatten bir efsaneyi canlandırmak … Devamını oku

Alican Yücesoy: ‘Atatürk’e benzemek yalnızca ayrıntı’

Atatürk’ü bir yabancı daha iyi oynayabilir mi? Veya Atatürk’ü sevmeyen bir oyuncu Atatürk’ü daha iyi canlandırabilir mi? Son denemin beyazperdedeki Atatürk’lerinden biri Alican Yücesoy, bir aktörün Atatürk’ü sevmesinin, tanımasının veya ona benzemesinin oynadığı rolle hiç bir ilgisinin bulunmadığını düşünüyor. HaberVs, “Atatürk olmanın” nasıl bir duygu yarattığını, bir aktörün kariyerini nasıl etkilediğini Alican Yücesoy’a sordu. “Son … Devamını oku

Haluk Bilginer: En iyi ama en gerçekçi Atatürk

Haluk Bilginer, üç yıl önce oynadığı İş Bankası reklamında Atatürk’ü canlandırmıştı. Bilginer bu en kısa süreli Atatürk rolüyle belki de en çok konuşulan ve beğenilen oyuncu oldu. Bu görüşü, Atatürk’ü canlandıran diğer oyuncular da paylaşıyor. Gelgelelim “en iyi Atatürk”, Atatürk olmak konusunda en az duygusal isim; Mustafa Kemal’i sadece bugüne kadar canlandırdığı –Tanrı dahil- karakterlerden … Devamını oku

Sinan Tuzcu: ‘Oyunculuğumu tartıştırabilmek için Atatürk oldum’

Bir oyuncunun canlandırdığı karaktere hayranlık duyması, ya da bunun tam tersi, rolün inandırıcılığından kaybettir mi? Zülfü Livaneli’nin çok tartışılan filmi Veda’da Mustafa Kemal’i canlandıran Sinan Tuzcu’ya (33) bu soruyu sormamızın nedeni, film nedeniyle kendisiyle yapılan söyleşilerde Atatürk’e hayranlığını dile getirmesiydi. Tuzcu, Türkiye’deki insanların yedi yaşından başlayarak resmi tarih bilgisiyle kuşatıldığını ancak Atatürk söz konusu olduğunda, … Devamını oku

Yakup Kadri depoda, Memet Fuat evde

Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun 1932’de yayınlanan Yabanromanını, “milli edebiyat devrinin başlangıcı”, hatta “romanımızın ilk başyapıtı” diye nitelendirenlerin sayısı hiç de az değildir. Yakup Kadri bu romanda, Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da aydın ve köylü arasındaki kopukluğu ortaya koymak ister. Kimilerine göre bunu yaparken köylüyü olduğundan kötü gösterir. Bu nedenle Yaban, yukarıda bahsedilen “edebi” övgüleri de çok hak … Devamını oku

Fransa’da Türk olmak

Yeni ve daha iyi bir yaşam için boydan boya Avrupa’yı aştılar. “Biraz para biriktirelim, döneriz” dediler. Eninde sonunda bir ev, bir traktör, bir otomobil parası. Sonra yine memleket toprağı. Ama iş o kadar kolay değildi. Ne göçmenler, ne de onları ağırlayan ülke için. Yıllar geçti, göçmenler işçi yurtlarındaki tek göz evlerine, varoşlara, gönüllü sürgüne alıştılar. … Devamını oku