Momo: Medya eliyle körüklenen panik

Bilgi Medya Bölüm Başkanı Dr. Esra Ercan Bilgiç’e göre, WhatsApp ve Youtube üzerinden yayıldığı iddia edilen “Momo” figürünün çocuklarda depresyona ve intihar eğilimine neden olduğu iddiaları doğruyu yansıtmıyor.

Momo’nun çocuklarda depresyon, kaygı bozukluğu, davranış sorunları ve suça eğilime neden olduğuna dair tek bir vaka bile olmadığını dile getiren Bilgiç, yaşanan şeyin “medya eliyle körüklenen bir panik” olduğu görüşünde. Buna rağmen YouTube’un çocuklara göre bir yer olmadığını söyleyen akademisyen, anne babaların, “çocukların Youtube ile ilişkisinin ne olduğunu sorgulamalarını” ve “günümüz medya ortamını daha yakından tanıyıp, doğru ile yanlışı ayırmalarında çocuklara yardımcı olmalarını” öneriyor.

Bilgi Medya RGB ekranında dün yayınlanan “HaberVesaire’de Bu Sabah” programına katılan Esra Ersan Bilgiç, tüm dünyada paniğe neden olan “Momo” figürü hakkında HaberVs editörlerinin sorularını yanıtladı. Bilgiç şunları söyledi:

Temmuz 2018’de yayınladığı haberle, Momo kaynaklı paniğe katkıda bulunan ciddi yayın kuruluşları arasında BBC de yer almıştı. Kurum, geçtiğimiz günlerde yayınlanan haberleriyle, “momo” konusunda nasıl hataya düştüğünü açıkladı.

“Konuyu medya çalışmaları perspektifinden değerlendirdiğimizde bir “ahlakî panik” yaşandığını görüyoruz. Bu 1971’de Sosyolog Stanley Cohen tarafından geliştirilen bir teori. Buna göre bir figür, zaman zaman toplumun ortak değerlerini tehdit eden fenomen olarak gösterilebiliyor. Medya varlığı bile tartışmalı bu figürü alıp büyütmeye başlıyor. Var olmayan bir şey, kamuya bir tehlikeymiş gibi sunuluyor. Medya eliyle körüklenen bir paniğe tanık oluyoruz. Çok güvenilir olduğunu düşündüğümüz kurumların bile bu yanılgıya düştüğünü ve yanlış haberler yaptığını görüyoruz.

“Bu daha önce Mavi Balina oyununda da karşımıza çıktı. Rusya’da, bu oyunun, gençleri intihara sürüklediği yönünde bir haber yayınlandı. Haber bir buçuk milyon kez okundu. Bu haber zaten “tıklanması”, rayting alması için yapılmış bir haberdi. 130 çocuğun ölümünün Mavi Balina ile ilişkilendirildiği yönünde bir haberdi ancak bu bilgi hiç zaman kanıtlanamadı. Şimdi Momo’da aynı şeyi görüyoruz.

“Anne babalara şunu söyleyelim: Momo ile ilişkilendirilmiş bir intihar vakası yok! Bu haberlerin gerçekliğini sorgulamalıyız. Hükûmetler, akademisyenler konuya sonradan dahil oldular ve çok ciddi araştırmalar yapılıyor. Sağduyuyla yapılan araştırmalarda görüldü ki, Mavi Balina’yla ya da Momo’yla ilişkilendirilebilecek gerçek bir intihar vakası yok.

“Örneğin İngiltere ve Meksika hükûmetleri, ailelere ulaşarak uyardı, afişler yayınladı. Ancak bu uyarılarla da ilgili kınama aldılar. ‘Doğruluğu kesinleşmeyen bir konuda neden halkı paniğe sevk edecek şekilde uyarı yayınladınız’ diye.”

Korkutarak tıklatmak

“Bir safsata üzerinden bir panik havası yaratıldı. Bu panik havasından yararlanmak isteyen kötü niyetli fırsatçılar bunu sömürmeye başladılar. Çünkü YouTube mekanizmaları buna fırsat veriyor. Çünkü sahte haberler para ediyor. Daha çok ilgi çekmek için insanların temel duygularına hitap ediyor. ‘Korku’ bu duygulardan biridir. Anne babaları çocukları üzerinden korkutarak bir ilgi çekeceğinizin garantisi var. Korkutursanız tıklanır. Bu “tıklanmayı” sağlamak için üretilmiş pek çok içerikle karşı karşıyayız. Biz o “korkutan” haberleri tıkladığımızda birileri para kazanıyor.

YouTube, doğrudan Momo’yla ilgili bir içeriği bulunmadığını resmi olarak açıklamıştı. “Bu tür içeriklere rastlarsak zaten yayınlanması izin vermeyeceğiz” demişti.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın geçen hafta yayınladığı uyarı.

“Örneğin İngiltere ve Meksika hükûmetleri, ailelere ulaşarak uyardı, afişler yayınladı. Ancak bu uyarılarla da ilgili kınama aldılar. ‘Doğruluğu kesinleşmeyen bir konuda neden halkı panik edecek şekilde uyarı yayınladınız’ diye.

“Bizim asıl sorgulamamız gereken çocuklarımızın Youtube ile ilişkisinin ne olduğu. Ben hep şunu söylüyorum: YouTube çocuklara göre bir yer değil. İkincisi, biz anne babalar olarak sağduyulu davranıp günümüz medya ortamını daha iyi anlamaya çalışmalıyız. Günümüz medya mekanizması ‘izlendikçe, tıklandıkça artan gelir‘ üzerine kurulu.

“Biz medya ile nasıl manipülasyon yapılabiliceğini her fırsatta anlatıyoruz, derslerimizde anlatıyoruz. Ancak bir de anne babaların “medya okur yazarlığı” meselesi var. Yani sahteyle gerçek olanı ayırt edebilme meselesi.

Dijital dünyada çocuk 

Çocuklar, geçmişle kıyaslandığında sokakta oynama imkânından mahrumlar ve evde daha fazla zaman geçiriyor. Evde daha fazla zaman geçirdikleri için de dijital medya hayatlarına daha çok giriyor. ‘Çocuk kullansın, dijital medyayı öğrdensin, dünyaya uyum sağlasın’ düşüncesi doğru değil. Bir takım altı kurallar var:

Üç yaşın altındaki çocuklara televizyon önerilmiyor; mümkün olduğunca gerçek hayatla haşır neşir olmalı
– Altı yaşından önce oyun konsolu gibi şeylerle muhatap olmamalı, örneğin tabletten oyun oynamamalı
Dokuz yaşından önce çevrimiçi medyalara erişimi olmamalı, google’a, YouTube’a tek başına girmemeli
12 yaşından önce kendi sosyal medya hesapları olmamalı

Çevrimiçi medyanın aslında beraberinde getirdiği birçok riski var. Bunlardan biri karşılaşılan içerikle ilgili riskler. Pornografik içerikler, şiddet görselleri ya da ‘momo’ örneğindeki gibi korkutucu içerikler.. Bu içerik risklerinin farkında olup çocuklara bunu anlatabilmek önemli. Onları yanlız bırakmamamız gerekiyor.

İkincisi ise ‘temas’ riski: Kötü niyetli kişiler doğrudan çocuklarla iletişime geçebiliyor ve bu daha önemli bir mesele. Siber zorbalık diye de bir mesele var.

Başka birçok risk konusu. Söylemek istediğim ‘çocuklarımızı sürekli gözleyelim’ değil ama bir takım kurallar koymalıyız.

Dorock XL Beşiktaş’ta dayak iddiası

20 Şubat Çarşamba gecesi, üniversite radyoları tarafından, Beşiktaş’taki Dorock XL adlı mekânda düzenlenen partiye giden bir arkadaş grubu, işletmenin güvenlik görevlilerinin sözlü ve fiziksel saldırısına uğradı. RadyoVesaire Haber’den Beyzanur Özer ve Merve Keskin, olayın ayrıntılarını araştırdı, iddiaları dinledi.

‘Kaza nedeni Başkentray’ın sinyalizasyon olmadan açılması’


Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası Genel Başkanı Hasan Bektaş (Fotoğraf: Fundanur Öztürk / BBC)

Bu sabah 06;30’da Ankara-Konya seferine çıkan hızlı trenin, hareketinden altı dakika sonra Yenimahalle ilçesinde, hat kontrolü yapan kılavuz trenle çarpışması sonucu 9 kişi hayatını kaybetti. Ulaştırma Bakanlığı, sabah saatlerindeki ilk açıklamasında kontrol lokomotifinin kazanın gerçekleştiği rayda bulunmaması gerektiğini söyledi.

Ancak kazanın gerçekleştiği tren hattının Başkentray projesi üzerinde bulunduğu ve 12 Nisan’da açılan Başkentray’ın sinyalizasyon sisteminin tamamlanmadığı belirtiliyor. RadyoVesaire Haber’den Selcen Fidan’a konuşan KESK’e bağlı Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası Genel Başkanı Hasan Bektaş, kazanın Başkentray hattının nisan ayından beri sinyalizasyon sistemi olmadan çalıştırılması nedeniyle yaşandığını söyledi. Sinyalizasyon sistemi bulunmaması nedeniyle demiryolu hattı üzerindeki seferler Nisan ayından bu yana telsiz haberleşmesiyle sağlanıyor.

Açılışı 12 Nisan 2018’de gerçekeştirilen Başkentray, Kayaş-Sincan arasını 49 dakikaya indirerek, günlük 520 bin yolcu taşımayı öngören, “Yüksek hızlı tren, konvansiyonel tren ve banliyo işletmeciliği için gerekli trafik kaphasitesini sağlamak üzere hayata geçirilmiş bir proje” olarak tanımlanıyordu.

Hasan Bektaş’la gerçekleştirilen söyleşiyi videoya tıklayarak dinleyebilirsiniz. Haberin ayrıntılarını 14 Aralık Cuma günü 17:30’da RadyoVesaire‘de yayınlanan RadyoVesaire Haber kuşağında dinleyebilirsiniz.

‘Sarı Yelekliler’den siyasi hareket çıkmaz ama bu patlama toplumu dönüştürür’

Kasım ayının ikinci yarısından itibaren Fransa’da başlayan ve dünya gündemini meşgul eden Sarı Yelekliler hareketi konusunda, İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Emre Gönen, RGB ekranında HaberVs’nin konuğuydu.

Emre Gönen her sosyal patlama gibi Sarı Yelekliler hareketinin de kimse tarafından öngörülemediğini ve halihazırda kimsenin de ne yapacağı konusunda fikri olmadığını söylüyor. Başlangıçta bir sivil protesto olarak parlayıp söneceği ve hükümetle uzlaşacağı düşünülürken, aksine artarak devam ettiğine vurgu yapan Gönen, bunun birikmiş bir öfke patlaması olarak da görülebileceğini dile getiriyor.

Emre Gönen’e göre Fransa’daki alt orta sınıfın elde ettiği zenginliği kaybetme ve gelecek kaygısı üzerine şekillenen hareketin bir siyasi harekete dönüşme şansı çok fazla yok. Ancak tıpkı 1968’de olduğu gibi toplumda ciddi bir takım değişim ve dönüşümlere yol açma olasılığı çok yüksek.

Süper Lig sıralamasını değiştiren VAR futbolcuları nasıl etkiliyor?

Video yardımcı hakem (VAR) uygulaması, geride kalan 12 haftada Süper Lig’de sıralamayı doğrudan etkiledi. Uygulama Türkiye’de hakem kararları üzerine tartışmaları dindirmezken, oyunun ana unsuru futbolcuları nasıl etkiliyor?

Mülteci restoranlarına esnaf tepkisi: “Ya onlar gidecek ya biz kepenk indireceğiz.”

İstanbul’da kazancı azalan restoran sahipleri, Suriyeli komşularını “müşterilerini çalmakla” suçluyor. İşletme sahiplerinin tavrı sert: “Her yeri işgal ettiler. Kapattıracağız.”

‘İstanbul Havalimanı ihtiyaç nedeniyle değil, ihtiyaç yaratmak için inşa edildi’

İnşa edildiği bölge, büyüklüğü ve son olarak da ismi nedeniyle uzun süredir tartışma konusun olan İstanbul Havalimanı‘nın açılışı 29 Ekim’de gerçekleşti. Önceden planlandığı gibi Atatürk Havalimanı’nın 29 Ekim’e kadar yeni havalimanına taşınması ve bu tarihten sonra da uçuşların tamamen yeni havalimanından gerçekleştirilmesi mümkün olmadı. Küçük bir bölümü açılan havalimanından uçuşlar başladı ancak Atatürk Havalimanı’ndaki trafiğin bütünüyle buraya kaydırılması epey zaman alacak gibi görünüyor.

Yılda 65 milyon yolcu ağırlayan Atatürk Havalimanı, yolcu kapasitesinin tamamını kullanıyor. Sabiha Gökçen Havalimanı’nın bu yıl taşıdığı yolcu sayısı ise 35 milyon civarında. Ancak Sabiha Gökçen’e yapılan ek yatırımlarla kapasitesi 41 milyona, yapılacak ek pist ile önümüzdeki yıllarda 63 milyona yükseltiliyor. Bir başka deyişle İstanbul, iki havalimanıyla halihazırda 100, çok yakın bir gelecekte ise 130 milyon civarında bir yolcu kapasitesine sahip oluyor. Bunun yanında Atatürk Havalimanı için önceden planlanmış kapasite artırma projelerinden, üçüncü havalimanına karar verildiği 2012’de vazgeçildiğini de hatırlatalım.

Hizmete açılan İstanbul Havalimanı ise başlangıçta 90, tamamlandığında 150 milyon yolcu kapasitesine ulaşacak ve bu projeyle birlikte istanbul’un toplam yolcu kapasitesi 280 milyona ulaşacak. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) tarafından Haziran 2013’te yayınlanan bir araştırma raporunda yer alan projeksiyonlara göre Türkiye’nin iyimser büyüme senaryosuyla İstanbul’daki toplam yolcu sayısı 2030’da 150 milyona ulaşıyor, 2043’te ise 200 milyon kişinin üzerine çıkıyor. Yani 280 milyon yolcu için en az 50 yıl gerekiyor. Ortaya çıkacak bu kapasite fazlalığı ve yeni havalimanının maliyetinin karşılanması zorunluluğu nedeniyle Atatürk Havalimanı kapatılıyor.

Yeni proje, finansmanı özel sektöre ait “Kamu Özel İşbirliği” modeliyle yapılsa da maliyetinin büyük bölümü havalimanını kullanan ve kullanmayan vatandaşlar tarafından ödenecek. Bu maliyetler içinde en önemlisi de elbette İstanbul’un ekosistemine vereceği zararlar. Uzmanlara göre yeni gelişen mega kentlerde örneği çokça görülen bir “Aerotropolis”in İstanbul’un hemen yanıbaşında, yeni havalimanının çevresinde oluşması kaçınılmaz.

İstanbul Hıavalimanı’nın ihale sürecinden başlayarak, inşaat sırasında ortaya çıkan ekolojik fatura ve önümüzdeki dönemde İstanbul’da yaratabileceği sorunları İstanbul Kent Savunması Üyesi ve Araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal‘la konuştuk.

Havalimanlarının kentin ihtiyaçlarına göre planlandığını belirten Uzunçarşılı Baysal, ihtiyaca yönelik değil bir “çekim merkezi” olarak inşa edilen İstanbul Havalimanı’nın kent planlama sürecni de ters düz ettiğini dile getiriyor.