Din temelli siyasal kavrayışların yükselişi günümz dünyasının temel fenomenlerinden biri artık. Akıl almaz bir cevvallikle dini toplumsal yaşamın, “kamusal” sahanın dışına itip son derece sorunsuzca yaptığı kamusal-özel ayrımıyla özel alanın konusu olarak telakki edip baskılayarak iş gören modern zihniyet, bu yükselişteki payının pek de farkında değil. İktidarın ve gücün kaynağını yere indirmek çabası muazzam bir maneviyet boşluğu yaratmış, yeni din namzeti pozitif bilimler kafi ilgiyi görmemiştir. Böylelikle modern zihniyet, özellikle Batı’da cisimleşmiş şekliyle, kendi önkabullerinin enikonu dinsel göndergelerinin farkında olmaksızın kendi anlayışı tek cari anlayış olarak dayatmaktadır. Bunun sonucu bilhassa İslam’ın farklı bir medeniyet anlayışının temsilcisi olma iddiasının ciddi bir siyasal talep haline gelmesidir.
S. Sayyid’in bu çalışması işte bu türden bir alternatif olarak İslamcılığın aslında üçüncü dünyanın kurtuluşçu hareketlerinin asri kılığı diyerek değerlendirmesi bakımından özgün bir yaklaşımı ifade etmektedir. Batının kahredici hegemonyasını tavsatmaya muktedir, bambaşka bir algı, muhakeme dünyası ve epistemolojik evreni ifade eden İslamcılığın, işte bu özellikleri nedeniyle irtica etiketiyle damgalandığını, ve Türkiye’deki Kemalist deneyimin işte bu türden bir İslamcılık karşıtlığının buna benzer hareketlere ilham veren bir genel örnek, onların feyz aldığı bir şemsiye ideolojik form olarak görülmesi gerektiğini belirtiyor Sayyid. Bütün bu teorik argümantasyonu kurarken söylem çözümlemesi ve post-yapısalcı teorik öncüllere gönderme yapan Sayyid, böylelikle bu teorik öncüllerin ham malzemenin işlenmesinde kilit bir rolünü de vurgulamış oluyor.