Balçık skorla sıvanmaz




Mustafa Alp Dağıstanlı
demiş. “Portekiz maçında da kötü oynamadığımızı düşünüyorum” gibi laflar da etmiş; o şişik ego balonu yüzünden mazur görüyorum.

Durum, tam da onun dediği gibi, ama tersinden: Skor olarak önde tamamladığı için o da, başka birçok insan da Türk milli takımının iyi bir yerde olduğunu sanıyor. Halbuki, Çek maçı pekâlâ büyük bir hezimetle bitebilirdi. 2-0 ikiye katlanıp 4-0 olabilirdi biraz şansla: Direkten dönen bir top ve Koller’in karşı karşıya kaçırdığı gol.

Türk takımı o kadar büyük bir acziyet içindeydi ki, Lig TV’de maçı yorumlayan Rıdvan Dilmen, Çeklerin ilk golünden sonra ufuktaki felaketi görmenin ama bir şey yapılamayacak olmasının verdiği trajik çöküntü içinde “Şimdi kontratak yapabilecek Milan Baroş gibi futbolcularını oyuna alacaklar ve bizi yıkacaklar” diyordu.

Ama işte Türkiye’nin çaresizliği Çekleri rehavetin bataklığına çekti ve yutuverdi. Çünkü, Çeklerin tecrübeli teknik direktörü Karel Brückner, Rıdvan Dilmen’in korktuğu şeyi, en acemi teknik direktörlerin bile düşünebileceği hamleyi yapmadı. Yapmadı, çünkü Türkiye ikinci yarının başında da bir varlık gösteremiyordu. Evet, sonra bir baskı kurdu, fakat bu şuursuzca bir baskıydı, etkili olmaktan uzaktı, sonuç yaratabilecek nitelikte değildi. Brückner bunu gördü ve muhtemelen bu yüzden Milan Baros’u “fuzuli” yormak istemedi. “Nasıl olsa alacağız bu maçı” diye düşündü.

Sabri’nin oyuna alınması ve Hamit’in ortasahaya çekilmesi onun için bir uyarı olabilirdi, daha doğrusu, olmalıydı. Ama orada da Türk takımının ne yapacağını bilmemesinin yarattığı bir şaşırtmaca oldu. Çünkü Hamit, Türkiye ilk golü atana kadar neredeyse, Sabri’yle yapışık denebilecek kadar yan yana oynadı. Kim nerede oynuyor belli değildi. Hamit işte bu durumda Sabri’ye o el-kol işaretlerini yaptı: ‘Git, biraz ileride dur.’

Ve işte, Hamit ortasahadan ilk hamlesini yaptığında da Türkiye ilk golünü buldu. Brückner için bu da bir uyarı olmadı, anlaşılmaz şekilde.
Ama Türkiye, kurtulmak için sadece Çeklerin düştüğü rehavet bataklığının yetmeyeceği kadar büyük bir çaresizlik içinde olduğundan bir şey daha gerekiyordu: futbolun en önemli oyuncularından biri olan şans. O da, dünyanın en iyi kalecilerinden sayılan Petr Cech’in talihsiz hatasıyla kendini gösterdi. O kadar ki, elinden kayan top, 10 cm öteye beriye değil de, tam da Nihat’ın ayağının önüne düşüverdi.