Bostancıbaşı’nın ‘Aşklama’ halleri




Nur Niyaz Bildik

Şehir yorgun ve sıkıntılı. Sıcaklardan bunalmak üzereyiz. Oysa daha haziran bile değil. Yine de “yaz geldi” diye düşünmek uzayan günlerin sorumluluklardan arınmış saatlerinin, sıcak akşamların, festivallerin ve müziğin enerjisini taşıyor ruhumuza. “Bir şeyler yapmalı” diyorum, bu enerjiyi yüksek tutmalı.

Şehir hareketli. Bu harekete dahil olmalı.

Uzun zamandır dans ‘etmekten’ dans ‘seyretmeye’ vaktim olmamış… O zaman yapılacak şey belli.

Şehir ajandasını karıştırıyorum, bu aralar dansla ilgili pek çok şey var ama ben neyi izleyeceğimi belirledim çoktan: “Aşklama.” Korhan Başaran’ın ocak ayında da sahnelenen ama bir türlü fırsatını bulup da göremediğim son çalışması. Malum konu aşk üzerine… Hava da aşka müsait… Üstelik Korhan çok beğendiğim bir dansçı ve koreograf.

İlk kez ‘Hürrem Sultan’ı izlerken upuzun boyuyla nasıl güzel dans edebildiğine vurulmuştum. Akılda kalan bir vücut dili vardı. Bu yüzden onu ikinci görüşümde hemen tanıyıp çocuksu bir hayranlıkla “aa bu o” deyivermiştim.

Korhan Başaran’ın önceden tiyatroya faydalı olsun diye başladığı dansçılık hayatı Ankara Devlet Balesi Koreografı Binnaz Dorkip’le tanıştıktan sonra daha farklı bir yol çizmiş. Dorkip’in yönlendirmesiyle Modern Dans Topluluğu’na girip Beyhan Murphy yönetiminde dansetmiş. Ve devamında da kendi alanında oldukça başarılı isimlerle bir arada bulunma fırsatını yakalamış: Zeynep Tanbay, Timur Ratlas, Yıldız Cankaya, Paul Clayden, Uğur Seyrek…

“Yüreğim böyle söyledi”

Bu devasa adamı biraz daha yakından tanıyınca yumuşacık bir yürek taşıdığına da şahit oldum. İnsanın içi dansına yansıyor. Korhan’ı anlamak için onu izlemek yeterli belki de. Zaten o da “yüreğim böyle söyledi” diyerek başlamış koreografi yapmaya. Sadece bakmayıp ‘gördüklerini’ anlatmaya karar verince kendine uygun bir dil yaratıvermiş. Anlattığı hikayelerin dürüst olması ve samimiyet taşıması sanırım onu daha farklı kılıyor. Kendisi de diyor zaten: “Seyirci samimiyetsizliği hemen fark eder.”

Pek çok sanatçı gibi o da yaşamdan etkilenmiş. İstanbul’da yaşayıp da malzeme bulamamak tuhaf olurdu zaten. Bu şehrin karmaşası, içinde bulunduğumuz zaman, kurduğu ve kuramadığı ilişkiler onun malzemesi olmuş. Ve akımlar ona ilham vermiş. Örneğin Kaotika adlı eserinde, şehirdeki enerji akışlarına ‘kübik” bir açıdan bakmış ve ortaya geometrik akışından dolayı neredeyse kuşbakışı izlenebilecek bir koreografi çıkmış.

Umut ve kötümserlik: gerçekliğin bir parçası

Ben onun işlerini neden seviyorum peki?

Her şeyden önce kötümser ve hüzünlü yanlarına rağmen bir parça da olsa umut taşıdığı için çok seviyorum. O bu durumu koreografilerinin “gerçek” olmasıyla bağdaştırıyor, gerçeklikte biraz umut ama kötümser bir yapı taşıyor zira. Ama “umudu asla kaybetmemek lazım” diyor Başaran ve ekliyor “bir şeylerin daha iyi olacağına, düzelebileceğine inanmak… İnsan olmanın en önemli durumu budur bence.”

Öte yandan sadece modern dans teknikleriyle kısıtlamıyor kendisini. Onun akıcılığını ve yumuşaklığını klasik balenin gücüyle birleştirebiliyor. Koreografi biraz da dramatik bir kurgu taşıyınca sizi de içine alıyor. Ve sahne ve dans ve müzik sizi kendi iç dünyanızla buluşturuyor.

Çikolata ve keçiboynuzu

Korhan Başaran’ın bir de çikolata ve keçiboynuzu tanımları var. Sanatı çikolataya benzetiyor ve hayatında sanatla tanışmamış insanları da sadece keçiboynuzunun tadını almış olarak niteliyor. Televizyondan başını kaldırmayan tüketicileri tiyatro sahnesindeki zarafetle buluşturmak zor iş tabii. Korhan bunu bir tercih olarak görüyor, tercihlere saygılı ama tercih etmeden önce bilmek gerektiğinin de altını çiziyor. Kültürel emperyalizm yüzünden batı dünyasını buraya taşıyıp, bu topraklardaki renkleri yok edenlere de kızgın. Henüz aydınlanmayı yaşamadan yozlaşmaya başlayan bir sanat anlayışını eğitimi yetersiz ve temelsiz insanlara sunmanın doğru olmadığı görüşünde…

İşte ben de yüzden uzun zamandır keçiboynuzuyla beslendiğimi farkedip, çikolatanın o unutmaya başladığım tadını hatırlamak istiyorum. “Aşklama”yı bu sefer kaçırmamalıyım. Bu dansın tohumu aşkın fiil hali olan“Aşkmak” adlı başka bir koreografiymiş aslında. Sonra konusu ilişkiler olan başka danslar da eklenince bir nevi ‘Aşklama’ya dönüşmüş. Ve bu dansları birbirine bağlayan bir karakter eklenmiş koreografiye: Biraz Comedia De’l Arte’deki “Arrlechino” biraz da Shakespeare tiyatrosundaki “soytarı” tadında… Zaman zaman seyirciyle ilişki kurup hikâyeyi sunan bir anlatıcı yani.

Takvimde 30 Mayıs’ı yuvarlak içine aldım. O akşam Tim Show Center’dayım. Biraz “aşkmak” sanırım iyi gelecek…