Ajans haberini zenginleştireceğim, derken…




Alper Görmüş

Mesele şu: Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) milletvekili Ali Uzunırmak, Türkiye’deki üst kurullar ve özerk kurum yöneticilerinin maaşlarına ilişkin bir soru önergesi vermiş. Önergeye verilen cevaptan ortaya çıkmış ki, bu müesseselerin başındaki kişilerin bir bölümü Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan dahi daha fazla maaş almaktadır.

Merakınızı gidermek için önce “ilk beş”in maaşlarına (aylık) bir göz atalım:
Merkez Bankası Başkanı: 31 bin 831 YTL.
Türk Patent Enstitüsü Başkanı: 21 bin 534 YTL.
Ziraatbank Genel Müdürü: 20 bin 825 YTL.
Halkbank Genel müdürü: 11 bin 714 YTL.
Türk Standartları Enstitüsü Başkanı: 10 bin 266 YTL.

ANKA’nın bu ilginç haberi 2 Haziran tarihli birçok gazete tarafından kullanıldı.
Bir ajans haberi iki tarzda kullanılabilir: Ya olduğu gibi aktarılır ya da gazete yazı işlerinin editoryal katkısıyla… Gazetelerin yazı işleri kadrolarının genel tercihi, habere anlamlı ve önemli katkılarda bulunmak ve sonra da “Bu artık benim haberim haline geldi” anlamında, haberi ajansın adını kullanmadan yayımlamaktır. Fakat sanmayın ki, yazı işleri kadroları böyle bir tasarrufa gitmek için ille de “anlamlı ve önemli katkılar”a ihtiyaç duyarlar. Hayır, hele ki gazetede fazla sayıda ajans haberi varsa buna hiç gerek görülmez; ajans haberi kes-yapıştır yöntemiyle gazete sayfasına buyur edilir, bu arada ajansın adı da kesiliverir…

Haberi popülarize edeceğim, derken…

Özerk kurumların başındaki yöneticilerin maaşlarına ilişkin haber, belli ki, ANKA tarafından “isimler” değil, “sıfatlar” öne çıkarılarak servis edilmiş. Mesela “Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın maaşı” denmiyor da, “Merkez Bankası Başkanı’nın maaşı” deniyor. Hiç kuşkusuz doğru bir habercilik: Çünkü o maaşlar kişiye değil, makama veriliyor. Yani Merkez Bankası Başkanı kim olsa, alacağı maaş değişmeyecek.

Gazetelerimizin editoryal katkı heyecanı işte tam akla ilk gelebilecek bu noktada ortaya çıkıyor: Ajans haberinde “makam” olarak geçen maaşların hangi “kişi”ler tarafından kazanıldığını duyurmaya çalışıyorlar okurlarına.

Tamam, bu kadarcık popülerlik kaygısı en ciddi gazetelerde bile olabilir; fakat bunun da bir sistemi olmalı değil mi? Mesela okurlarda “Bizimkiler bazı başkanların fotoğraflarını bulmuşlar fakat adlarını öğrenememişler” duygusunu uyandıracak tuhaflıklara düşmemek lazım, değil mi? Ya da bir fotoğrafın altına bilmem ne kurumu başkanı, başka birinin altına kişinin gerçek ismi, bir başka fotoğrafın altına da sadece kurum adı yazılamaz, öyle değil mi?

İşte Yeni Şafak’ın “ilk altı”yı gösteren altı fotoğrafın altına girdiği bilgiler:
TPE Başkanı: 21 bin 34 YTL.
C. Akın Çağlar: 20 bin 825 YTL.
Halkbank: 11 bin 714 YTL.
TSE Başkanı: 10 bin 266 YTL.
Kâzım Çalışkan: 9 bin 200 YTL.
TT Başkanı: 8 bin 749 YTL.

Hakiki editoryal katkı

Oysa meslektaşlarımız, haberi popülerleştirmek için harcayacakları mesaiyi, ilk bakışta “aşırı” görünen maaşları belirleyen mekanizma üzerinde harcasalardı, biz okurların gerçek merakını giderebilirlerdi. Haberi okuyan kaç okurun kafasında belirmemiştir bu soru?

Hiçbir gazetede bulamadığım bu sorunun cevabını, CNN Türk’teki “Parametre” programında buldum. Programın Ankara ayağını kotaran iki gazeteci, Enis Berberoğlu ve Bilal Çetin, onların maaşlarının “piyasa” tarafından belirlendiğini belirterek cevapladılar bu soruyu. İki gazeteciye göre, mesela Merkez Bankası’nın üst kademelerinde çalışanlara belirli bir düzeyin altında maaş verilmesi durumunda bankanın kaliteli yönetici bulamayacağını, onların derhal özel bankalara kayacağını anlattılar. Eh, Merkez Bankası Başkanı’nın maaşının da altındakilerden düşük olması beklenemezdi herhalde?

Meseleyi böyle açıklayınca, okurlarda oluşan “yuh yani” duygusu zayıflar, o zaman da haberden umulan hasat alınamaz diye mi düşünülüyor? O nedenle mi bu yüksek maaşların nasıl ve neden oluştuğu konusuna girilmiyor?

Bilmiyorum. Olabilir.