Acemi Prenses terfi etti

Melis Ozan

Cnbc-e dizilerini yakından takip edenlerin de hatırlayacağı gibi 12 Kasım 1982 New York doğumlu Anne Hathaway henüz 17 yaşındayken komedi-drama dizisi Get Real ile 1999’da hayatımıza girdi. İlk oyunculuk deneyimi açısından vasat sayılabilecek bir performans sergilediği dizide, canlandırdığı Megan Green karakteriyle yine de seyircinin sempatisini kazanmayı başardı.

İri gözleri ve dolgun dudaklarının kattığı güzellik sıkça kullandığı yağmurda ıslanmış yavru kedi bakışlarıyla bütünleşince Megan Green’in yaşadığı aile, arkadaş ve cinsellik üzerine sorunları bir bakıma daha izlenebilir kıldı. New York Gallatin Üniversitesi’nde sahne oyunculuğu eğitimi almasına karşın eleştirmenlerce 17 yaşındaki bu ilk deneyimi çok fazla gelecek vaat etmediği düşünülse de Hathaway aktris annesi Kate McCauley’in izinden gitmekten vazgeçmedi.

2001 yılında Garry Marshall’ın yönettiği Disney yapımı The Princess Dairies’de (Acemi Prenses) başrolde yer alması, Hathaway’in ismini duyurdu, yıldızını parlatan bu filmle yapımcılarının dikkatini çekti. Klasik “çirkin ördek yavrusu”nun prensese dönüşme hikâyesinde yer almak hayran kitlesine büyük katkı sağlasa da oyunculuk açısından fazla çaba gerektirmeyen bir karakteri canlandırması Hathaway’i eğlenceli ama boş filmlerin sıradan aktrisi kategorisine soktu. 2004’te oynadığı iki film, soprano özelliğini gösterip iki şarkı seslendirdiği Disney yapımı Ella Enchanted The PrincessDairies 2: Royal Engagement, kafalardaki bu karışık imajını pekiştirdi.

Umutlar azalıyor

On beş yaşına kadar, büyüdüğünde rahibe olmayı hayal eden romantik komedilerin masum kızı, 2005’te Havocve Brokeback Mountain filmlerinde sergilediği cesur sahnelerle büyüdüğünü ispatladı. Artık yetişkinlere yönelik filmlerde oyunculuğunu kanıtlamaya çalışan aktris “sanatın talep ettiği ölçüde” soyunmaktan çekinmeyeceğini de göstermiş oldu. “Oldukça sağlam değerlere” sahip olduğunu her röportajında dile getiren Hathaway, özellikle Brokeback Mountain’da eşcinsel kocasıyla arabada seviştiği sahneyle hafızalara kazındı. Sonunda işe yarar film seçmeyi öğrenmeye başladı ve film endüstrisinde Gwyneth Paltrow’u anımsatan bir şekilde vasattan “fena değil”e doğru ilerleyen yıldızlar arasına girdi.

Derken 2006’da ticari kaygılarla yapılmış bir Hollywood filmi The Devil Wears Prada’da (Şeytan Marka Giyer) yer aldı. Lauren Weisberger’ın ne bir temeli, ne doğru dürüst sonucu olan ve anlaşılamayan nedenlerden ötürü uzun süre çok satanlar listesinde yer alan aynı adlı romanından uyarlanan film, romanın hatalarını bir nebze azaltmasına karşın iyi vakit geçirten basit bir Hollywood filmi olmaktan uzaklaşamadı. Hatta Hathaway’in The Princess Dairies filmlerinden aşina olduğu ve Türk filmlerini aratmayacak bir hızda gelişen çirkin kızın güzelleşmesi olgusu da yinelenmiş oldu. “İdolüm” dediği Meryl Streep’le aynı filmde rol alması Hathaway’e büyük gurur verse de, konu ve kurgu açısından yine oyunculuğuna şans tanımayan bir karakteri canlandırması birçok eleştirmenin Hathaway’den umudunu kesmesiyle sonuçlandı.

Utanç verici yapıt

Anne Hathaway’in Jane Austen’ı canlandırdığı 2007 yapımı, Türkiye’de Aşkın Kitabıismiyle gösterilen Becoming Jane, sinema eleştirmeni Stella Papamichael’ın BBC’de yayınlanan film eleştirisinde de vurguladığı gibi “Bir edebiyat ikonunun 19. yüzyıl Bridget Jones’una dönüştürülmesi” ve Jane Austen gibi bir yazarın sokulduğu romantik komedi öğesi kalıbı açısından utanç verici bir yapıt oldu. Hathaway’in sergilediği belirlenmiş toplumsal kurallara ayak uydurmayan asi kadın figürü 2005 yapımı Pride&Prejudice (Aşk ve Gurur) filminin tekrarı niteliğindeydi.

2008’de Peter Segal’ın yönetmenliğini üstlendiği 1960’ların televizyon parodisi Get Smart’ın (Akıllı Ol) aynı adlı film uyarlamasında Ajan 99’u canlandıran Hathaway bu kez de komedi türünde boy gösterdi. James Bond’un Mr. Bean’le karışımını andıran Steve Carell ile başrolü paylaşan Hathaway’in görevi film boyunca zaman zaman kötüleri dövmek bolca da seksi görünmekten ibaretti.

Yine 2008’de gösterime giren The Passengers’da Hathaway ilk kez bir gerilim filminde oynadı. Uçak kazasından kurtulan yolculara psikolojik danışmanlık yapan bir psikologu canlandırdığı filmde kullanılan görsel efektlerden çok aktrisin kocaman açılan gözleri izleyenleri korkutmaya yetti.

Ve nihayet…

Güzel gözlü yıldız için bir dönüm noktası olarak nitelenen Rachel Getting Married(Rachel Evleniyor) ile geçtiğimiz hafta sona eren Filmekimi’nde tanıştık.

Silence of the Lamb (Kuzuların Sessizliği) ile hafızalara kazınan Jonathan Demme yönetmenliğindeki filmde Hathaway, başkarakter Kym’ı canlandırıyor. Uyuşturucu etkisi altındayken yaptığı kazada küçük erkek kardeşinin ölümüne neden olan Kym, ablası Rachel’ın düğünü için eve geri dönüyor. Film boyunca karakterler arasında dolaşan kamera daha çok anti-kahraman özelliğindeki Kym’e yoğunlaşıyor. Parçalanmış bir aile ve üstü örtülmüş sorunları akıcı bir dille aktaran Demme, görülen o ki Anne Hathaway’in sıradan filmlerde keşfedilememiş oyunculuk özelliklerini de ortaya çıkarmayı başarıyor.

Film boyunca elinden düşürmediği sigara kimi zaman emanet gibi dursa da Hathaway’in oyunculuğu tek kelimeyle sıra dışı. Prenses görünümünü bozan dağınık kısa saçları, akan makyajı ve görmeye alışık olmadığımız erkeksi kıyafetleriyle bambaşka bir kadın figürüyle karşımıza çıkıyor. Karakterin hissettiği suçluluk duygusu ve yabancılaşmayı hiç zorlamadan seyirciye aktarabiliyor.

Emek Sineması’nın gişesi

Filmekimi’nde gösterildiği üç seansta da salon doluydu. Bunun nedeni de elbette, örneğin kalabalık bilet kuyruğunda filme girmekten vazgeçenlerin biletini satmasını bekleyen emekli öğretmen Mehmet Kurtuluş gibi, daha önce Anne Hathaway’i izlemeyenlerin bile salonlara gelmesiydi. “Bu filmle ödül alabileceğini okudum” diyordu Mehmet Bey. Mehmet Bey’i seans sonunda göremedim. Ama kendi aralarında konuşan lise öğrencileri Kym’e hem sinir olup hem de acıdıklarından bahsederken aslında Hathaway’in performansını onaylıyordu. Rosemarie Dewitt ve Bill Irwin’in de güçlü oyunculuklar sergilediği karakter dramasında, Hathaway gerçekten de dokuz senelik sıradan kariyerine sünger çekip birçok eleştirmenin de hemfikir olduğu gibi Oscar’ı hak ettiğini kanıtlıyor.

Rachel Evleniyor’un vizyona ne zaman gireceği belli değil. Ancak “pek yakında” diye duyurulduğuna göre filmi gelecek haftalarda yine görebileceğiz.