Lezbiyen, gey, biseksüel, transgender, intersex kısaca LGBTİ+ topluluğu, Türkiye’de karşı karşıya kaldığı sorunlar ve haksızlıklarla karşı gerek bireysel ve gerek örgütlü mücadele veriyor. 2003’ten beri her yıl düzenli ve genişleyerek yapılan Onur Yürüyüşü de dahil olmak üzere sahada eylemleleri, hak arayışını desteklemek üzere gerçekleştiriliyor.
LGBTİ+ topluluğunun sahadaki mücadelesini siyasetten bağımsız okumak ise pek mümkün değil; sorunların çözümü ve taleplerin karşılanması için siyaset kurumunun atacağı adımlar ve alacağı kararlar büyük önem taşıyor.
LGBTİ+ öznelerin siyasete katılımı, hem sorunların ve taleplerin birinci elden dile getirilmesi hem de siyasi temsiliyet ve görünürlüğün arttırılabilmesi için büyük bir adım olarak görülebilir. Ancak bırakın LGBTİ+ bireylerin siyasete katılımı, yasalarla korunan pek çok temel hakkı bile tartışma konusu haline getiriliyor.
“Bizde aile kutsaldır”
14 Mayıs’ta gerçekleşen Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 28. dönem seçimlerindeki çeşitli temel siyasi kanatlar ve ittifakları inceleyecek olursak, Cumhur İttifakı’nın bu konuda katı ve hatta saldırgan denilebilecek bir tavrı benimsediğini görmek mümkün.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından balkon konuşmasında vurguladığı ilk noktalardan biri de LGBTİ+ topluluğuydu:
“CHP, HDP ve İYİ Parti LGBT’ci midir? AK Parti’ye, MHP’ye, Cumhur İttifakı’na sızabilir mi? Bizde aile kutsaldır. Aileye kimse dil uzatamaz.”
Aynı Erdoğan 2002’de, partisi iktidara gelemeden önce ise “Eşcinsellerin yasal güvenceye alınması şart, onlara yapılan muameleler insani değil” diyordu.
Cumhur İttifakı’nın LGBTİ+ topluluğunu hedef alması sadece lideriyle de sınırlı değildi. Süleyman Soylu’nun ise seçim öncesinde “Benim ülkemde erkekle erkeğin, kadınla kadının evlenmesini istemiyorum arkadaş. Hani LGBT+Q diyorlar ya, onun içerisinde hayvanla insanın evlenmesi de var” sözleri, siyaset kurumunun, muhafazakâr seçmeni etkilemek için nefret söylemine başvurmasının güncel bir örneği olarak kayıtlara geçti.
Muhalefetin LGBTİ+ karnesi
Diğer yandan, Millet İttifakı her ne kadar sık sık LGBT’ci olmakla itham ediliyor olsa da, bu kanatın da LGBTİ+ topluluğun siyasi temsiliyetine dair adım attığını görmek pek mümkün değil. İttifakın ortak mutabakat metni ve bileşen partilerin parti programlarında LGBTİ+ toplluluğu kapsayan herhangi bir vaat yer almıyor.
Emek ve Özgürlük İttifakı bileşenlerinin ise genel olarak LGBTİ+ mücadelesini destekleyen söylemler ürettiğini görmek mümkün. İttifakın seçim mutabakat bildirgesinde LGBTİ+ haklarına yer veriliyor. Bildirgede açıkça “Kadınlar ve LGBTİ’ler için toplumsal cinsiyet eşitliği önündeki siyasal, idari, ekonomik ve kültürel tüm engeller acil olarak kaldırılacaktır” ifadesi yer alıyor. TİP ve YSP’den seçim sürecinde milletvekili adayları olan Erkan Baş, Sera Kadıgil, Sırrı Süreyya Önder, Özgül Saki gibi isimler de LGBTİ+ haklarını savunan açıklamalarda bulunuyor.
İlk LGBTİ+ adaylar
Türkiye’de 1997’den bu yana, hem yerel hem de genel seçimlerde LGBTİ+’ların siyasete katılma çabasına tanık olduk.
Fakat belki de konuya dair en önemli ivmelerden birinin yaşandığı 14 Mayıs Genel Seçimleri’nde ise pek çok sayıda açık beyanlı LGBTİ+ özne ve aktivist milletvekili adayları olarak yer aldılar.
Türkiye İşçe Partisi (TİP), trans aktivist ve sanatçı Esmeray’ı İstanbul 2. bölge üçüncü sıradan, açık beyanlı trans kadın Talya Aydın‘ı 18. sıradan aday gösterdi. Niler Albayrak İstanbul 3. bölge adayları arasındaydı. TİP ayrıca, İzmir’de Beyza Yaman‘ı, Ankara’da ise Tuğba Gürsoy’u listesine aldı.
Yeşil Sol Parti (YSP) İzmir’de Aysel Önen Turan’ı milletvekili adayı, Semyani Perizade’yi ise aday adayı olarak gösterdi.
Yağmur Nuhrat: “Adaylıklar, örgütlenmeyi gösteriyor”
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Yağmur Nuhrat, LGBTİ+ öznelerin adaylıkların örgütlenme biçimleri açısından ne anlama geldiğini şu şekilde yorumluyor:
“Mücadelenin bu noktada farklı araçları kullanarak güçlendiğini, farklı biçimlerde ve alanlarda örgütlenebildiğini, sivil toplum düzeyinde de parti düzeyinde de örgütlenebildiğini gösteriyor. Bu elbette ki çok kıymetli.”
Siyasi alanda temsiliyet ve görünürlük
Yağmur Nuhrat, partilerin farklı yaklaşımlarını insanları dinleme biçimleri arasındaki radikal farklılıklar üzerinden açıklıyor:
“Farklı yaklaşımlar, siyasi partilerin bu konuyla angaje olma, insanları dinleme biçimleri arasında ne kadar büyük bir uçurum olduğunu gösteriyor. Böyle bir nefretin, ötekileştirmenin, hakaretin, katliamları teşvik edecek derecede bir nefretin dirsek temasında olduğu, aynı pusulada yer aldığı öbür tarafta da, hem yukarı sıralarda LGBTİ+ adayların olduğu hem de sivil toplumdaki mücadelelere açık destek verdiğini görüyoruz.”
Esmeray: “Muhalefet, özellikle ‘LGBT’ci değiliz’ vurgusu yapıyor”
TİP’in İstanbul 2. Bölge adayı Esmeray ise meclisteki temsiliyet ve görünürlük eksikliğinin altını çıkıyor:
“En görünür karar mekanizması mecliste herkesin sizi görebileceği şekilde sorunlarınızı dile getirebilirsiniz, fakat bu imkân henüz yok. TİP ve HDP soru önergeleri veriyor. Fakat en büyük muhalefet partisi olarak CHP bunu gündemine getirmiyor, hatta getirmekten de bizzat korku duyuyor. LGBT’ci değiliz vurgusunu özellikle yapıyor.”
Esmeray’ın adaylığı, özellikle de seçilme ihtimalinin kuvvetli görüldüğü bir bölge ve sıradan olması, pek çok kişi için mücadele ve temsiliyet açısından umut verici bir nitelik taşıdı.
“Bu ülkenin benim için yaşanabilir olabileceğini düşündürttü”
22 yaşındaki biseksüel kadın B.D., kendisini tehlikeye sokabileceği endişesiyle LGBTİ+ kimliğiyle aktif mücadele içerisinde yer alamadığını fakat bir kadın olarak politik mücadele yürüttüğünü belirtiyor. Adaylıkların kendisine müthiş bir umut aşıladığını belirten B.D., “Artık bizi yok sayamayacakları; bakanların, başkanların, milletvekillerinin söylemlerinin karşısında duracak insanların olması ihtimali gerçekten bu ülkenin benim için daha yaşanabilir olabileceğini düşündürttü” diyor.
TİP İstanbul 2. Bölge adayı Talya Aydın ise LGBTİ+’ların “olağan” bir hayat yaşamasının bile engellendiğini ve devamlı saldırı altında kaldıklarını belirtirken siyasal alandaki mücadelenin ve temsiliyetin önemini tekrarlıyor. Aydın, insanların yalnız hissetmeye itildiği politik iklimin içerisinde ekranlarda LGBTİ+’ları görebilmenin ve yaratılan temsiliyet alanının pek çok kişiye ilham ve umut verdiğini gözlemlediğini söylüyor.
Taya Aydın: “Her şeyden önce sosyalistim”
Talya Aydın’a göre sosyalist bir partiden aday olması da çok önemli:
“Günün sonunda ben kendimi tanımlarken önce sosyalistim, sonra bir gencim, sonra kadınım, sonra da LGBTİ+ bir özneyim. Bu kıymet üzerinden bir hiyerarşi uygulamak değil. Ama insanın politik duruşu ve söylemlerindeki tutarlılık, prensiplerinden besleniyor olmalı. Benim için bu prensipler arasındaki en önemli vurgu emek ve sınıf mücadelesi. Ortak düşmanın, bizi iyi bir hayat sürmekten alıkoyan servet ve gelir eşitsizliği olduğunu tanımlamamız gerekiyor.”
Aydın aynı zamanda Türkiye’deki ekonomik krizin LGBTİ+ların da dahil olduğu çeşitli sistematik olarak güçsüzleştirilmiş azınlık grupları her zaman daha derinden etkilediğini de ekliyor. Bu noktada LGBTİ+ topluluğun siyasi alandaki varlığı ve taleplerini de kimlik üzerinden ortaya konulan bir siyaset dilinden öte olarak pek çok başka hukuki, sosyal ve ekonomik sorunla entegre olan kesişimsel bir siyaset üretim biçimi olarak okumak mümkün.
Esmeray da LGBTİ+ öznelerin kesişimsel ve çeşitli sorunları kapsayan bir yaklaşımla mücadele ediyor olmasının siyasi alanda geleceğe yönelik umut vaat ettiğini belirtiyor:
“İnsanlar mecliste bir LGBTİ+ birey gördüklerinde, sorunlarını dile getirirken, sorunun sadece cinsellik olmadığını, dünyadan haberdar olduğunu, ekonomiyi bildiğini, feminizmi bildiğini, sendikaları bildiğini, hayatın her alanında ne olduğunu bildiğini ve mecliste bunu dile getirip tartışmaya açtığı görüldüğünde diğer demokrat ve liberal partiler de LGBTİ+ öznelere yönelik bir açılım yapacaktır.”
Seçimler sonrası riskler
Genel seçimde hiçbir açık beyanlı LGBTİ+ birey meclise giremedi. İktidar cephesinde seçimlerin ardından ilk andan beri kullanılan dil ve benimsenen yaklaşıma dair Yağmur Nuhrat, kapsayıcı bir dil ve politikalar bir yana, LGBTİ+’lardan hakaret etmeyen bir biçimde söz edilmesinin bile mümkün olmadığının görüldüğünü düşünüyor.
LGBTİ+ hakları aktivisti Avukat Yasemin Öz, Bianet’e yaptığı açıklamada sorunun geniş bir siyasi eğilimden kaynaklandığını savunuyor:
“Bu tek başına Erdoğan’la ve AKP’yle açıklanabilecek bir süreç değil. Küreselleşen muhafazakârlaşmanın da bir sonucu. Hıristiyan, Yahudi ve İslamcılar radikallerin hepsi LGBTİ+’lar konusunda ortak eylem yapıyor ve karar alıyor. Birbirlerini taklit ediyorlar. Ancak bu durum 20 yıldır böyle ve bizimkine çok benzer.”
Kaos GL’nin raporuna göre, 2022 yılında 15 şehirde LGBTİ+ karşıtı mitingler yapıldı, en az 571 LGBTİ+ aktivisti gözaltına alındı ve en az sekiz nefret cinayeti yaşandı. Raporda LGBTİ+’ların ifade özgürlüğünün giderek engellendiği, LGBTİ+ aktivistlerine işkencenin ve LGBTİ+ derneklerine idari baskının arttığı belirtiliyor. Cezasızlık politikalarının da LGBTİ+ bireylere uygulanan şiddetin önünü açtığı ve adelete erişimde önemli bir engel teşkil ettiği vurgulanıyor..
Akademisyen Nuhrat’a göre, Türkiye’de homofobi ve transfobinin yaygın olmadığını göstermek için kullanılan isimler doğru örnekler değil:
“Türkiyede homofobi veya transfobinin olmadığını iddia ederken öne sürülen isimler aslında içi boş örnekler. Çünkü nispeten el üstünde tutulan queer’ler aslında hiçbir zaman queer’liği bir siyasi kimlik olarak benimsemediler; hiçbir zaman bu mücadelenin bir parçası olarak yer almadılar. Fakat bu mücadele üzerinden siyasette var olabilmek ayrıca bir önem taşıyor.”
Mücadele umudu
LGBTİ+ adaylar ve bireyler, giderek artan baskı, hedef gösterme ve nefret suçları karşısında mücadelelerine kesintisiz devam edecekleri görüşünde.
Talya Aydın, meclisin her ne kadar önemli olsa da birincil mücadele alanının her zaman saha olduğunu ve öyle olmaya da devam edeceğini belirtiyor: “Türkiye’nin her yerinde bir mücadele, bir hak arayışı var ve biz her zaman bu mücadelelerin içerisinde yer alacağız.”
Seçimlerin sonuçlanmasının ardından daha karamsar ve üzüntülü bir durumda olduğunu belirten B.D. ise, güncel durumun kendisini daha da aktif bir şekilde siyasi alanda bulunmaya ve mücadele etmeye ittiğini söylüyor:
“Biz mücadele etmeye bugün başlamıyoruz, varlığımızı reddedenlerle, nefret unsuru haline getirenlerle ilk defa karşı karşıya değiliz. Mücadele edeceğiz ve kazanacağız.”
“Velev ki ibneyiz, buradayız, varız, alışın”
Esmeray ise meclise girebilseydi kürsüden dile getirmek istediği ifadelerinin hala geçerli olduğunu ve söylemlerini sahada da sürekli olarak dile getirmeye devam edeceğini belirtiyor:
“Eğer meclise girebilseydim ilk söylemek isteyeceğim şey ‘velev ki ibneyiz, buradayız, varız, alışın’ olurdu. Ben bir nesne değilim, özneyim, arkamda benim gibi milyonlarca insan var ve biz varlığımızla hayatın her alanında eşit ve refah içinde yaşamak istiyoruz, sizin buna ne kadar hakkınız varsa bizim de hakkımız var ve bu hakkı söke söke alacağız.”